Casus

31 7 0
                                    

Sabah olduğunda hemen kalkıp yüzüme su çarptım. Kendime güzel bir kahvaltı hazırladım fakat çok fazla yayılarak yapamadım çünkü bir an önce Ender ile buluşup olay peşinde koşuşturmalara devam edecektik. Giyindim ve kendimi arabama attım, daha doğrusu Türkan'ın arabasına, hala bununlayım ve Türkan'a gerçekten borçluyum. Ancak yakında arabam geleceği için mutluydum, bir an önce gelse de Türkan'a arabasını geri versem.

Ender'in evine geldiğimde beş dakika bekledim, Ender gelip arabaya bindiğinde elinde harika bir gelişme olduğunu söyledi.

"Ne oldu?" derken gözümü Ender'e dikmiş, heyecanlı bir şekilde cevap bekliyordum.

"Dün yatmadan önce Önem Genç'in hayatını araştırdım, sosyal sayfalarına kadar girdim ve Cemal ile olan kısa bir yazışmasına denk geldim."

"Nasıl yani? Mesajlarına nasıl ulaşabildin? Telefonunda bir şey yoktu."

"O telefon kendi telefonu değildi, bu kadın birileri için çalışıyordu ve o da iş telefonu gibi bir şeydi. Yani görüştükten sonra siliyorlar, ayrıca o telefonda özel hayatla ilgili bir şey de yoktu. Mesajlara da bilgisayardan anlayan bir arkadaşıma danışarak ulaştım, daha doğrusu o ulaştı."

"Bunu nereden anladın?"

"Sosyal hesaplarındaki mesajlara ulaşınca anladım, baktığımız telefonda hiçbir sosyal hesap yoktu, kendi telefonu da muhtemelen katilde."

"Katildeyse ona nasıl ulaşacağız?" dememle Ender'in yüzüme donuk bakışından anladım ki o kişi Cemal idi. Fotoğrafını çektiği o mesajları bana göstermek için uzattı. Cemal, Önem'e 'Ne yapacaksın karar verdin mi?' yazmış. Önem ise yapamayacağını, bu işlere girmek istemediğini söylemiş. Ayrıca daha da üzerine gelirlerse Meltem'e söyleyeceğini yazmış, bunun üzerine Cemal mesajı görmüş fakat geri yanıt yazmamış. Tarih de Önem'in öldüğü tarihle aynı, üstelik Cemal'in o evde saç teli de bulunmuştu. Önem'in evine gittiğimiz gün kimsenin onu aramama sebebini de böylelikle ortaya çıkmış oldu, telefonu kendi özel telefonu değildi ki. Bu basit çözümü nasıl kaçırmış olabiliriz cidden sinirlerim bozuldu. Ne diyeceğimi bilememekle birlikte telefonu Ender'e geri vererek arabayı karakola doğru sürmeye başladım.

Bazen düşünüyorum da zoru düşündüğümüz için önümüzdeki olayları göremiyoruz, bu telefon örneği gibi, yapacağımız tek şey basit düşünmekti. Ender'in bulduğu bu ipucu, Cemal'in, Önem'in evinde saçının bulunmasından sonra ele geçen ikinci önemli bulguydu. Müdürün bu duruma bayılacağından emindim. Gülerken yukarı kalkan sarı bıyıkları şimdiden gözümün önüne geldi bile. Müdür Necati ile ilk tanışmamızı dün gibi hatırlıyorum, tabi o zamanlar bıyıkları siyahtı ve biraz daha zayıftı. Ender ile beni ilk gördüğü zaman küçümseyici ve alaycı tavrıyla bizimle çalışmak istemediğini çok net belli ediyordu fakat biz ona bizle çalış diye yalvarmadık. İstemese de kendi ayağıyla bize geldi çünkü bizimle çalışmaya başladığından beri İstanbul cinayet büroda ünü vardı ve bu ünü yerle bir etmek istemediği için, işin içinden çıkamadığı cinayetleri bize getiriyordu. O zamanlar çözdüğümüz cinayetlerin çoğunu üzerine alıyordu fakat şu an işler değişti, gözümüzün içine bakmaya başladı. Ünümüz artıp, tanınan dedektifler olmaya başlayınca bizi kimseye yedirmemeye ve daima yanında durmamız için çabalamaya yemin etmiş gibiydi. Ender ile ben de yılların verdiği tanışıklıktan dolayı müdürle iletişimi koparmadık, üstelik polislerin çoğu bizi arka plana atmaya çalışırken, müdür bizi tanıdığı için bizim sözlerimize harfiyen uyuyordu. Bu yüzden demem o ki şu an herkes halinden memnun.

Karakola geldiğimiz zaman Ender bir iç çekerek kapıyı açtı ve arabadan indi, bu iç çekişi bilirim. Bunun anlamı of yine geldik şu sıkıcı binayaydı. Ender, oldum olası burayı sevmezdi, haksız da değil tabi çünkü biz dedektifler işleri prosedüre göre götürmeyi sevmeyiz ama şu an mecburuz, bu adamla ilgili elimizdeki şeyi göstererek onu içeri tıkmayı düşünüyorduk. Yani en azından her şey çözülüp tam olarak kanıtlanana kadar elini kolunu sallayarak gezmesini istemeyiz. Ardından indim ve karakola girdik. İçeriyi ter, yemek ve nefes kokuları sarmış. Tabi biz İstanbul'un harika trafiğinden buraya gelene kadar bir buçuk saat geçmişti ve insanlar öğle yemeklerini çıkarıp yemeye başlamışlardı. Bu yüzden karakolun içini çeşitli yemek kokuları sarmıştı, kimisi böyle yapıyor kimisi de dışarıda yiyordu. Biz de buna alışkın olduğumuz için artık aldırmıyoruz, herkese selam vererek ilerlemeye devam ederken her geldiğimizdeki o muhteşem diyalogları ve hareketleri benimsedim. Biraz ileride oturan Banu Hanım az sonra bana 'Merhaba Sedef buyurmaz mısın?' diyecek ve yemeğini gösterecek. Evet, ilerliyorum ve üç, iki, bir,

Cinayet Tiyatrosu (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin