burası boş mu?

1.8K 213 94
                                    

hyunjin,

kafam allak bullakdı, beynim hiçbir şey algılamıyordu. gece nasıl bitti, neler oldu ve ben eve nasıl geldim o kısımlar yoktu.

sabah yüzüme vuran güneş ışıklarını sikme isteğiyle uyanmıştım, saate baktığımda öğleni çoktan geçmişti fakat hafta sonu olduğundan umursamayıp mutfağa ilerledim.

"günaydın."

"günaydın uyuyan güzel, gerçi günaydın denilmez pek artık."

"günaydınınızı sikeyim, kafam bok gibi."

"geç otur, kahvaltı hazırladım ye ondan sonra da dinleyeceklerine hazır ol."

"hiçbir şeye hazır değilim, beynim patlayacak."

"kanka..." büyük bir kahkaha parlattığında ve changbin'in gülüşleri de eklendiğinde şimdiden duyacaklarımdan korkmaya başlamıştım. "ne oldu? anlatın."

"size ben çıkın parkta oturun dedim amına koyayım hyunjin gidip öpüşmüşsün, jisung da kucak dansı yapmış."

"ne?" gerçekten, ne? "kiminle öpüştüm amına koyayım?"

evin her yerinden duyulan gülüşleri sonunda durduğunda jisung anlatmaya başlamıştı.

"kanka sen oturacak yer bulamayıp minho'nun kucağına oturdun, sonra da görev veriyorduk işte 'birisi' dedi ki masadan birini öp sen de dönüp onu öptün."

"ne?"

"ne deyip durma, en güzel kısmı ne biliyor musun? minho'nun yanında bir kız vardı sana oturacak yer yoksa-"

"hatırlıyorum, hatırlıyorum..." utançla yüzümü ellerime gömmüş ve gözlerimin dolmasına izin vermiştim. bu geri zekalılar ise hala gülüyordu.

"kanka niye ağlıyorsun? üzülme o da sarhoştu belki hatırlamıyordur, hem çok iyi yaptın o kıza. çok havalıydı ben bile azdım."

"dalga geçmesene! umarım hatırlamıyordur."

"ya üzülme hem jisung'un olayı daha utanç verici, onu da ben anlatayım."

"changbin hayır!" önümdeki yemekleri yemeğe başlarken changbin'i dinlemeye başlamıştım.

"bunların ikisi de kafayı bulmuş tamam mı, en son işte görev oyunu oynarken. yeonjun buna demiş ki buradan birinin kucağına otur, bu da gitmiş chan'ın kucağına oturmuş sonra da dans etmiş. bana böyle anlattı kim bilir daha neler yapmıştır!"

gülmeye başlarken konuşmuştum "yabancıya gitmedi en azından böyle düşünelim diyorum ben."

eline aldığı peçeteliği kafama atmıştı. "dalga geçme amına koyduğum, sen dua et seni minho hatırlamıyor olsun ben çok içmişim ve bulanık bir şeyler hatırlıyorum."

"hatırlıyordur kesin ya, pazartesi yüzüne nasıl bakacağımı düşünüyorum."

kahvaltımı yapmıştım sonra da dışarı çıkmış ve uzun süre sonra üç kişi eğlenmiştik, eskidi gibiydi. ne felix vardı ne de başkası. gerçekten onlara minnettardım çünkü kafamdaki düşüncelerden az da olda arınmıştım.

bir yandan changkyun, bir yandan dün geceki utanç verici hareketlerim, bir yandan minho ile yaşadığım garip şeyler derken bu ara gerçekten yoruluyordum. istediğim tek şey iki arkadaşımla beraber düzgünce yaşamaktı fakat olmuyordu. birileri bir yerlerden çıkıp ne huzur bırakıyordu, ne bir şey.

eve geldiğimiz gibi uyumak için yorgunlukla kendimi yatağa bırakmıştım, masanın üzerindeki telefonumun bildirim ışığının yandığını görünce elime aldım ve 2 saat önce minho'dan gelen mesajı açtım.

nieves | hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin