"Kendinden emin konuşman ne kadar doğru?"

"Sen incinme diye sana dokunmaya kıyamayan bana mı soruyorsun bunu?"

"Sana inanmama neden olacak bir davranışta bulunmadığımı sanıyorum."

"Sen bana hiç inanmadın ki! Ama ben seni hep anladım."

"Bu mu anlamış halin?" Yüzü düştü ama bu durumu uzun tutmadı.

"Sen öyle diyorsan öyleyimdir. Madem suçluyum, kabul ediyorum." Arkama geçti. Tek kolu bedenimi sardıktan sonra eli kalbimin üzerinde durdu. Çenesi omzumdaydı. Ne yaptığını anlamaya çalıştığım esnada çoktan beni kendi eksenine almıştı. "Dün gece öyle güzel bakarken inanman ne kadar olasıydı." Başımı çevirdiğim esnada yüzüm tenine değdi. Sertçe yutkundum. Şu an nefes alamadığımı hissediyordum. Sertçe yutkunuşunu fark ettim. Gözleri kapandı, nefesini içine çeker gibi bir hali vardı. Bu yakınlaşmasından ötürü tepkisizleştim. Ben bu olanları hafife alıyordum. Başıma ilk defa böyle bir şey geliyordu. Daha önceden yabancı bir adamla hiç böyle yan yana gelmemiştik ki. Şimdi bu adam bana bu kadar yakınken bir an elim kolum bağlanıyordu. Hızla kolunun altından çıktım.

"Amacın beni etkilemek mi?" Dudağı duyduklarından ötürü kıvrıldı. Bu onun oldukça hoşuna gitmişti. "Etkilemek için çaba sarf etmem." Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken o sadece bu durumdan zevk alıyordu. Kendimi bu durumda tuhaf hissetsem de ona karşı etkilenmem söz konusu değildi. Kendindeki egoyu bir zafiyete çevirme derdinden vazgeçmeliydi.

"Zaten etkileyemezsin." Bu sefer o kaşlarını araladı. Tekrar etrafımda dönmeye başladı. Elleri iki kolumu kavrarken yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Kulağıma doğru dudaklarını yaklaştırmasıyla beraber, "Küçük bir kaçış görüyorum gözlerinde," deyip sesini fısıltıdan ibaret kıldı. Ona dönüp, "Kaçış yok gözlerimde, senden uzak durmayı sen bana gösterdin," dememle bu sefer yüzündeki ifade buz kesti, kesmeliydi de. Hiçbir şeyi hafife alamazdı, bunu unutamazdı. Sıcak bakışlarının altına sığınan o soğukluğun temelindeki gerçeklikte beni görüyordu. Ondaki gördüğüm tek yüz katilliğiydi. Belki beni nedenlerden ötürü buraya getirmişti ama bir adam öldürmesi ona karşı hissettiğim nefretime bir set çekemezdi.

"Haklısın," dedi kısa ve net sözlerle. Köşeye bıraktığı papatyayı elime sıkıştırıp, "Sen ne görüyorsan ben oyum," diyerek seradan çıktı. Elimdeki papatya ile kalakaldım. Sözlerim onu yaralıyordu. Ben sadece gerçekleri konuşurken o gerçeklerden kaçıyordu. Lakin buydu benim gördüklerim. Hiçbir şeye kör ve sağır kalamazdım. Ona teslim olursam kaybolurdum.

Dakikalarca durduğum yerden ayrılıp eve geçtim. Akşam yemeği için masa kuruluyordu. Aysun Hanım gülümseyerek bana bakıp, "Üzerini değiştir de yemeğe oturalım," dediğinde kurduğu masaya bakıp, "Aç değilim Aysun Hanım, bu akşam için kusuruma bakmayın lütfen, odaya geçeceğim," dedim. Bu sözlerim ile yüzü aniden düştü. Birden bütün isteğim kaçmıştı. Üzerimdeki yorgunluk bir kenara, sadece uyumak istiyordum.

"İstersen yukarı gönderebilirim." Başımı olumsuz şekilde sallayıp, "Hayır hayır, hiç göndermeyin," deyip merdivenlere yöneldim. Aysun Hanım'ın peşimden bakması bile umurumda değildi. Bir şeyleri görmezden gelmekten yorulmuştum.

Odaya çıktığımda kendimi yatağa attım. Üzerimdeki bu hissizlik kendimi kötü hissettiriyordu. Sağa sola dönmekten yoruldum. Yataktan kalkıp odanın camını açtım. Nefes alamama gibi bir buhranın içerisindeydim. Hızla nefesimi soludum.

Aklıma gelenler, benden saklananlar beni olur olmadık bir hisse sürüklüyordu. Kime kızacağımı bile bilmezken babam aklıma geliyor o an. Babamın bana anlatmadıkları, benim bilmediklerim, geçmişten bu yana gelenler... Oysa zamanlamalı davranılsaydı, yaşanılmayacaklar bizi bu durumdan kurtaracaktı. Ben Yiğit'le tanışmayacak onun bu hayatına girmeyecektim. Suçlu suçuna bulaştırmayacaktı belki de.

VİSALWhere stories live. Discover now