3. BÖLÜM

134 82 2
                                    

Hayat bu, bir bakarsın her şey bir anda son bulur. Hayat bu, son dediğin an her şey yeniden can bulur...

Dünya; bir çok insanın değimi ile evimiz, en azından eskiden öyleydi. Yaklaşık olarak yüz yıl önce tanımlanamayan bir cismin atmosferimize girmesi ile her şey yerle bir oldu. Sahip olduğumuz o ihtişamlı yeryüzü bize artık sırtını dönmüştü. Ev sahibi olarak yaşadığımız bu dünya da artık fazlalıktık. Bir böcekten farkımız yoktu da denilebilir.

Eskiden yeşil olan araziler artık çorak topraklardan ibaretti ve hava solunamayacak kadar zehirli, dünyanın dört bir yanına yerleştirilen eski tip ölçüm cihazları hiçbir canlının yeryüzünde hayatta kalamayacağının kanıtı gibiydi Bilim insanları şimdilerde hiçbir işe yaramayan bir avuç ahmak olarak görünüyorlardı.

Aslında o dönemi yaşamış ve görmüş insan sayısı çok az, olanlar ise o dönemde çok küçük yaşlar da oldukları için pek de bir şey hatirlamıyorlar Bundan yüz yıl önce dünyaya hızla yaklaşan bir cisim tespit edilmişti.

İlk başta cismin çapı çok küçük olduğundan fazla dikkatte alınmadı ama bir grup uzay bilimci cismin daha önce gördükleri hiçbir şeye benzemediğini farklı bir gök taşı parçası olduğunu ileri sürdü. Bu parçanın tahmini bir birleşeni yoktu. Hangi maddeden oluştuğu ise tam bir muammaydı.

Veri ölçümlerine göre bu cisim ayın kenarını sıyırarak hızla dünyaya çarpacak ve atmosferden geçerek yeryüzüne iniş yapacaktı.

Oluşturacağı hasar konusunda ise hiçbir fikir yoktu. Tüm hükümet liderleri acil toplantıya çağırılmış ve durum ile ilgili bilgilendirilmişti. Bir yığın fikir alışverişi yapılmıştı ama bir türlü net bir karara varılamıyordu. Geçen her saat hatta her dakika aleyhimize işliyordu.

Bazı bilim adamları cismin dünyaya çarpmadan uzayda imha edilmesi gerektiği yönünde fikirlerini dile getiriş olsa da bu durumun sonuçları tahmin edilemediği ve daha büyük felaketlere sebep olabileceği düşünülerek reddedilmişti. En nihayetinde tüm liderlerden herhangi bir müdahalede bulunulmaması konusunda kesin emir verilmişti.

Dünyanın akıbeti tamamen kadere bırakılmıştı. Yaklaşık olarak bir hafta içinde cisim dünya yüzeyine iniş yapacak ve sonuca göre çözümler o zaman bulunacaktı. Belki de korkulduğu gibi kötü bir sonuç olmayacak diye düşünülüyordu.

Zaman hızla akıp giderken insanlar gündelik koşturmalarına devam ediyor ve dünyaya çarpacak olan cisim ile ilgili şakalar yapıp duruyorlardı.

İnsan oğlunun en büyük sorunlarından biri de gerçekten ciddiye alınması gereken konularda espriler yapabilmeleriydi. Sonuç her ne olursa olsun kendilerini her şeyin üzerinde tutup tanrıcılık oynamaya bayılıyorlardı. Bu durum değişmek üzereydi ama hiç kimse bunun farkında değildi.

Aslında biz insanlar dünyayı o cisimden çok daha önce mahvetmiştik. Doğayı yağmalamış birbirimize olan saygımızo yitirmiştik. Yine de hiçbir suçumuz yokmuş gibi büyük bir özgüvenle yaşamaya devam ediyorduk.

Her bir konu için bir savaşımız vardı ama gerçek savaşın ne olduğunun farkında bile değildik. Biz her zaman kolay olanı seçmiştik. Bir inanca saygın yok mu? O halde dışla gitsin. Bir şeyi sahibinden çok mu istiyorsun? Öldür sahibini, biri senin sinirini mi bozuyor? Parçala onu...

Hayatımız bu kadardı işte çal, çırp ve yok et işte tamamen bundan ibarettik. Ama asıl olayı gözden kaçırıyorduk dünya her insana adil bir şekilde yetecek kadar büyüktü ama biz onu yok etmeyi göze alacak kadar küçüktük.

Her dönem bir büyük tufan olur ve bu dönemin büyük tufanı evrenin en uzak köşesinden hızla bize doğru yaklaşıyordu. Soru şuydu acaba bu tufanı atlatabilme gücümüz ve inancımız var mıydı.?

KIYAMET UYKUSUWhere stories live. Discover now