siz şimdi nesiniz

1.5K 181 45
                                    

hyunjin,

olayların yaşandığından sonraki sabah, jisung ile okula doğru ilerliyorduk. changbin ile dünden beri görüşmediğimiz için anlatamamıștım fakat felix ona söylemişti ve öğrenip bana hesap sormuştu.

"kanka bir şey soracağım."

"sor jisung."

"siz şimdi nesiniz?"

"lafımı geri alıyorum, sorma jisung."

"mal mısın? öpüştüğünüze göre sevgilisiniz."

"değiliz amına koyayım, sen öpüştüğün herkesle sevgili mi oluyorsun? ayrıca onun benden hoşlanıp hoşlanmadığını bilmiyoruz."

"seni biliyoruz yani?"

"öyle demedim-"

"salaksın sen. bak iki soruyla çözeceğim şimdi her şeyi, hoşlanmasa niye seni öpsün? sen hoşlanmıyorsan neden utanıp kaçtın?"

verecek cevabım yoktu. "boş konuşma, yürü jisung." ondan daha hızlı yürüyüp önüne geçmiştim.

"ya geçiştirmesene!" arkamdan gelip konuşmaya devam etti. "ya ayrıca öpücüğün hoşuna gittiğini de söyledin. daha önce de gahyeon'dan kıskanmıştın, o da seni changkyun'dan kıskanıyor. şuna bak 16 bölümlük kitap çıkar bundan."

söylediği hiçbir şeyi dinlememiş gibi yapıyor ve sadece yürüyordum. kendini seda sayan gibi hissettiğinden midir nedir hâla minho ve benim ilişkimi kendince konuşuyor ve eleştiriyordu. arkamızdan gelen changbin yüzünden susmak zorunda kalmıştı.

"selam aşklarım benim, nasılsınız?"

"in sırtımdan! yere düşeceğim, insene!"

"tamam be can çekişme indik."

"günaydın changbin, canım arkadaşım hoş geldin!"

birlikte sınıfa kadar yürümüş, sonra da sıralarımıza oturmuştuk. daha ilk dersten sevgilisini görmeye gelen felix, seungmin ve dün öpüştüğüm kişinin gelmesiyle resmen kaçacak delik aramıştım. küçücük sınıfta tabii ki de bulamadığım için kafamı sıraya gömdüm ve konuşulanları dinlemeye başladım.

changbin ve felix'in gerçekten iğrenç bir ilişkisi vardı, dakika başı aşk dolu iğrenç sözcükleri söylüyorlardı. sınıfa hocanın girmesiyle gitmişlerdi, içimden şükürler ettim.

"ya kanka sen mal mısın? selam vermeyi geç yüzüne bile bakmadın çocuğun."

"jisung çok utanıyorum ben, ne yapacağım?"

"hayır utanma! düşünsene bak şimdi sen utanıyorum diye düşünüp uzak duruyorsun ama ya çocuğu kaparlarsa? ya gahyeon dudaklarına yapışıp 'seni çok seviyorum sevgilim!' deyip öpüyorsa?"

"jisung kes sesini ağzını burnunu dağıtırım senin. önüne dön, sus."

sıkıla sıkıla da olsa bütün dersi dinledikten sonra zilin çalmasıyla işimi halletmek için lavaboya ilerledim. boş kabinlerin birine girip, çıktıktan sonra aynada saçlarımı düzeltmeye başladım. kapının açılmasıyla içeri giren minho'yu görmem bir olmuştu.

"selam, nasılsın?"

"merhaba minho, iyiyim sen?"

"ben de iyi."

yanıma yaklaştığında gülümsemiști, ben de ona karşılık gülümsedim. sabah ki kadar çekinmiyordum fakat yine de yanıma yaklaştığında, utandığımdan lavabodan çıkma kararı aldım. "neyse, sonra görüşürüz!" içerden çıkınca kapıyı kapatıp merdivenlerden su almak için kantine ilerledim, olacaklardan habersiz.

henüz kimse ortalıklarda yok gibiyken boş kantinde birbiriyle konuşan ikiliyi görmem ile dinlemeye başladım.

"sevgilisi varken birini öpmek ne demek? bu minho neymiş amına koyayım!"

çocuğun söylediği şeyin ardından aralarına daldım.

"ne dedin?"

"bir şey yok hyunjin, nasılsın?"

"söylesene sen bir, ne diyordun az önce?"

"hiçbir şey."

kantin yavaş yavaş dolmaya başladığından, sesimi yükseltemedim.

"anlatacak mısınız? daha ne kadar dikileceğiz?"

"seninle alakalı değil."

"neden öyle diyorsun, tam da onunla alakalı." yanındaki adını bilmediğim çocuğun konuşmasıyla daha da sinirlenmiştim.

"bunlar kim? kantindekiler pür dikkat sizi izliyor." felix'in gelmesiyle dağılmışlardı, ben de felix'i atlatıp, minho'nun sınıfına gidip bunların ne dediğini mi sorsam yoksa kendi sınıfıma gidip kafayı yiyene kadar düşünsem mi diye karar vermeye çalışıyordum.

adımlarım kendiliğinden onların sınıfına yöneldiğinde, kendimi durduramadım ve sınıfa daldım. öğretmen masasının orada, yanındakiyle iki-üç kişiyle beraber oturan minho, beni görünce şaşırmış ifadesiyle anında yanıma geldi.

"selam!"

"neden böyle bir şey yaptın ki?"

"ne?"

"anlamamazlıktan gelme, ya neden kimse bana bir şey anlatmıyor? söylesene! başka biriyleyken beni neden öptün?"

"anlamıyorum hyunjin, kiminleymișim ben? sana bunu kim söylediyse seni kandırmış."

"bana salak mı diyorsun? ayrıca biri beni kandıracak olsa senin beni öptüğünü nereden bilecek?"

"ya hayır şu an normal düşünemiyorsun, biraz sakinleş ve bana bunu kimden duyduğunu söyle."

sınıf doldukça ve gerginlik arttıkça, kendimi dışarı atma isteğim daha da büyümüştü. "hyunjin, zil çaldı sınıfımızdan çıkar mısın?" geri zekalı gahyeon'un konuşması beni olduğumun üç katı daha sinirli bir insana dönüştürmüștü.

"gideceğim tabii ki, ama minho sana bir şey diyeyim mi? eskiden seni tanıyamadığımı ve sonradan tanıyıp eski yaşananlardan pişmanlık duyduğumu düşünüyordum, meğer ben hiçbir zaman tanıyamamıșım ki seni."

arkamı dönüp koşarak sınıftan ayrılmıştım, kendi sınıfıma da gitmeyecektim çünkü bir de oradakilerle uğraşmazdım. boş sınıflardan birine girip gözyaşlarımı sildim ve oturup changbin'e dersten çıkıp gelmesi için mesaj attım. belki şu an onunla konuşmak daha iyi hissettirebilirdi. göz yaşlarımın akmasına engel olamazken gelmesini beklemeye başladım.

gerçekten kötü hissediyordum, belki de minho'ya en başından beri güvenmemem gerekiyordu. değersiz hissediyordum, saf gibi her şeye kanan biri olduğumu düşünmeye başladım.

-------
kaos cikmasaydi catlardim
hatam varsa uzgunum kontrol ettim ama🤨
motorlari maviliklere surecegiz, guzel gunler gorecegiz cocuklar.

nieves | hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin