Hafta sonu

26 6 0
                                    

Sessizliği bozan alarm sesiyle uyanarak gözümü ovuşturdum, saat sabahın dokuzuydu. Hafta sonu gelmişti ve ben bugünü koşu günü ilan ettiğim için alarm kumuştum. Sahalara geri dönmenin vakti gelmişti de geçiyordu bile. Kalkıp güzelce elimi, yüzümü yıkadıktan sonra kendimi mutfağıma attım. Spor öncesi hafif bir kahvaltı yapmak zorundayım, bu yüzden haşlanmış yumurta, ceviz ve muz kahvaltısını seçerek yumurtamı suya koydum. Bugün hava güneşli ve hafif esintiliydi. Moda sahile gidip orada koşmayı düşünüyorum, deniz havası hiç fena olmazdı.

Güneş vuran balkonumda bolca D vitaminini alarak mis gibi kahvaltımı yaptım ve giyinmek için odama girdim. Hazırlanmam yaklaşık on beş dakika kadar sürdü, sportif ve şık hissediyordum. Çıkmak üzere kapıyı açtığımda yerde bir zarf gördüm, ne olduğuna bakmak üzere elime aldığımda o damgayı gördüm. Ender'in kaybolduğu gün evine gittiğimizde gördüğümüz mektubun zarfının üzerindeki, ortası aşağı doğru uzayan kırmızı 'M' damgası. Ayrıca bu damga Önem'in kolundaki dövme ve Cemal'in vazosundaki damganın aynısı. Şimdi de bana gelmişti, inanamıyorum. Aman tanrım bu o, katilden mesaj. Hemen dışarıya koştum ve sağıma soluma bakındım fakat kimseyi göremeyince eve girip kapıyı kilitledim. Okumak için açmaya başladığımda ellerimin titrediğini fark ettim, hiçbir zaman geçmeyecek bir özelliğim olan bu el titremesi beni yine buldu. Bir taraftan üzülmüştüm çünkü bu sporumun kaçıncı aksayışı, katil sağ olsun spor günümü seçmekle moralimi bozdu fakat bunu düşünmekle vakit geçiremem çünkü bu mesaj önemliydi. Zarf, şeffaf pakete koyulmuştu, belli ki parmak izi yoktu. Yine de baktırmak gerekirdi, bu yüzden eldiven giyerek zarfı şeffaf paketinden çıkardım. Açtığımda yine aynı güzel el yazısıyla yazılan mektuba bakakaldım, böylesi güzel bir yazıya sahip katilin erkek olma olasılığını kafamda düşürdüm ama belki de erkektir. Mektubu okumaya başladım.

Sevgili Dedektif Sedef,

Anlaşılan büyük bir yol kat ettiniz. Olanlardan ve süreçten haberdarım. Normal olarak benim katil olduğumu düşünüyorsunuz ve arıyorsunuz fakat ben katil değilim. Bütün bunların olması gerekiyordu, o insanların ölmesi gerekiyordu. İsteyerek yaptığım bir şey olmadı. Dedektif Ender'i çağırma nedenim de bu insanların yaptıklarını göstermekti fakat o size videolu mesaj bırakmakla bu fırsatı kaçırdı. Belli ki artık kendiniz bulacaksınız, ayrıca birbirleri arasındaki bağlantıyı anlamışsınızdır, bir çocuk bile bunu anlar. Aralarındaki bağlantı yüzünden ve birtakım sebeplerden dolayı bu insanları öldürmek zorunda kaldım. Yapmış oldukları hatalar oldu ve ben bunları öğrendiğim zaman deliye döndüm, sessiz yaşamımı bozmak zorunda kaldım. Kimse masum değildir dedektif Sedef, hiç kimse. Ben katil değilim, ben bir kurtarıcıyım. Tek yaptığım kendimi ve dünyayı bu ucubelerden kurtarmak oldu. İyi günler.

Bu da neyin nesi? Katil değilmiş de kurtarıcıymış, bak sen. Dalga mı geçiyor bu? Kurtarıcı demekteki kastı ne acaba? Düşündüğümüz gibi hepsini öldüren aynı kişiydi, bu katildi ama nedenini asla anlamadım. Ayrıca Ender'in bize bıraktığı mesajı nereden biliyordu. Bu her kimse büyük bir ağı olduğu kesin, her yerde gözü olan bir katil. Bu düşüncelerden tek başıma çıkmam imkânsız. Madem giyindim bari Ender'i alıp karakola gideyim. Evden çıktığım anda içimi saran tedirginlik ellerimin titremesine ve hızlı yürümeme sebep oldu. Arabayı çalıştırdığımda benzinin bitmek üzere olduğunu anladım ve en yakın benzin istasyonuna doğru ilerlemeye başladım. Hava da her zamanki gibi güneşiyle yakıcılığa devam ediyor, ayın sonlarına doğru geldiğimiz için mayıs sıcakları yavaş yavaş kendini belli ediyordu.

Benzin istasyonuna geldiğimde arabaya benzin katılırken ben de o sırada Ender'i arayıp durumu anlattım ve hazırlanmasını söyledim. O da bana polislerin Cemal'in poşetle attığı vazoyu bulduklarını söyledi. Her şey yavaş yavaş açığa çıkıyor. İstasyondan çıkıp Ender'i aldıktan sonra karakola doğru yol almaya başladım. Ender'e konuyla ilgili herhangi bir ipucu bulup bulmadığını sordum. Esneyerek bazı şeyler bulduğunu söyledi, demek ki çalışmaktan uykusuz kalmış. Benim de sabahki enerjimden eser yoktu çünkü spora diye hazırlanıp soluğu yine karakolda almak hiç hoşuma gitmemişti ve şu an tüm enerjim çekilmiş durumdaydı. Eski dedektif günlerimdeki heyecandan eser yoktu, pek tabi vardı fakat o zamanlardaki kadar değil. Katili bulsak da bitse bu çile, ne var ki yaklaştığımızı düşünüyorum çünkü katil mektup gönderiyordu. Bir şeyleri görmemizi istemişti ama biz bunu göremedik, Ender'e söylediğimde de "Ne yapsaydım size mesaj bırakmadan canımı vermeye mi gitseydim?" sözüyle karşılaşınca ona hak verdim. Fark ettirmese de katilin bunu nasıl bildiğini düşündüğü kesindi ama normal bir şeymiş gibi davranarak sustu, derin düşüncelerine geri dönen Ender'e bulaşmadan sessizce yola devam ediyordum. Öncelikle bu mektubu gösterip parmak izi var mı bakacaktık, sonra da Ender'in yanında getirdiği laptopun araştırılması için merkeze gösterecektik. Nasıl erişim sağlanmış, nereden sağlanmış? Bu bilgiler çok önemli. Tabi laptopa erişim sağlayıp sağlamadığını bilmiyoruz ancak göstermekte fayda vardır. Belki de evini gözetledi ya da Ender çıktıktan sonra eve girdi. Fakat eve girse videoyu silerdi, kafam allak bullak olmuştu. Şu an için bir şey bilemiyoruz. Karakola geldiğimizde müdürü odasında dalgın halde yere bakarken bulduk, nedenini sorduğumuzda casusu bulduğunu belirtti. Casusun şu yeni gelen Ahmet olduğunu söylediğinde çok şaşırdım çünkü çok saygılı ve bir o kadar da kibar bir çocuktu. Neden böyle bir şey yaptığına anlam veremedim, Ender de öyle düşünmüş olacak ki sordu.

"Nasıl ortaya çıkardınız? Konuşturdunuz mu?"

"Hayır, konuşmakla bir şeye varamamıştık, yapmadığını söylüyordu fakat kamera kayıtlarında belli oldu."

"Burada çalışıyor, kameraların olduğunu da biliyor yani bunu nasıl gözden kaçırır?" dedim.

"Zaten kaçırmamış, çoğu kaydı silmiş fakat tek birini silememiş. O kayıtta da odada telefonla uğraştığı anlar bir bir görünüyor. Yine de dedim belki de yapmamıştır ama o odaya dedikleri gibi başka kimse girmiyor. Şansa öğrendik, o kaydı da silseydi işimiz uzardı."

"Anladım, bu çelişkili cevaplar verenlere ne oldu?" dedim.

"Banu, Ahmet'e yardım etmiş. Bu ikisi Sezgin ve Sedat'a suç atmışlar."

"Kime çalıştığını öğrendiniz mi?" dedi Ender.

"Hayır, henüz değil, ağzını bıçak açmadı. İkisinin de işine son verildi, Ahmet'i de içeri aldık. Ondan bu ismi almalıyız, çok yaklaştık arkadaşlar."

Tam o sırada kapı şiddetli bir şekilde çaldı ve müdür gir emri verdiği anda hızla içeriye giren polis memuru az kalsın düşüyordu.

"Ne yapıyorsun sen? Ne oldu?" diyen müdür sinirlenmişti.

"Ahmet. Ahmet kaçmış!" dedi adam ve biz şaşkınlıkla birbirimize bakındık.

"Hemen ekibi hazırlayın! Önce evine gidiyoruz" diyen müdür sinirle yürürken biz de ona yetişmeye çalışıyorduk. Ona yaklaşınca "Ev nerede?" dedim.

"Beşiktaş'taymış, tam adresi arkadaşlarda. Sahi siz ne için gelmiştiniz?"

"Bu sabah aynı mühürlü mektup bana da geldi, buyurun okuyun" dedim, müdür şaşkınlıkla ve ağzı açık halde mektuba bakakaldı. Durdu ve "Yine ne istiyor bu mendebur?" diyerek mektubu okumaya başladı. Aynen benim dediğim gibi "Dalga mı geçiyor bu?" diyerek mektubu parmak izi kontrolüne gönderdi, geri geldiğinde tahmin ettiğim gibi parmak izi bırakılmamıştı. Ender'in laptopunu da araştırılması için siber polislere verdik. Nedense ele geçirildiğini düşünmüyordum, çünkü bunu yapacağımızı bilirdi, bu kadar da aptal bir katil olamaz. Bu yüzden bu incelemeden bir şey çıkacağından umudum yoktu ama insan yine de baktırıyor. Gözden kaçırdığımız ve kafada soru olarak kalacak hiçbir şey bulunmasın diye bunu yapıyorduk. İşin uzun süreceğini anlayınca hep beraber arama için yola çıktık. Ender bu sefer arabayı ben kullanayım, sen yoruldun deyince hemen kabul ettim çünkü gerçekten yorgundum. Umarım bir şeyler bulabiliriz, yaklaştığımızı hissediyorum. Bu hissi daha önce de yaşamıştım, elimiz boş dönmüştük ama şu an katili bulacağımıza dair bir şeyler çıkacağından eminim. Ancak bu adamın nasıl kaçtığını düşünüp durdum. Nasıl olabilir böyle bir şey? Nereden kaçabilir?

Arabalara atladık ve her zamanki gibi yollardayız, trafik, sıcak hava, soğuk insanlar... Dışarısı bilindiği gibi, kalabalık semtlerden geçerken kafamı cama koyup bir süre hayallere dalmışım. Araba bir tümseğe girip kafamı çarpmama sebep olunca kendime geldim, Ender'in suratına baktığımda gülse mi acısa mı bilemeyen bir ifade gördüm.

"İyi ki direksiyona ben geçmişim" dedi.

"Bir anda yorgunluk çöktü anlamadım ama iyi ki sen geçmişsin."

"Şu yeni çocuğun casus çıkması hiç beklenmedik bir şeydi. Üstelik kaçması da olur şey değil. Nasıl olabilir diye düşünüyorum."

"Kesinlikle ama zaten hep böyle olur, beklemediğin kişilerden kazık yersin. Bu gerçek hayatta da böyledir. Kaçmasına gelince ben de nasıl olduğunu anlayamıyorum. Bence her şey planlıydı, her şey."

"Bu işe bunu için girdiyse, bu cinayetler çok önceden planlanmış ve planları tıkır tıkır işlemiş."

"Kesinlikle fakat casus demek yılanın başı demek ve biz o başı yakaladık, gerisi çorap söküğü gibi gelecektir."

Cinayet Tiyatrosu (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin