14. Bölüm

4.9K 726 1.1K
                                    

"Özür dilerim."

Dakikalarca Jeon'un sırtını izledikten sonra döküldü bu sözler Jimin'in dudaklarından. Ona bakması için beklemişti, dakikalar yıllar gibi gelmişti ama Jeon hâlâ daha kafası eğik bir şekilde oturuyordu biraz ötesinde. Jimin her geçen saniye kendini daha da kötü hissetmeye başladı. Utancından yerin dibine girmek istiyordu, bir an önce buradan uzaklaşmak... Durmak bilmeyen gözyaşlarının ıslattığı yüzünü elinin tersiyle sildi. Kendisine daha fazla eziyet etmek istemediğinden hızla kalkmıştı oturduğu yerden.

İçeri girer girmez hızını hiç kesmeden çantasını aldı. Ayakkabılarını giyineceği sırada Jeon'un kolunu kavramasıyla durdu. Jeon küçük bedenini kolayca kendine doğru çekmişti.

"Nereye gidiyorsun?"

Jimin sesindeki ciddiyet ve az da olsa belli olan sinirli tınıdan nefret etti. Onu öpmesinden sonra ağzından ilk çıkan sözler bunlardı: İki kelimeden oluşan, ruhsuz, soğuk bir soru.

Gözleri yerdeyken "Eve." diye yanıtladı Jimin. Sesi zar zor duyuluyordu. Jeon çok yakınında olmasaydı belki de onu duyamazdı.

Yüzüne bakmasını istediğinden küçüğünün çenesini tutup yukarı doğru kaldırdı. Gözleri de ses tonu gibiydi. Jimin bundan nefret etmişti. En azından rol yapabilirdi! O kadar çaresiz bir durumdaydı ki rol yaptığını bilse bile sesini çıkarmazdı. Çünkü tek isteği tüm kalbini ele geçiren bu acının geçmesiydi.

"Evde kimse yok ki. Gidip ne yapacaksın..?"

Yine aynıydı. Bir daha onunla asla o tatlı sesiyle konuşmayacağı düşüncesi Jimin'i mahvetti. Gözleri dolmuştu ve Jeon'u net olarak göremiyordu gözyaşları yüzünden. Yeni bir ağlama krizi kapıdaydı.

Belli belirsiz çıkan sesiyle "Gitmek istiyorum." dedi.

Jeon anında kafasını olumsuz manada sallamış ve cevap vermişti: "Gitmene izin veremem. İlla gitmek istiyorsan birlikte annenlerin dönmesini bekleriz. Sonra da seni evine götürürüm."

Az öncekinin aksine daha nazikti sesi. Fakat yüzünde hiçbir duygu ifadesi yoktu yine. Jimin ona bağırıp bileğini koca elinden kurtarmak istedi ama yapamadı. Ağlamaya başlamıştı.

Boşta olan eliyle yüzünü kapattı. "N-Neden anlamıyorsun?" Sesi ağladığı için boğuk çıkmıştı. Jeon şu an görmek istediği son kişiydi ama o gitmesine izin vermiyordu.

Jeon birkaç saniye bekledi. Sonunda dayanamadı ve küçüğünü kendine doğru çekti. Kolları nazikçe sırtını sarmıştı.

Rahatlaması için saçını okşamaya karar verdiğinde "Anlıyorum." dedi. Daha sakindi sesi şimdi. Fakat Jimin ağladığından fark edememişti bunu.

Jimin "Anlamıyorsun." diye mırıldandı yeniden. Jeon'dan ayrılmıştı hemen. Bu sefer gayet inatçı çıkan sesiyle "Gideceğim." dedi ve çantasını yerden aldı.

Jeon ona söz geçiremeyeceğini anladığında kapıyı kilitleyip anahtarı cebine attı. Jimin anahtarı geri vermesi için bağırmaya başlamıştı ama Jeon'un ona kulak astığı yoktu. Sakinleşmek istediği için kendisine kahve yapmaya mutfağa gitmişti.

Jimin peşinden mutfağa girdi. Biraz daha yatışmıştı sinirleri. Bağırmak yerine sakince konuştu: "Jeon gitmek istiyorum. Neden anlamıyorsun? Ver şu anahtarları."

Jeon onu duymamış gibi kahvesini yapmaya devam etti. Jimin bu tavrı yüzünden yeniden sinirlenmeye başlamıştı. Sıkıntılı bir nefes verip gözlerini etrafta gezdirdi. Çaresizliği güzel gözlerini sıcak gözyaşlarıyla doldurmuştu bir kez daha. Arka bahçeye açılan kapıyı gördüğünde burnunu seslice çekti ve küçük gözlerini tezgaha yaslanmış bir şekilde kahvesini yudumlayan Jeon'a çevirdi sonra.

JeonWhere stories live. Discover now