9.Serendipity

423 186 61
                                    

Serendipity: Bir mutluluğu ya da anıyı aramadan bulmak, güzel bir şeye tesadüfen sahip olmak

Galler'in denizi sanki olacakları görmüş ve intikam kırıntılarına öfkelenerek Henry Tudor'un gemisinin karaya çıkmasını engelliyordu. Onun denize düşeceğini ve son umutlarının da bu sayede yok olacağını söyleyen kaptana karşı sakin davranmış ve parmaklarını oynatarak ona susmasını işaret etmişti. İngiltere'den kaçan ve amcasını onun pisliğini toplaması için bırakan bir çocuk değildi artık, bakır rengi Tudor bukleleri ve uzun boyuyla ışık saçıyordu.

 Yorklar ışığa ve masumiyete sahip olmakla övünürken Henry'nin hayatı ve hayatta kalma savaşı her zaman alevlerin içerisinde olmuştu. Hayatı boyunca normal çocuklar gibi annesinin yanında büyüyememiş, bunun yerine sürekli kaçmıştı. Geriye baktığında istediği hayatın bu olmadığını görebiliyordu, onu seven bir köylü kadın için tüm bunları bırakabilirdi. En azından amcası Jasper'ın ölümünden önce her şeyden sıyrılabileceğini ve unutulabileceğini düşünmüştü ama haberi aldığında her şey değişmişti, bedeninin her hücresi onu öldürmek için can atar hale gelmişti. Kral olmamasına rağmen ona kraldan çok daha fazla zarar vermişti.

Yorklu William'ın amcasını öldürdüğü gerçeği, ona hayatı boyunca değer veren belki tek insanın canlı gözleriyle gördüğü son kişi olması onu kabuslarının baş kahramanı yapıyordu, artık Henry Tudor için tek önemli olan ondan intikamını almak olmuştu. Gemisiyle Fransa'dan buraya gelmesinin sebebi ise Lancaster'a yardım etmek değildi. Onlar yoldan çekildikten sonra çabucak harekete geçmek için İngiltere'de olması gerektiğini biliyordu. Eninde sonunda Yorklar birbirine girecekti, bundan yararlanmak için etrafta olmazsa asla ama asla İngiltere'nin kralı olamaz ve intikam alamazdı. Bu onun tek hayata tutunma sebebiydi, yoksa yasın içerisinde kaybolup giderdi. Genç bedeni kamburlaşır ve kırışıklıktan uzak olan cildi lekelenirdi. 

Elini sıkıntıyla saçlarının arasından geçirdi, kral olmak için savaşması gereken kişinin bir şekilde Yorklu William olduğunu hissedebiliyordu. Belki bu yirmi sene sonra olacaktı ama kesinlikle olacaktı. Savaş alanında tacı onun başının üstünden çıkaracak ve İngiltere'yi tekrar kırmızı güllerle bezeli yapacaktı. Bu bir hayal değildi, annesi ona Yorkların sonlarına doğru gittiğini ve Tanrı'nın oğlunun kral olacağına dair ona işaret gönderdiğini mektuplarında söylemişti. Kimse onun arkasında olmasa bile Tanrı onun yanındaydı ve İngiltere'nin kralı olması için onu koruyacaktı.

 Şimdi yapması gereken sessizce bir köşede beklemek ve olacakları izlemekti.

Yağmur damlaları ve okyanus dalgaları onun üzerine sıçrarken Henry kılını bile kıpırdamadan ıslanmayı göğüsledi, amcasının onun için yaptırdığı kırmızı pelerinin ucunu okşadı yavaşça. O günleri görebilmesini her şeyden çok isterdi şimdiyse elinden gelen tek şey tüm bunların intikamını almaktı.

"Krallığımı almaya geliyorum William."

Gülümseyerek ekledi.

"Ve sen elimde solan son beyaz York gülü olacaksın."

Deniz sanki öldürecekmiş gibi üzerine kapanırken Galler uzaktan göründü.

Bu sırada York sarayı savaşın tüm hazırlıklarını üç kardeş sayesinde tamamlamış, silahlar yüklenerek atlar eyerlenmişti. 

Şafağa oldukça fazla saat olmasına rağmen herkesin üzerinde belirgin bir gerginlik vardı. Soylu kadınlar kraliçeyle birlikte akşam yemeğinden sonra duaya katılmış, gösterişsiz kıyafetler giymeyi tercih etmişlerdi. Hepsinin ellerinde küçük bir İncil ve haç şeklinde bir tespih bulunuyordu. Parmaklarıyla boncukları saymaya başlarken dudaklarından korunma duaları dokunuyordu. 

Mind Kingdom/Hannigramحيث تعيش القصص. اكتشف الآن