"Bak Zeynep, benim bir sınırım var ve sen o sınırı aşmak istiyorsun. Sana o günde dediğim gibi sen sadece açıklama istemekten öteye beni hesaba çekiyorsun. Ben hesap vermem. Şimdi eve geç." Her seferinde kaçıyordu dediklerimden, ben ise bu soruların peşinden sürüklenmekten ibarettim.

"Benim de var, ama sen o sınırı aşmaktan hiç vazgeçmiyorsun." Bağırdım. Hiç çekinmeden, ondan korkmadan bağırdım. Ne zaman bir çare bulmaya çalışsam en büyük engelim karşımdaki adam oluyordu. O bana büyük bir çaresizlik bırakıyordu.

"Senin sınırın ikimizin geçmişi mavi." Yine bir bilinmezlik ortaya attı. Bu geçmiş neydi? Babamla alakası olan bu muydu bilmiyordum.

"Açıkla o zaman o geçmişi. Açıkla da ben de bileyim." Yüzüme öyle derin baktı ki, karşımdaki kişi sanki ezelden bana yazılmış gibiydi. "Babamla alakası ney?" Yüzünde tek bir ifade yoktu. Çiseden dolayı kirpiklerinde damlalar birikti.

"Sana ben değil, baban cevap verecek." Yine geçecekti yanımdan ama durdurdum. İstemsizce yaptığım hareketle bakışları kolunda duran elime kaydı.

"Hayır, cevabını sen vereceksin." Ama dinlemedi, cevap vermeden gitti. Öfkemle beni baş başa bıraktı. Köşedeki ıssız yer sanki onun için tek bir yermiş gibi sessizliğine gömüldü.

Eve geçerken arkamda kalan bedeni ikinci sigarasının demindeydi. Odaya geçtim. Buraya geleli, bu eve hapsedileli iki gün olmuş ben bu iki günde sadece bir şeylerin mecburiyetini yaşıyordum. Pencere kenarına geçtim. Gökyüzündeki bakışlarım Yiğit'i görünce oraya kaydı. Kaçıncı izmaritiydi bilmiyordum. Tek elini cebine sokmuş öylece karşıdaki manzarayı izliyordu. Bir anda hareketleri değişti. Sigara izmaritini yine çöp kovasıyla buluşturduktan sonra iki eliyle korumalıklardan destek alıp hafiften eğildi. Sıktıkça sıktı korumalığı. Bir eliyle sertçe korumalığa vururken sıkıntılı olduğunu görebiliyordum. Yavaşça arkasına döndü. Beni hissetmiş gibi başını yukarıya kaldırdığında göz göze geldik. Hiçbir tepki vermedi, uzun uzun baktı gözlerime. Ben ise ondan uzaklaşmak istercesine pencere kenarından ayrıldım.

Saat neredeyse on iki olmuştu. Yatağa girip uzandım. Bir yandan onun bu tutumunu düşündüm. Bir yandan da buradan kurtulma ümidimi yitirdim. Buradan kurtulsam bile, o adamın nikâhı üzerimde olacaktı. Bir zamanlar yabancı bir gölgeyken şimdi o gölgem üzerimdeki en büyük tehlikeydi. Acıyan gözlerim kaç gündür uykusuzluğun etkisiyle kapandı. Uyandığımda her şeyin kâbus olmasını diledim. Kendi yatağımda uyanmak yeniden ailemle sıcak bir kahvaltı yapmak istedim.

...

Burnuma ilişen koku ile araladığım gözlerimi yan tarafıma çevirdim. Hemen elimin yanında başucumda papatyaya takıldı gözüm. Papatyayı alıp etrafa baktığımda kimse yoktu. Buraya koyan kişiyi tahmin edebiliyordum. Ne zaman gelmişti, ne zaman koymuştu bilmiyordum. Yattığım yerden kalkıp başörtümü düzelttim. Elimdeki papatyaya bakmaktan vazgeçtiğim an kendime gelebilmiştim. Etrafta kimse yoktu. Banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra odaya geçip üzerimi değiştirdim. Gözüm papatyaya takıldığında mutfağa gidip ufak bir bardağa su doldurduktan sonra odaya geçerek papatyayı suya koydum. Yapraklarını usulca okşadım. İçimdeki kasvetin bir papatya yaprağı kadar temiz ve pak olmalıydı ama ben günden güne daha fazla kirleniyordu. Bana dokunması, beni bu hayatın içine hapsetmesi büyük yıkımım oluyordu. O an kapının tıklatılmasıyla içeriye giren orta yaşlardaki kadın gülümseyerek bana baktığında kim olduğunu anlayamadan elindeki tepsiyi gördüm.

"Günaydın kızım." İçeriye geçip tepsiyi masaya koydu. Kadına bakmakta ısrarcıyken kadın sakinliğiyle beni rahatlatmak ister gibiydi.

"Siz?" dedim soruma cevap bekler gibi.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin