11.Hesperus

337 140 23
                                    

Hesperus: Latince akşam yıldızına verilen isim

Bilinmezlik insanı bu dünyada her şeyden çok fazla yoruyordu, savaş tüm yıkıcılığıyla kalplerin içerisini yıkmaya çalışıyor ve kan ölü bedenlerden oluk oluk akmaya devam ederken geride kalanları bir habere muhtaç, geceleri ihtimallerin pençesinde kıvranmaya zorluyordu. Hannibal hayatı boyunca birçok savaş görmüştü fakat hiçbiri onu bu kadar zorlamamıştı, William'a bir şey olabileceği düşüncesi bile karnına derin ağrılar saplanmasına ve işlerine odaklanamamasına neden oluyordu. Bir karanlık bedeninin derinliklerinden içine doğru süzülmeye başlarken William'ın dudaklarının yokluğu sanki benliğini bildiğinden beri onunla birlikteymiş gibi ıslak bir soğukluk oluşturuyordu, giderken onu dudaklarından öpüşünü ve son kez saçlarının hissettirdiği o yumuşacık hisse tutunmak gün geçtikçe zorlaşırken saray onun için adeta bir zindan gibiydi. 

Her şeye rağmen onun yanında olmayı tercih ederdi Hannibal, çünkü onun yüzünün tek zerresi bile benliğini bütün kılıç darbelerine karşı dokunulmaz yapardı. Ona mektup yazmak istedi fakat yanlış ellere geçeceğinden korktu. William ilk onun yazmasını beklemesini söylemişti, kendisi güvenilir bir adam gönderecek ve iletişimi onunla sağlayacaklardı. Yazdığı mektuplardan birinin Lancaster'ların eline geçmesi tam bir skandal olurdu. Her satırını York'ları karalamak için kullanırlardı. 

Bu düşünceyle elindeki tüy kalemi büyük bir bezginlikle kenara bırakırken elini kumral saç tutamlarını attı ve sanki acı onun tek gerçeğiymişçesine çekti. Bedeninin her zerresi bir çeşit yoksunluğa girmiş gibi titriyordu çünkü böylesi ona en büyük işkenceydi. William'la ölüme giderdi fakat şimdi burada eli kolu bağlı devlet işlerine gömülmek kaldırabileceğinden çok daha fazlasını götürüyordu. 

Kan ter içerisinde onu kanlar içerisinde kollarına aldığı rüyalarda uyanırken bir habercinin onlara savaş sahasından bir haber getirmesi umuduyla çıplak ayakla pencerenin önünde geziniyor, bildiği tüm duaları elinde haçla yere çökerek okuyordu. Aşk kendisine doğrultulmuş bir silah gibiydi şimdi, her zerresiyle onu bitiriyor ve daha fazlasını almak için geliyordu. 

Parmakların arasından süzülen cehennem gölgeleriyle kaplı hüznünü silerken dudaklarını ıslattı, önünde yazıların hiçbirini okuyamıyordu sanki. Yüzünü ifadesiz bir şekilde biçimlendirmek her saniye zorlaşıyordu çünkü kraliçe eli karnında kralının geri gelmesi için göz yaşları dökerken Hannibal'ın gözleri onunkilerden çok daha fazlasını kalbinin derinliklerinde içine akıtıyordu. Patlayacak gibiydi, her an öfkesini birinden ya da bir şeyden çıkarabilir ve yalnızlığını herkesi delecek sivri bir kılıca dönüştürerek herkesi yok edebilirdi. 

Hüzün ve yasla kaplanmış cehennemin gölgelerinin tüm ruhunu emmek için beklediği bir mağarada yatıyordu ve belki yapabildiği tek şey anılara tutunmaktı. Geceleri aynı gökyüzüne baktıklarından emin olabilmek için yıldızları izlemek ve bazı yıldızlarının aynı olduğunu hatırlayarak tekrar ve tekrar gülümsemek. Elinde olan tek şey buydu. Parmaklarını kağıdın yüzeyinde gezdirdi ve hiçbir şey söylemeden buruşturdu onu, kağıt her iğrenç bir cızırtı çıkartıp bir top haline gelmeye başladığında derin bir nefes alıyor ve tüm kötü ihtimallerin bununla yok olduğunu hissediyordu. 

Yavaşça William'la şarap içtikleri ve zihin krallığından bahsettikleri şöminenin önüne gitti ve kağıdı alevlerin içerisine bırakarak bir yıkımla onu yutmasını ve sanki hiç var olmamış gibi parçalara ayırmasını izledi. 

Ardından küçük küller ateşin içerisinde birikti ve Hannibal'ı onlardan geriye ne kalacağını düşünmeye zorladı, cennetin en ücra köşesinde bile savrulmayacak olan külleri melek tozlarının içerisinde sönük kalırken William'ın küllerini görse tanıyabilir miydi?

Mind Kingdom/HannigramWhere stories live. Discover now