7: you give me a thrill

100 14 41
                                    

Saat sabah 5 civarı, ılık rüzgarla harmanlanmış yaz havası insanın tenini okşar vaziyette kendisini hissettiriyor. İnsanlar henüz sokağa dökülmemiş, yoğun hayat temposuna sorgusuz bir şekilde kendini kaptırmamış. Sokak hayvanları bile ağaçların tatlı gölgelerini terk etmemiş, uyumaya devam ediyor.

Jungkook'un odasının penceresi açıktı ve perdeleri sarhoş edici rüzgarın etkisiyle odanın içine doğru dalgalanıyordu. Jungkook ise yatağında beyaz ince yorganını yatağının dibine itiklemiş halde öylece uzanıyordu.

Çok kısa bir uyku çekmiş yaklaşık yarım saat önce de uyanmıştı. Bu sıralar çok az uyuduğunun ve yakın zamanda pert düşeceğinin farkındaydı ancak pek umurunda olduğu söylenemezdi.

Uyandığından beri yeni aydınlanan gökyüzünü seyrediyordu yatağından. Öylesine tadı yoktu, öylesine ruhsuzdu ki. Gece olanları düşünmeden edemiyordu ve aynı replikler kafasında dönüp dönüp duruyordu.

Jimin'in savunmasız halini, ona yardım edemeyişini ve içinde bir yerlere batan çaresizliğini düşünüyordu. Çok canı yanıyordu ve bunun sebebi Jimin'in canının yanmasıydı. Adı konulmamış bir birliktelik içindelerdi ve Jimin bu şekilde -adı konulmamış- olması taraftarıydı. Jungkook bunu kabul ettiğini söylemişti ancak hırpalanmış bedenin kendisine aşık olmamasını söylemesi ile birlikte bunu yapamayacağını fark etmişti Jungkook.

Bu kadar kısa bir sürede kapıldığını, her şeyin başladığı yer olan o bar tuvaletinde anlamıştı ve yine aynı yerde bu ilişkinin imkansız olduğunu kabullenmek zorunda kalmıştı. Fakat hayır, Jungkook bunu henüz kabullenebilmiş değildi.

Jimin'den ayrıldığından beri 'neden?' diye soruyordu kendisine. Neden birlikte olmaları imkansızdı? Neden Jimin ondan bu kadar uzak duruyordu? Neden babası bu kadar büyük bir etkendi? Ve en önemlisi, neden Jungkook, Jimin'i düşünmeden edemiyordu?

Daha önce hiç aşık olmamıştı Jungkook ve bu duygunun kendisini bu şekilde yakalamasını hiç beklemiyordu. Gerçi hâlâ daha emin değildi, içindeki hislere bir isim vermesi gerekse en uygun adın 'aşk' olduğunu biliyordu fakat, bu kadar çabuk muydu? Nasıl olmuştu da Park Jimin kendisine bu kadar bağlayabilmişti onu?

"Off..."layarak yattığı yerden doğruldu uykusuz beden. Biraz daha düşünürse kafayı yiyeceğinden emindi. İşe hazırlanmadan önce hızlı bir duş aldı ve basit bir t-shirt ile pantolon geçirdi üzerine. Bugün tekrar inşaata gitmesi gerekiyordu ve tüm benliğiyle bu durumdan nefret ediyordu.

***

Düşünceler bir insanın düşebileceği en belirgin ancak buna rağmen yine de kendini kaptırdığı tuzaklar olabilirdi ve Jungkook son günlerde bu tuzağa çok sık düşüyordu.

Şu an inşaatın yükselmeye başlayan temelinde ara demirlerin şekil alması ile ilgileniyorlardı ve oldukça ağır ve tehlikeli malzemeler kullanıyorlardı. Böylesine tehlikeli bir iş ve Jungkook'un dalgınlığı bir araya geldiğinde ise ufak da olsa bir kaza geçirmesi elbette kaçınılmaz olmuştu.

"Ah-hassiktir!"

Sağ elindeki çekici pek de sert olmayan bir hareketle sol eline indirmişti Jungkook ve her ne kadar pek ağır yaralanmasa da durumu yeterince ciddiydi.

"Jungkook! İyi misin?"

İnşaat şefleri koşarak yanına geldiğinde kafasını iki yana salladı Jungkook. Öylesine yoğun bir kırgınlık yaşıyordu ki çocuk gibi ağlamak gelmişti içinden. Dalga geçilmeyeceğini bilse ağlardı da ancak durumu pek müsait değildi.

why'd you only call me when you're high • jikookWhere stories live. Discover now