Bölüm 31: Gelecek

En başından başla
                                    

Zihinleri görememesi bile sevincini gölgelemeye yetmedi, savaş kazanılmıştı! Hayattaydı! Draco da hayattaydı, hem de hala okuldaydı! Bedeninde hafif ağrıları hala vardı, fakat heyecanı ağır basıyordu. Coşku, içinde koca bir kazan felix felicis gibi köpürüyordu. Astoria dayanamadı ve koşmaya başladı. Draco'yu aramaya Slytherin ortak salonundan başladı. Girişteki portre şifre sormadan onu içeri aldı.

Ortak salon boştu. Ne Draco ne de başka biri vardı. Her zamanki gibi gölden ve kürelerden yansıyan yeşil ışıklarıyla tamamen sakindi. Astoria yukarıdaki curcunadan sonra tamamen farklı bir dünyaya girmiş gibi hissediyordu kendini. Rahat, sessiz, zamanın durduğu, dünyadan soyutlanmış bir dünyaya. Soluklanmak için durdu, nefesini ve zihnini düzenlemeye çalışırken göğsüne dokundu, ve orada hareketli, sert bir şey hissetti. Zincirinden tutup kolyesini dışarı çıkardı, ouroboros yeniden dönmeye başlamıştı.

Savaş boyunca onu yenileyen şeydi bu, ve hala görevini yerine getirmeye devam ediyordu. Son günlerde donuklaşmaya başlayan rengi tekrar hoş mavimsi yeşil bir renge dönüşmüştü. Belki de Draco Hogsmeade'deydi? Belki de Hogwarts'ta kalmaktansa ailesinin yanında kalmak istemişti? Kararını vermişti, şatoyu şöyle bir dolaştıktan sonra Hogsmeade'e gidecekti.

Astoria gülümsedi ve hızla arkasına döndüğünde siyah cübbeli birine çarptı. Neredeyse kalbi duracak gibi hisseden Astoria'nın gözleri bir çift gri gözle buluştu.

***

Draco tam anlamıyla afallamıştı. Bu onun iri mavi gözleriydi. Asla unutamamış olduğu... ve ona bakıyordu, ışıl ışıl parlayarak... Gayet de hayat dolu.

"Ah Draco" Astoria bir an söyleyecek söz bulamadı, Draco'nun boynuna atılarak ona sıkı sıkı sarıldı "Çok... Çok özür dilerim sana haber vermem mümkün değildi"

Draco da ne yaptığını bilmeden ona sarıldı. Bu bir rüya olamazdı, hayalet de değildi! Gayet gerçekti, sıcaklığını, narin vücudunu hissedebiliyordu. Eğer bu bir rüyaysa bile hiç bitmesin istiyordu. Ayrıldıklarında yüzünü ellerinin arasına aldı...

"Bu... bu... gerçekten sen misin? öl... ölmüştün... yani ben..." dedi titreyen bir sesle, buna inanmaya korkuyordu. Defalarca rüyalarına inanmış ve bu rüyalardan uyandığında acısını katlanmış bulmuştu.

"Neredeyse ölüyordum" dedi Astoria "Ama asla seni suçlamazdım, sana inanamıyorum, kendini harap etmişsin!"

Draco nihayet güldü ve neredeyse tereddütle, "Yani bu bir rüya değil ha?"

Astoria gülümsedi, konuşamayacak kadar mutluydu. "Sanmıyorum"

Draco bir sevinç kahkahası atarak ona bir defa daha sarıldı.

Astoria fısıldarcasına "Sana dışarıda savaşanlar var demiştim" dedi.

Fakat birden Astoria'nın başı dönmeye başladı, yer sanki kayıp gidiyormuş gibi hissetti ve ayaklarının onu taşıyamayıp dizleri büküldü. "Astoria?" paniğe kapılan Draco onu yarı taşıyarak koltuklardan birine götürüp oturttu.

"Önemli bir şey yok, sadece şey..." Astoria kendini toparlamaya çalışırken, "Benim hastane kanadında olmam gerekiyordu. Ben... savaşta yaralandım." Draco'nun endişeli yüz ifadesini görünce ekledi "Ama endişelenme ben iyiyim, sadece bitkinim ve sanırım aldığım hasar yüzünden bazı zor büyüleri yapamayabilirmişim. Mesela şu an zihinleri okuyamıyorum." Astoria son cümleyi söylerken iç çekti. "Bu sanki normal bir insanın görme yetisinden ayrılması gibi bir şey. Ve ayrıca..." burada sesi alçaldı ve duraksadı.

"Ayrıca ne?"

"Sen bu özelliğimi seviyordun" dedi Astoria kızararak. "Eğer gerçekten öldüğümü düşündüysen benim ben olduğuma inanmayacağını bile düşünmüştüm" burada güldü. kafasından binbir türlü senaryo geçmişti.

Tuhaf Bir Hikaye: Astoria Greengrass (üşenmediğimde düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin