15.Ephialtes

147 30 23
                                    

Ephialtes: Kabus, şeytanların insan zihninde yarattığı karanlık oyunlar

Cehennem toprak parçalarının arasından çıkan şeytanlar sayesinde bir ter damlacığının içerisinde genç prensin bedenine giriyor ve türlü türlü endişeleri serbest bırakıyordu. Adım saymayı bırakmış sadece nefes alabilmek ve Hannibal'ı bir kez daha görebilmek için kazmayı sürdürüyordu. Sadece nefes sesleri duyuluyor bazen Edward'ın daha hızlı kazmalarını söyleyen sesi kulaklarında bir rüzgar gibi dalgalanıyordu. Gömleği terden sırılsıklam olmuştu ve birkaç saat önce boynuna saplanan keskin ağrı bedeninin titremesine neden olurken bacakları uykusuzluktan titriyordu. Zaman ve mekan algısını öylesine kaybetmişti ki karnının gurultusunu bile anlayamıyordu. En son ne zaman düzgün bir yerde uyumuştu ya da yemek yemişti hatırlamıyordu. Su içtiği anlar bile bir asır kadar uzak geliyordu.

"Prensim belki siz ve kralımız biraz dinlenmeli ve tünelin diğer tarafına vardığımızda nasıl saldırıya geçeceğimizi konuşmalısınız. Ordu sizden emir bekliyor."

William  çevresindeki hiçbir şeyi düşünmeyerek kazmaya devam ederken bu sessizlik danışmanlardan Stanley tarafından bölündü. Geniş ellerinden birini onun omzuna koymuş ve artık durması gerektiğini işaret etmişti. Yüzünde endişeli bir ifade vardı.William ayağa kalkmaya çalıştığında başının dönmeye başladığını hissetti fakat bunu kimsenin hissetmesine izin vermeden elindeki kazmaya dayanarak dik durmayı başardı. Elindekini Stanley'e teslim etti ve kalabalığın içerisinde zor da olsa küçük kardeşi Edward'ı bulmayı başardı. Onun da sarı saçları alnına yapışmış derin nefesler alıp veriyordu. Mavi gözlerinin içerisindeki hayat söküp alınmış gibiydi.

İkisi tünelin içerisindeki toprak yoldan temiz havaya çıktıklarında belli belirsiz derin nefesler aldılar, karanlık ikisinin de ruhunu paramparça etmiş ve geri toplamalarını zorlaştırmıştı. Bu tünelin arkasında Edward'ın annesi ve ikisinin de hala çok sevdiği küçük kardeşi George vardı. Oraya vardıklarında ikisine de bir ceza verilmesi gerekecekti ve William Edward'ın ne düşündüğünü bile sormaya korkuyordu. Eğer cesaret edebilse annesi hakkında ettiği laflar yüzünden düşesin canını bizzat kendisi almayı teklif ederdi fakat kral annesine ne kadar kötü davransa da karşısındaki annesiydi. Edward'a olan saygısından bile susmak zorunda hissediyordu kendini, sonuçta o Cecily gibi insanları içten içe işleyen ve birbirini öldürmelerini sağlayan sinsi bir yılan değildi. Sözleri saf doğruyu temsil ederdi ve bambaşka anlamlar içeren bir deniz değildi. Böylesine oyunlar ona çok zahmetli ve gereksiz geliyordu.

Kollarını göğsünde kavuşturarak dinlenmeye çalıştı fakat o kadar huzursuzdu ki yerinde duramıyor, parmakları kılıcının sapında geziniyordu. Aklından kötü ihtimaller geçiyordu fakat her seferinde parmağını küçük örgülere doluyor ve tek kelime etmeden bir derin nefes daha almayı tercih ediyordu. Edward ise ondan farksız olmasına rağmen daha fazla dayanamayarak boğazını temizledi ve sessizliği bozdu. Onun da söyleyecek kelimeleri olduğu söylenemezdi fakat öylesine büyük bir çıkmazdaydı ki bu savaşı daha fazla içinde vermek ölümden beter gelmeye başlamıştı.

"Bir karar vermem gerekiyor. George ve annem konusunda."

William kendi fikrini söylemektense onun rahatlamasını istediği için elini yavaşça omzuna koydu ve ne olursa olsun yanında olduğunu belirtircesine sıktı. 

Kapkaranlık bulutlar birden beyaz güllerin üzerine çökmüş ve tüm aydınlığı paramparça ederken yerine yaralı kalpler bırakmıştı. O çadırda söylediklerini ve kraliçeye yaptıklarını duyduktan sonra William düşesine karşılaşabilecekleri herhangi bir tehditten çok daha tehlikeli olduğuna karar vermişti. George'u bir şekilde devre dışı bırakabilseler bile askerler elbette 3 York oğlunu doğuran eski kraliçenin peşinden gideceklerdi. Tek bir makul yol görünüyordu.

Mind Kingdom/HannigramWhere stories live. Discover now