"Kardeşim diye demiyorum, pek yakışıklıdır." Büşra şu an bulutlarda gibiydi. Yüzündeki gülümseme hiç solmamıştı. Kahveleri yaptıktan sonra içine koyulan tuzla beraber sinsi sinsi gülüştük.

İsteme olurken içeriye geçtik. Büşra kahveleri dağıtmış içilen kahvelerle beraber bakışlarımız Yusuf'a kaymıştı. İçtiği kahveden ötürü kıpkırmızı olurken bu haline gülüyorduk. Büşra'ya göz ucuyla bakıp kahvesine geri döndü. Babam ön bir konuşma yaptı. Bir baba şefkati asla kayınpeder tarafına dönmeden sanki Büşra'ya bir babanın baktığı gibi bakarak istemeyi yaptı. Arada bana baktığında gözlerim doldu. Konuşması o kadar içtendi ki hissettiğim eksiklik yüzüme çarpmışçasına ağlamamak için direndim. O an Yiğit'le göz göze geldiğimizde hızla göz içlerime baskı uygulayıp akmamasını sağladım. Uzun uzun bana bakması gözlerimdeki o hissi görebildiğini gösteriyordu.

Hasan amca dolu gözlerle Büşra'ya baktı. Yüzünde hüzün, kıyamamazlık vardı. İç çekerek, "Allah bahtiyar etsin," deyip sözü kısa tuttu. Büşra ile Yusuf sadece mahrem olan kişilerin elini öptüğünde ben de yüzük tepsilerini getirdim. İkisi de titreyen ellerini uzattılar. Yüzükler takılmış, dualar eşliğinde kurdele kesilerek babam tarafından dualanmıştı. Yusuf öyle güzeldi ki, bakışlarındaki edebi sevdim. Birbirlerine bakmamak için uzaklaştılar. Biliyorlardı ki birbirlerine baksalar bakışlarını birbirlerinden hiç çekemeyeceklerdi.

Aysun Hanım, Ezgi, Yiğit bir bir tebrik ederlerken benim bakışlarımın adresi dönüp dolaşıp akşamdan beri beni seyreden Yiğit'i buluyordu. Sanki bana bakarken dünya onun için duruyordu. Benim kaçışım ise bakmam gerçeğine pek de etkili olmuyordu. Mutfağa geçerek masanın kurulması için yardım etmeye başladım. Arada içerideki muhabbete kulak misafiri oluyordum. Gecenin en merak konusu ise düğün tarihiydi.

Ezgi yanıma geldi. Dirseği ile kolumu dürtüklemesi, imalı bakışlarıyla bir bütünlük kazandı. "Seninki senden alamıyor gözlerini," demesi ile kulağıma kadar kızardığımı hissettim. Benden başkası da fark etmişti demek ki. Ezgi'ye bakmadan, "Yok öyle bir şey," dedim. Sert bir dille konuşmak istesem de başarılı olamıyordum ne yazık ki. Ezgi alayla, "Yok oylo borşoy," deyip beni kızdırmak için elinden geleni yapıyordu. Zaten başından beri beni ona itiyorlardı. Korkuyordum da bir yandan, bu sözlerden etkilenmek istemiyordum. Zaten çok çabuk kaptırabilen biriydim. Birinin bana karşı hisleri benim için fazlasıyla zorlayıcı oluyordu.

Gözlerimi devirip, "Ne!" dedim. Kalçasını tezgâha yasladı. Bana büyük bir umutla bakıyorken şimdi daha fazla ciddileşti. Ona bakmamaya özen gösteriyordum, bu benim için büyük bir kaçıştı. Ezgi'ye kalsa hemen gönlümü açmamı isterdi ama ben her yönüyle buna engel olmayı başarıyordum.

"Ne, ne! Kızım aç şu kapalı gözlerini, senin de bakışların farklı değil görmüyor musun?" demesi ile duraksadım. Zaten içim içimi yiyordu. Ben kabullenmeyecektim bunları.

"Ezgi, lütfen. Kalbini kırmak istemiyorum." Ciddileştiğim an gülümsemeyi bıraktı. Ben öyle çıkışınca daha fazla konuşmadı, ben de kendi işime döndüm. Düşünmeyi bıraktım. Ne Ezgi'nin dediği gibi bir şey vardı orta da, ne de aklım bana oyun oynayacaktı.

İçeride oluşan kargaşa ile elimdeki bıçağı tezgâha bırakıp salona koştum. Babamı görünce hızla o yana gittim. Babam tekli berjerde yakası açılmış, annemin endişeli hareketleri altında kendinden geçmişti. "Baba," dedim korkuyla. Hastaneye gitmek isteyen annemi babam durdurup Yusuf'a döndü. "Oğlum Emre'yi arada bilgi al," demesiyle geçen günkü konuşmaları aklıma gelince endişelendim. Yusuf babamın dediğini yapıp Emre Bey'i aradı. Emre Bey her ne kadar bilgi verse de gelip bakacağını söyleyip telefonu kapattı. Bakışlarım hâlâ babamdayken, babamın bizi yatıştırmaya çalışması yüreğimdeki sızıyı yok edemedi. Koltuğun koluna oturup, "Baba, bir şeyin yok değil mi?" diye sordum. Sesim titriyordu. Aklım gidiyordu. Kaybetme hissi yüreğime tebelleş olunca endişemi yok sayamıyordum.

VİSALWhere stories live. Discover now