"İmza yetkimden vazgeçmemi istedi." Yiğit elini sıkıp, "Şerefsiz," dedi. Daha fazla söylenmemek için sustu. Telefonunu kurcalarken birilerine mesaj attığını fark ettim. Benimle daha fazla bir muhabbete girmiyordu. Kendini sakladığı yer benden kaçışıydı oysaki.

"Kerem'in bir suçu yok, ona kızmanı istemiyorum."

"Kızacağımı söylemedim ki, merak etme konu farklı." Anladığımı belirtircesine başımı salladım. Elimi tuttuktan sonra bedenimi kolları arasına aldı. Başımı omzuna yasladım. Yiğit elimle oynayıp durdu. Onun sessizliğini fırsat bilerek söze atıldım.

"Bazı yollar çok çetrefilli olur Yiğit ama sen bu yolu aşmışsın." Ne demek istediğimi çok iyi anladı. Elimdeki elini sıktım. Bu sefer o beni dinliyordu. "Sen sadece yönünü kaybetmişsin." İç çektim. O yönü ona göstermeliydim. Çok zor olacaktı ama başaracaktım.

"Peki, o yön karanlıksa?"

"Yönün sahibi seni o karanlıktan çıkarır."

"Bu zamana kadar beni hep yalnız bırakması sence aydınlık için geç değil mi?" Gülümsedim. Kendini bu yönden yalnız hissedişini anladım.

"Aramayan neyi bulabilir?" Sustu. Sanırım bu bir hak verişti. Başımı kaldırıp baktığımda gülümsüyordu. Bu gülümsemeyi çok iyi biliyordum. Beni kendine çekti ve ben ona kapıldım. Dalgaların arasında boğuluyordum ama boğulduğum yerde beni kurtaran birinin olduğunu biliyordum.

...

Gözlerimi açtığımda odada olduğumu gördüm. En son arabadaydık, demek ki o ara kapanan gözlerim tamamen kapanmıştı. Yattığım yerden doğrulup etrafa baktım. Oda karanlıktı, saate baktığımda gece yarısı olmuştu bile. Kaçırdığım namazların vicdan azabı ile yataktan kalktım. Yiğit yoktu. Başıma saplanan ağrı ile elimi ağrıyan yerlerime götürdüm. Sanki uykumun içinde dayak yemiştim. Odadan çıkarak aşağıya indim. Etraf kendini loş ışığa vermişti. Sıkkınca soludum. Yine öfkesine engel olamayıp kendini ait hissettiği yere gitmişti. Omuzlarım düşerken, dolan gözlerimi yok saydım.

Önce yatsı namazımı kılıp ardından kaçırdığım akşam namazının kazasını kıldım. Sessizliğin hüküm sürdüğü evde yalnızlığım can sıkıcı bir hâl aldı. Kur'an okudum, ibadetle meşgul oldum ardından ezanın okunması ile namazımı kılarak balkona çıktım. Gün ağarmaya başladı, etrafta nöbet tutan korumaları seyrettim kısa bir an. Kapı zilini duyunca aşağıya indim. Kapıyı açtığımda Betül ve yanında yabancı bir kadın daha vardı. O da Betül gibi giyinmişti. Yaşı neredeyse otuzun ortalarıydı.

"Uyumadığını görünce bu kadar erken geldik. Rahatsız etmedik değil mi?" Tepkisizleştiğim de kendimi toparlayıp, "Yok ne rahatsızlığı, geçsenize," dediğimde Betül'le yanında tahmin ettiğim diğer koruma içeriye geçerek salonda yerini aldılar. Ne oluyordu bilmiyordum. Merakla Betül'e baktım.

"Bu diğer arkadaş Beyza. Ben arada burada olamayacağım. O sana eşlik edecek Zeynep. Tanıştırmak için geldik."

"Öyle mi? Son olaydan sonra Yiğit kızmadı değil mi size. Benim yüzümden..." Betül başını iki yana sallayıp, "Bu sefer için rahat etsin. Sadece şahsi meselelerim var. Onunla ilgileneceğim," deyip kendini açıklama gereği duydu.

"Bir sıkıntın yok değil mi?"

"Yok yok." Gülümseyip ardından Beyza'ya döndü. Ben de çok beklemeden, "Abla mı demeliyim," dedim imayla. İkisi de gülüp, "Siz nasıl isterseniz," deyip Betül'e döndü. Kaşlarımı çatıp, "Betül seni uyarmadı sanırım," dedim. Betül alttan alta kıkırdayıp, "Zeynep mesafeyi sevmez," diyerek ellerini iki yana açtı. Önce bir şey demedi lakin ona, "Lütfen," diyerek ricada bulundum. "Bak ben abla diyeceğim sen de bana mesafe koymayacaksın."

VİSALWhere stories live. Discover now