3-Test başvurusu

5.2K 478 59
                                    

Sarayın dış avlusuna adım atan Arthur, ilk önce nereye gideceğini bilemeden durdu, etrafına baktı ve göğe doğru bağırdı.

“Ben HÜKÜMDARINIZIM!”

“Henüz değilsin” dedi bir ses arkasından. Arkasını döndüğünde, bir muhafızın gülümseyerek kendisine baktığını gördü. Henüz değildi ama yakında olacaktı, işte o zaman kendisine gene böyle gülebilecekler miydi?

“Hükümdarlık testine nasıl ve nereden katılabilirim?” diye sorduğunda, Arthur’a gülümsemeye devam ederek ilerdeki yapıyı gösterdi.

Arthur teşekkür ederek gitmeye davranırken, arkasından bağıran muhafız “benim adım Toren. Test sırasında seni koruyacak muhafızların başıyım. Adımı unutma! Ne zaman ihtiyacın olacağını bilemezsin” dedikten sonra arkasını dönüp ilerledi.

Arthur muhafızların başı olduğunu iddia eden adamın arkasından bakarken “en azından birileri beni korumayı düşünüyormuş” diye sevindi. Hayatta kalma şansının arttığını fark edince daha keyifli bir şekilde yürümeye başladı.

Adamın gösterdiği binanın camlarından, mumların titrek ışıkları belli oluyordu. Diğer binalara göre daha yeni gözüken binanın dev ahşap kapısında, iki muhafız nöbet tutuyordu. Görevlerini ciddiye alan bu muhafızlar, izinsiz girmeye çalışan ilk kişiye mızrak saplamakta tereddüt etmeyecek gibi gözüküyorlardı.

Çekinerek kapıya yaklaştı ama araya bir mesafe koymayı da ihmal etmedi. Muhafızlardan hiç biri kendisi ile göz teması kurmuyordu. Sesini duyacaklarından şüphe ederek sordu “acaba hükümdarlık testi için ne yapmam gerekiyor?”

İki muhafız ilk defa bakışlarını Arthur’a yöneltip anlamsızca baktılar. Biri diğerine, “bir kurban daha gelmiş, henüz çok genç” dedi.

“Yirmi yaşındayım, yani ilk koşulu yerine getiriyorum” diyerek dikkatleri bir daha üzerine çekti.

“İçeriye senin gibi nicelerini aldık ama hiçbiri testi tamamlayamadı. Kendine güveniyor musun?”

Arthur “testi tamamlayamadı”nın anlamını biliyordu, ölmüşlerdi. “Evet güveniyorum, siz bana ne yapmam gerektiğini söyleyin yeter.”

Kendinden emin konuşması karşısında muhafızlar omuz silkip kapıyı açtılar ve içeri girmesini işaret ettiler.

Açılan kapıdan geçerken, Arthur biraz önceki kadar kendinden emin değildi. Muhafızların “bir kurban daha” dediklerinde, şimdiden ölmüş gibi konuşmaları hiç hoşuna gitmemişti. Sırtını dikleştirdi, adımlarını sağlam basarak içeriye girdi.

Bir yönetim binasına göre ışıklandırması az geldi gözüne. Belki de üzerine çöken karamsarlık bulutu, etrafı olduğundan daha karanlık gösteriyordu.

Önündeki adama doğru yanaştı “ben hükümdarlık testi için geldim” dedi bir kez daha. Her söylediğinde ses tonu daha da zayıflıyor gibiydi.

Adam karşısındaki gencin gözlerine baktı “korkuyor musun?” diye sordu.

Arthur sorunun bir test olabileceğini düşünerek “hayır, korkmuyorum” dedi.

“Korkmalısın”

Adamın sesinde uyarıdan çok bir nasihat gizli gibiydi. Sanki korkarsan hayatta kalman kolaylaşır demek istiyordu. Görevlinin yüzünde savaş yarası benzeri soluk bir iz vardı. Kim bilir ne savaşlar görmüştü bu ihtiyar adam.

Nasihatini dikkate almalıyım” diye düşündü Arthur. “Ne zaman katılabilirim?”

“Kimlik taşını ver bakayım.”

Arthur taşını uzatırken doğum gününün yarın olacağını söylemek zorunda hissetti. “Bu gece yarısı yirmi yaşımı dolduruyorum.”

Adam “yazık olacak” gibi bir şeyler mırıldanıp taşı aldı. Kontrol edip, ismi önündeki deftere kayıt etti.

“Yarın sabah şafakta burada hazır ol. Büyük kum saati saat altıyı gösterdiğinde testin başlayacak.”

 Arthur bu kadar çabuk kabul edileceğini ummuyordu. En azından bir sıra olmalı diye etrafına bakındı.

Adam Arthur’un bakışlarını takip edip gülümsedi. “Son katılımcı sadece bir saat dayanabildi. Diğer katılımcıları caydıran da bu oldu, belki sende vazgeçmek istersin.”

Arthur her ne kadar kararsızlığa düşse de, Liz’i düşünüp kararından dönmedi. “Şafakta görüşmek üzere efendim” diyerek binayı terk etti. Kapıdaki muhafızlara da selam verip gecenin karanlığında kalmak için bir yer bulmaya gitti.

********************

“Bilmiyorum Liz, buraya gelmedi” dedi Arthur’un annesi. Kendisi de endişelenmeye başlamıştı, yirmi yaşında bir genç, başının çaresine bakardı ama hiç olmazsa nerede olacağını söylerdi annesine.

Babası ile Arthur’un evine giderken, en azından Arthur’un ailesiyle vedalaşmak istediğini söylemişti. Fakat Arthur’un eve gelmediğini öğrenince merakı ağır basmış, sebebini öğrenmeye çalışıyordu.

“Benim yanımdan gideli saatler oldu, aklına bir şey gelip koşarak uzaklaşınca, eve geldiğini düşünmüştüm” dedi kırgın bir sesle. “En azından vedalaşabilseydim keşke.”

“Anlıyorum kızım ama bak Arthur burada yok. Hadi artık evimize dönelim, yarın için hazırlık yapmalıyız.”

Babasının sözleri karşısında, yenik omuzları ile arkasını dönüp kapıya doğru yürüdü. İçinden Arthur’a “en azından vedalaşmalıydık aptal” dedi.

Yarın nişan hazırlıkları başlıyordu. Bu süreç başladığında gelin adayı dışarıya çıkmaz, nişana kadar evinde hazırlıklarını tamamlardı. “Belki de seni bir daha göremeyeceğim, neredesin Arthur?

**********************

Arthur tüm bunlardan habersiz, bir han arıyordu. Sokaktan durdurup sorduğu insanlar ona Sakin Han’ı tarif ettiler. Kısa bir aramadan sonra hanı bulup içeri girdiğinde, adı gibi “Sakin” olmadığını hemen fark etti. Yüksek sesle birbirleri ile konuşmaya çalışan kalabalığın haricinde, elinde çalgısı ile bir ozan, sıtma görmemiş sesiyle şarkı söylemeye çalışıyordu.

Hancı olduğu kıyafetinden belli olan adama yanaşıp, yüksek sesle bir gece kalacak bir yere ihtiyacı olduğunu söyledi. Adam duyamadığını belirtince daha yüksek sesle “yarın şafaktaki hükümdarlık testine kadar kalacak bir yer lazım” diye tekrarladı. “Hükümdarlık testine kadar” dediğinde tüm gürültünün bıçak gibi kesildiğini yeni fark etmişti.

Handaki insanlar, cesur mu yoksa aptal mı diye merak eden bakışlarla Arthur’u süzüyorlardı. İri cüsseli bir adam Arthur’a bağırarak “gel dostum, yeryüzündeki son gecende içkilerin benden olsun.”

Arthur masaya doğru ilerlerken gerçekten de son gecesi gibi hissetmeye başlamıştı.

-DEVAM EDECEK-

Bir Günlük Hükümdar (SY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin