17.Apotelesma

146 20 13
                                    

"Apotelesma: Yıldızların insan kaderi üzerindeki etkisini temsil eder. Orta çağda falcılar yıldızlar ve kuyruklu yıldızlar aynı hizaya geldiğinde insanlığın kaderini değiştirecek bazı olayların gerçekleşeceğine inanırlardı."

Derin bir uykuda olan prens için zaman ve mekan sıvılaşarak paramparça olmuştu. Uğultular zihninin duvarlarını anlamsız bir şekilde işgal ederken bu saçma gürültünün kafasının içerisinden mi yoksa dışarıdan mı geldiğini anlayamadı. Bir karanlığın içerisinde yatıyordu.

Nerede olduğu ya da kim olduğu konusunda en ufak bir fikri yoktu. 

Dudaklarını hareket ettirerek bir şeyler söylemek istedi fakat boğazı içerisinden çok güçlü bir asit geçmiş gibi kurumuştu. Bağırmak istediğinde bağıramadı, gözlerini açmak istediğinde açamadı. Bacaklarını ve kollarını zorlukla hissedebiliyor, parmakları daha önce hiç tecrübe etmediği bir şiddetle titriyordu. Çevresinde bir takım uğultular duyuyor fakat bunların hiçbiri bir anlam ifade etmiyordu. Herkesten ve her şeyden çok uzakta gibiydi. Kocaman bir karanlığın içerisine hapsolmuştu, burada yalnızdı. Onu kurtarmaya gelecek ve kim olduğunu hatırlatacak hiçkimse yok gibiydi.

Kalbinin zayıf bir şekilde atışını kulaklarının içerisinden duyabiliyordu, omzunun üzerindeki ağırlık her saniye onu daha büyük bir çukura sürüklemeye hazırlanıyor gibiydi.

"William."

Hannibal'ın sesini duydu, o kadar uzaktan ve o kadar kısık bir şekilde geliyordu ki anlayamadı. Sirenlerin onu takip etmesini emreden o tatlı sesine benziyordu fakat içinde bu sesi takip ederse tıpkı o denizciler gibi kayalığa vuracağını hissettiren tehlikeli bir tını vardı. William bir şekilde sesin ondan gelmediğini hissetti fakat algıları öylesine kapalı ve sonsuz bir uçurumun içerisindeydi ki bunun sadece bir yanılsama olduğunu düşündü.

 Kendi ismini duymak öylesine yabancı geldi ki zihninin buna doğru bir tepki verebilmesi için olması gerektiğinden çok daha uzun bir süre geçmesi gerekti. Karanlığın içerisinde döndü ve kıvrandı fakat Hannibal'ı göremedi. Ona ismini söylemeye ve seslenmeye çalıştı fakat karşılığında aldığı tek şey anlamsız uğultular oldu. Karanlığın içerisinde hareketlenen belli belirsiz gölgeler gördü ve o gölgeler boğazına kadar tuzlu suyun içerisine batana kadar onu sürükledi. Boğazının içerisinden asidik bir tadın demirle birleşip dişlerinin arasından fışkırdığını hissetti, elleriyle kendi ciğerlerini tırmalamak ve omzunun içerisinde onu yavaş yavaş zehirlemeye başlayan oku çıkarmak istedi. Parmakları okun gövdesini kavradığında bedenindeki her kemiğin kırılıyormuş gibi ses çıkarması çığlık atmamak için dudaklarını ısırmasına sebep oldu fakat zihninin bir kısmı ağzını açsa bile yine sesini çıkaramayacağından emindi.

Kazandıklarını düşünmüştü, okun parıltısının kendisine ve George'a geldiğini görene kadar gerçekten kazandıklarını düşünmüştü. Lancaster savaşının bittiği gece de Hannibal'a mektup yazarken aynı şeyler kafasının içerisinden geçmişti. Ne zaman kazandığını düşünse karanlık bulutlar çok daha büyük bir çemberin içerisinde toplanıyor ve tüm yağmurla kanı beraberinde getiriyorlardı. İngiltere kraliyet ailesinden olanlar elbette tahtın etrafında olduklarından dolayı hayatları boyunca çeşitli sebeplerden acı çekiyorlardı fakat son aylar cehennemden farksızdı. York sarayından güller eşliğinde çıktıkları zamandan beri ne kadar olmuştu bilmiyordu bile, şimdi olduğu gibi karanlıkta geçirmişti. Belki bu karanlık ruhunun derinliklerini simgeliyordu.

"William."

Fiziksel acı birden tüm her şeyi yok etti ve Hannibal'ın sesinden tanıdığı başka birine evrilen ses kulağının içerisinde derin bir çınlama yarattı. 

Mind Kingdom/HannigramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin