Bölüm 4

2.7K 251 322
                                    


Zaman oldukça göreceli bir kavramdı, kimine göre durdurmak isteyecek kadar hızlı akar, kimine göre de saniyeler bile bir ömür uzunluğunda gelirdi. Ben şu yaşıma kadar hep zamanın hızlı akmasını dilemiş ama tam tersi şekilde yıllarımı sanki bir ömür yaşamışçasına geçirmiştim.

Garip olarak geçen iki yıl benim için çok hızlı geçmişti sanırım, bu pek alışık olduğum bir durum değildi.

Kendimi bir kaç günlüğüne stüdyoma kapatmış, etrafımda sonradan baktığımda beğenmediğim şarkı sözlerinden oluşan çöp yığınının içinde kaybolmuşken bunu düşünüyordum. Zaman kavramını düşünüyordum.

Saatlerce kafa patlattıktan sonra şunu fark etmiştim, zaman benim için aslında Jimin'le beraberken çok daha hızlı akar hale gelmişti, belki de o olmasa yine yıllarım bir ömür uzunluğunda akıp giderdi.

Şu iki yılda ilişkimizde pek yol kat etmemiştik ama onun hayatında bir yere sahip olmak bile bana ciddi anlamda iyi geliyordu, bilemiyorum belki ona da iyi geliyordur diye düşünmüştüm?

Jungkook'un düğününde yaptığımız konuşmadan sonra onun da dediği gibi  ben sevgili olmak hakkımı kaybetmiştim, yolumuza arkadaş olarak devam etmiştik.

Arkadaş kavramı altında müthiş bir ilişki elde etmiştik, arkadaş olduğumuzdan dolayı mı bilmem ama davranışlarımız biraz daha rahat seviyeye ulaşmıştı, en azından artık yalnız kalmıyordum. Jungkook evlenmeden önce de Taehyung'la zaman geçirdiği için Jin hyung zaten hepimizden önce evlilik hayatına geçiş yaptığı için yıllardır bu yalnızlığı yaşıyordum, Jimin'le bu yalnızlık tamamen son bulmasa da bir nebze azalmıştı.

Her gün mesaj atıp, ne yaptığımı sorgulardı, bazen bir anda kapımda belirir, moralimi düzeltirdi, bu bizim artık minik rutinimiz haline gelmişti.

Arkadaşlarımız sayesinde de zaten gittiğimiz çoğu ortam ortak olmuştu. Taehyung ve Jungkook'un ne zaman yardıma ihtiyaçları olsa biz koşuyorduk, özel günlerimizi hep beraber kutluyorduk. Önce yaşadıklarımızdan dolayı çevremiz uzun süre arkadaş mevzumuzu kabul etmeseler de sonra onlar da alışmaya başlamışlardı.

Aramızdaki çekim herkes tarafından gayet net anlaşılsa da biz sözde arkadaştık, ben böyle olmasını istemiştim.

Arkadaşlar birbirine böylesine derin bakar mıydı ya da her konuşmada alttan alttan imada bulunur muydu bilmiyorum? Arkadaşlığın da bazı kuralları vardı, biz o kurallara hiç uymamıştık, açıkçası biz hiç arkadaş kategorisine uymamıştık.

Arkadaş olmamızın bazı getirileri olmuştu tabii, birbirimizi daha iyi tanıma imkanı bulabilmiştik. Son 2 yılda Jimin kendini bana oldukça açmıştı, az çok huylarını, sevdiği veya sevmediği şeyleri, hobilerini, korkularını öğrenmiştim. Onu tanıdıkça hayran kaldığım bir sürü yönünün olduğunu fark etmiştim ama güzel yönleri olsa da hala beğenmediğim çok özelliği vardı, bunları gördükçe maalesef bunu söylemeyi hiç istemesem de, iyi ki arkadaş kalmışız diyordum.

Gece hayatı yine son sürat devam ediyordu, onu her aradığımda arkada büyük bir gürültü ve bass sesleri duyuyordum, benimle dalga geçerek sarhoş halde konuşması, başka erkeklerle kıkırdaşması sinirlerimi bozuyordu. Her haftasonu birilerini yatağa atmakla meşgul olduğunun da farkındaydım, yanıma buluşmaya geldiğinde boynundaki morluklar dikkatimi çeken ilk şey oluyordu. Daha sevgili bile olmazken bunları gördükçe kalbimin sıkıştığını hissederken, bu adamın sularına kapılırsam hiç kendime gelemezdim bu yüzden arkadaşlık kararı mantığımla baktığımda bana oldukça doğru geliyordu, tabii işin içine duygular girdiğinde aldığım bu karar beni sarmaşık gibi sarıyor, boğulmama sebep oluyordu.

IDYLLIC // yoonminWhere stories live. Discover now