Bölüm 27: Ölümün Kendisi

En başından başla
                                    

Korkuyla yerinden fırladı, Karanlık Lord buradaydı! Ve Astoria... Aceleyle şişeyi ve asayı alıp mahzene koştu, içinden gelen sesi duymak istemiyordu, çok geç olduğuna inanmak istemiyordu...

Hızla zindanlara indi ve onun olması gereken hücreye daldı. Tıpkı korktuğu gibiydi. Karanlık hücre, boştu. Geride kalan tek şey, bir savaşın kalıntılarıydı ve görünüşe bakılırsa kaybedilmiş bir savaşın kalıntılarıydı. Yerlerde kan izleri ve onun kıyafetinden arta kalmış parçalar vardı.

Draco bir an olanları algılayamadı. Bitmiş olamazdı. Daha bir saat önceki o hayat dolu kız... Karanlık Lord onu öldürmüş olamazdı, bu doğru olamazdı! Onu şimdiden kaybetmiş olamazdı... Felçli gibiydi, ellerini ve ayaklarını hissetmiyordu, hisleri bile uyuşmuştu sanki...

***

Karanlık Lord büyücülük dünyasını eline geçirdiğinden beri Malfoy Malikanesi'ne sırf eğlence olsun diye, işkence için getirilen muggle doğumlu ve kanı bozuk büyücüleri artık sayamaz olmuştu Draco. Korkuyordu... Ölüm, onu korkutuyordu.

Bellatrix teyzesi getirilen tutsaklara işkence etmesi bazen de öldürmesi için onu zorluyordu. En azından annesi kız kardeşine karşı çıkabiliyordu. Narcissa Malfoy çoğu zamanlar, onu gözünün önünden ayırmaktan korkuyordu. Onun malikaneden çıkmasına bile izin vermiyordu.

Bazen de Karanlık Lord zorluyordu onu ve Karanlık Lord'a karşı çıkmak imkansızdı. Ama Karanlık Lord bunu zaten sırf onun beceriksizliğinden zevk almak ve işkence etmek için yaptığından kimseyi gerçekten öldürmemişti. Draco artık, yaşayan bir ölü gibiydi. Üşüyordu, donuktu, hissetmiyordu...

Ve bir gün, yine salonda, şöminenin karşısında otururken bir muggle doğumlu daha getirmişlerdi malikaneye, teyzesinin özellikle istediği biri olduğu kulağına çalınmıştı. Teyzesinin tuhaf talimatına şaşırsa da pek üzerinde durmamıştı. Ama Bellatrix onu rahat bırakmamış, mahzene inmesini ve tutsağa işkence edilmesini izlemesini istemişti. Bu sık sık yaptığı bir şeydi. "Draco'nun bunlara alışması gerek. Oğlunun bir pısırık olmasını istemiyor olmalısın Cissy" diyordu annesine, Narcissa Draco'nun yüzündeki korku emarelerini görüp onu korumaya çalıştığında.

Draco oturduğu yerden ayrılmak istemiyordu. Alevleri izlemek onun tek eğlencesiydi. Alevleri izlediğinde onu hatırlıyordu çünkü, Slytherin ortak salonunda geçirdikleri o Noel akşamını...

Malikane bu sene hiç olmadığı kadar kasvetliydi. Onun hayali ise bu kasveti dağıtmaya gücü yeten tek şeydi. Ama inmek zorundaydı. Teyzesi kendi yeğeni bile olsa Karanlık Lord rejimine karşı gelinmesini hoşgöremezdi. "İçi kaldırmıyorsa" işkence yapmak zorunda değildi. Karanlık Lord malikanede olmadığında bunu yapmaya pek zorlamıyordu onu. Zaten bugün, teyzesi yeni gelenle bizzat ilgilenecekti. Yine de her zamanki gibi Draco'yu da istiyordu, bu onun için bir ders, alıştırmaydı.

Draco, sıkıntıyla mahzene giden merdivenlerden indi. yapacağı şey basitti, çığlıklara kulaklarını tıkayıp onu düşünmek... Gözünün önünde gerçekleşen olaylara tahammül etmek çok zorlaştığında onun sesini ve gözlerini hatırlamak bile Draco'yu rahatlatıyordu. Belki de o kendisini istememişti. Yine de Draco onu düşünmekten vazgeçemiyordu. Bir umudu vardı değil mi? Seni sevmiyorum dememişti. Sadece bahsedemediği nedenlerden dolayı demişti.

"Ölüm yiyen olmayı umursamazdım"

Sık sık bu sözleri hatırlamak içini rahatlatıyordu.

Mahzene indiğinde, teyzesi çoktan getirilen kıza işkence etmeye başlamış olmalıydı, ama garip olan her zamanki çığlıklar ve yalvarışlar mahzeni çınlatmıyordu. Kız acıdan kıvranıyorsa da dişlerini sıkarak ağzını açmamakta diretiyordu ama bir yandan da iri mavi gözleri yakıcı bir öfke ile parlıyordu.

Tuhaf Bir Hikaye: Astoria Greengrass (üşenmediğimde düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin