Bulutların nemini saçında hissedebiliyordu. Yüzüne çarpan, henüz var olmamış olsalar da işlevsel olan damlalardan nemlenmiş yüzüne, sert rüzgar dondurucu bir soğuklukla çarpıyordu. Astoria kendi kendine gülümseyerek aşağı doğru dalışa geçerken gözlerini açtı. tam da göle düşecekken yaptığı bir manevrayla süpürgesi düz duruşa geçti ve ileri doğru uçmaya başladı. Ayaklarında suyun temasını hissettiğinde biraz daha yükselerek şatoya doğru uçmaya başladı.
Şatonun önüne gelince durdu ve süpürgesinden indi. Bir elinde süpürgesini tutarken diğer eliyle de rüzgarda dağılmış saçlarını düzeltmeye çalışırken içeri girdi. Şatoya adımını atar atmaz buz gibi olmuş yanaklarını hoş, sıcak hava yalayıp geçti. Kol saatine baktı. Akşam yemeğine yarım saat vardı. Astoria da nemli kıyafetlerini değiştirmek için zindanlara giden merdivenlere yöneldi.
Ortak salona girdiğinde bir grup kızın bir koltuğun çevresinde toplandığını gördü, bir kişinin çevresinde. Kızların arasındansa sanki... Sanki hıçkırık sesi geliyordu. Biraz daha yaklaşınca bu kızın Pansy Parkinson olduğunu gördü. Astoria kız kafilesinin arasında Daphne' yi de görünce yanlarına gitti ve ablasını dürterek çağırdı.
"Neler oluyor?"
"Pansy" dedi Daphne. "Kız perişan durumda."
"Nedenmiş o?" Astoria hala Daphne'nin gözlerine bakmadan konuşuyordu.
"Şey... Draco ondan ayrılmış da" dedi Daphne sesinde belirgin bir empatiyle Pancy'e.
Astoria bir an şaşkınlıktan konuşamadı. Bunu bekliyordu belki ama... Yani... bu kadar çabuk değil. Pancy'e baktı, gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Cidden perişan görünüyor olabilirdi. ama Astoria -elinde olmadan- kızarmış gözlerine rağmen yüzünün oldukça kuru olduğuna dikkat etmeden duramamıştı. Kızın, tabi ki de gururu incinmişti. Sonuçta Draco'nun ondan ayrılabileceğini düşünmemişti. Ona sanki hep, kendisinin bırakabileceği biri gibi bakmıştı çünkü.
"Neden ayrılmışlar?" diye sordu Astoria.
"Bilmem" dedi Daphne "Draco da nedenini söylememiş. Ama Pancy onun başka bir kızdan hoşlandığından emin olduğunu söylüyor."
Astoria hafifçe omuz silkti ve üzerini değiştirmek için yatakhaneye çıktı. Parkinson için -içten içe biraz rahatsız olsa da- üzülemiyordu, sonuçta timsah gözyaşlarıydı bunlar. İki haftaya unuturdu. Ama Draco neden böyle bir şey yapmıştı? Sadece işine odaklanmak için mi?
İçinden bir ses Pancy'nin haklı olduğunu söylüyor gibiydi. Draco'nun başka birinden hoşlandığı konusunda.
Astoria akşam yemeğine inip boş yerlerden birine oturdu. Pancy hala çevresinde bir sürü kızla, artık kuru ve yalnızca hafif bir pembelik kalmış gözleri ile masanın Draco'dan uzak bir yerinde oturuyordu.
Astoria otururken Draco ile göz göze geldi. Draco'yu o zamana kadar hep soğuk bakışlı bir çocuk olarak düşünmüştü, ama o anda Pancy yüzünden biraz huzursuz hissetse de Astoria'ya bakışları sıcacıktı. Belli belirsiz gülümsedi, Astoria da öyle. Sonra da bakışlarını tabağındaki makarnaya dikti. Ama yemek boyunca sık sık Draco ile göz göze geldi.
***
"Pişşt!"
"Hı?" Astoria kafasını sihir tarihi kitabından kaldırıp gözlerini ovaladı. Saatine baktı, saat gecenin onuydu. Kütüphanede uyuyakalmış olmalıydı. Çevresine bakındı.
"Hey!" rafların arasından Draco çıkageldi. "Ne çalışıyordun?"
Astoria uyanmaya çalışırken "Sen..." başlayamadığı cümlesi bir esnemeyle kesildi. Draco sırıtarak karşısına oturdu ve önünde açık duran kitabı kendine çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuhaf Bir Hikaye: Astoria Greengrass (üşenmediğimde düzenleniyor)
FanfictionAstoria Greengrass ya da daha çok bilinen ismiyle Astoria Malfoy. Gerçekten tuhaf bir yaşam onunkisi. Herkes gibi siz de bu büyük yalana inanıyor musunuz? Astoria'nın sadece hastalıklı bir safkan olduğuna? Ona dair bildiğiniz tek şey Draco Malfoy'...