Haber

412 14 5
                                    

Şu son on gün boyunca telefonum hiç çalmadı, mail kutuma herhangi bir mesaj gelmedi ve elime doğru düzgün bir iş geçmedi. Saat sabahın dokuzuydu ve ben yatağıma uzanmış öylece tavana bakarak bunları düşünürken tost makinesinin sesinin gelmesiyle yumuşacık yatağımdan kalktım. Oldukça sert ve bir o kadar harika kokan, her zamanki kahvemi hazırladım. Sıradan bir güne yine sıradan bir kahvaltıyla merhaba diyordum. İnsan tek başına yaşayınca ve her günü birbirine benzeyince kahvaltı hazırlamaya üşeniyor. Bir süre sonra her şey bıkkınlık vermeye başlıyor, rutinleriniz arttıkça yeni şeyler istemeye başlıyorsunuz. Evinizde konuşacağınız bir insan da olmayınca kafayı yiyecek hale geliyorsunuz. Benim durumum da aynen bu şekilde sürüyordu, gecem ve gündüzüm arasındaki tek fark öğünlerimdi. Sabah kapıma bırakılan gazeteyi aldım ve balkonuma geçtim. Bana bu devirde hala gazete mi okuyorsun diyenler oluyor ancak onlara aldırmıyorum çünkü küçüklüğümde babamla gazete okumayı çok severdim. Benim için o zamanlardan kalma sıcak bir anıydı ve bu anının yaşaması gerektiğini düşünüyordum. Bu yüzden sene kaç olursa olsun haberlere ilk önce gazeteden ulaşmayı seçeceğim.

Tüm sıkıcılığına rağmen güzel bir nisan sabahıydı ve ben güneşin vuruşu, hafif bir esintiyle gelen kuş seslerinin melodisiyle huzura erdim. İlkbahar benim en sevdiğim mevsimdir, huzuru iliklerime kadar hissettiğim yazın habercisidir o. İçimdeki kişi ve hayatım fazlasıyla monoton olsa da dışarıda hayat olduğunu bilmek bana iyi hissettiriyordu. Kahvemi yudumlarken gazeteye bakmaya başladım. İlk sayfada karşıma çıkan siyaset haberlerini okumadım bile, sonrasında magazin haberlerine biraz göz gezdirdim. Klasik magazin haberleri; beş yıl sonra boşandığı eşi yeni sevgilisiyle el ele görüntülendi, ünlü şarkıcı tazminat davasını kazandı... Her neyse gazete bana sıkıcı gelmişti, tam bırakacaktım ki gazetenin en alt sol tarafında kendisine küçük bir alan ayrılmış haber gözüme ilişti. İşte buna şaşırmıştım çünkü bu intihar haberiydi ve böylesine bir habere küçücük bir alan ayırmak ve o haberden çok az bahsetmeleri gerçekten bana çok şaşırtıcı gelmişti çünkü ünlü bir iş adamından bahsediliyordu. "İntihar eden ünlü iş adamının neden intihar ettiği bilinmiyor!" yazısı en öndeydi. Neden intihar ettiği meçhul olan bu adam ilgimi çekmişti. Bu adam inşaat sektörünün sayılı zenginlerindendi ve bildiğim kadarıyla lüks yaşantısıyla konuşulan dillere destan bir hayat sürüyordu. Kahvemin soğumasına aldırmadan hemen okumaya başladım. Levent Kötekli, otuz beş yaşında ünlü bir inşaat şirketinin sahibiymiş. 1 Nisan Salı, gece saat 3.00 sularında, şirket odasında tavana asılmış bir halde bulunmuş ve araştırmalar sürüyormuş. Neden intihar eder ki? Hemen internette araştırdım ve daha geçen haftalarda şirketin büyümesinden söz eden bir basın toplantısı yapmış olduğunu okudum. Üstelik oldukça mutlu görünen resimleri mevcuttu. Nedense intihar ettiğine inanmadım ve hemen Ender'i aradım. Telefonumu anında açmış olması beni şaşırttı çünkü genelde dört ya da beş kez çalardı.

"Selam Sedef, ben de senden bu telefonu bekliyordum, haberi gördün değil mi?"

"Evet, gördüm ve şaşırdım sence de..."

"Ben de öyle düşünmüştüm ama olay yeni olduğu için büyük bir haberin çıkmasını beklemek bence şu an için mantıksız çünkü belli ki büyük bir alana yazacak kadar bilgi elde edememişler. Tabi bir de düşününce bu kadar ünlü ve zengin bir ailenin haberini yaparken oldukça dikkatli olmaları gerekir."

Ender genellikle sözlerimi kesmekte ün salmış canım iş arkadaşımdır. Gerçi ona da kızamıyorum çünkü biz dedektiflerin kafalarında aynı anda yüz şey birden geçer.

"Olay yerine ne zaman gidelim?" dedim.

"Ya sadece bir intiharsa?"

"Bunu anlamamız için oraya gitmeliyiz, bana nedense intihar gibi gelmedi. Geçen hafta işlerinin yolunda gittiğini söyleyen bir basın toplantısı yapmış ve oldukça mutlu pozlar vermiş. İntihar edecek birisi için oldukça hayat dolu görünüyordu."

Cinayet Tiyatrosu (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now