"Neden öyle bakıyorsun?" Dedim kendimden emin bir şekilde. Bana karşılık vermek yerine arkasını döndü ve yürümeye başladı. Ben ise kendi kendime mırıldanırken ona saydırmakla meşguldüm.

"Tam da senin gibi görgüsüz bir barbardan beklediğim kadar kaba bir davranış."

Bu söylediğim ile birlikte burnundan gülmesini duydum. İstemsizce yüzümde bir gülümseme oluşurken onu takibe koyuldum.

"Nereye gidiyoruz?"

"Bilmiyorum."

"Savaş henüz bitmedi, peki o askerler niye oraya gitti?" Dedim elimle ilerideki oldukça büyük kalabalığı gösterirken. Adar ise kez daha "Bilmiyorum." Diye karşılık verdi.

"Burada ne kadar kalacağız? Yani süre ne zaman doluyor?" Diye sordum çünkü her yolculuk sırasında süre değişiklik gösteriyordu.

"Milattan önceki yolculuklarda süre diğerlerine göre daha uzundur. Eğer yanılmıyorsam GARD süresiyle birkaç saniye sürmeli ancak normal saat olarak düşünürsek dört saat sürer gibime geliyor. Bir saattir de burada olduğumuzu tahmin ediyorum. Yani da üç saat buralardayız." Dedi tane tane anlamamı ister gibi.

"Fazlaymış. O zamana kadar ölmesek iyidir."

Bu savaş meydanında her an ölme ihtimalimiz oldukça yüksekti. Buna rağmen Adar son derece kendinden emin bir şekilde toprağı titretircesine yürüyordu ki zaten onun bu haline şaşırmıştıyordum. Kendisi GARD'daki en favori kişiydi, inanılmaz yeteneklerinin yanında fiziksel gücü ve zekası da insanı kendine hayran bırakıyordu. Kısacası bu kadar korkusuz olmaya hakkı vardı...

Ben ise onun aksine GARD'da pek sevilmeyen biriydim, güçlerim sayılı ve işe yaramazdı. Fiziksel güçlerim ise küçük bir kız çocuğundan farksızdı. Zekam ise Adar'ı görene kadardı. Yani kısaca şu an bu kadar korkmam kadar doğal bir şey yoktu.

Sert bir şeye kafamı çarpana kadar yere bakarak yürüdüğümün farkında bile değildim. Kafamı kaldırıp önüme bakınca Adar'ın kürek kemikleri ile bakışmaya başladım. Geniş omuzlarından dolayı önümü göremezken neden durduğunu merak etmeden duramıyordum.

"Neden durduğunu sorabilir miyim?"

Hala kürek kemiklerine bakmaya devam ederken herhangi bir cevap gelmeyince tekrar konuştum. "Gördüğüm kadarıyla sen yerini sevmiş görünüyorsun ama sırtın pek hoş bir manzara değil doğrusu. O yüzden önümden çekil, buradan gitmek istiyorum." Dedim. Adar bir şey demeden hala öylece duruyordu ancak burnundan gülmesini duydum ama şu an önemli olan bu değildi. Asıl dikkatimi çeken Adar'ın önünden geldiğini tahmin ettiğim sesti.

"Hiç sanmıyorum küçük hanım. Zira sizi bir süre misafir etmek istiyorum." Duyduğum gür erkek sesi kesinlikle bizimle dalga geçtiğini açıkça belli ediyordu. Adar'ın sırtı ile bakışmaya bir son verip bir adım sağa kaydım ve önümüzdeki yaklaşık elli kişilik asker grubunu gördüm.

Asıl kötü olansa giysilerinden anladığım kadarıyla bizim zarar verdiğimiz tarafın askeri olmalarını fark etmem oldu. Yüzüme endişeli ve yapmacık bir sırıtma yerleştirirken en önde duran ve rütbesinin yüksek olduğunu düşündüğüm adama bakarak "Adar?" Dedim. Daha sonra ise dudaklarımdan gergin bir gülümseme çıkarken Adar'a döndüm ve devam ettim. "Sıçtık!"

Adar bu söylediğime ve hala yüzümde tutmaya çalıştığım sahte gülümsememe oldukça dolu bir kahkaha ile karşılık verdi. O böyle yaptıkça daha fazla geriliyordum ve o bunun farkında değildi. Bunun dışında gerildikçe yüzümdeki zoraki gülümseme daha da garip bir hal alıyordu.

Adar sonunda susmayı başardığında "Başı belada olan sensin. Benim onları atlatmam saniyelerimi alır." Dedi. Gülümsemem solarken gerçekten bir zamanlar ki kibar onu oldukça özlediğimi inkar edemiyordum. Aklıma gelen fikirle tekrar sırıtmaya başladım ancak bu sefer bu gülüşüm sadece ona özeldi ve pek de iyi sayılmazdı.

GÜNEŞİN KAHİNİWhere stories live. Discover now