Kızıl Soruşturma | 12

634 60 9
                                    

İNTİKAM MELEKLERİ


Tüm gece boyunca girintili çıkıntılı dar geçitlerden ve kayalarla örtülü, düzensiz patikalardan geçtiler. Yollarını birçok kez kaybettiler ama Hope'un dağlar hakkındaki engin bilgisi sayesinde, yollarını tekrar bulmayı başardılar. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, karşılarında vahşi güzellikte bir manzara uzanıyordu. Ufukta birbiri ardından görünen, karlarla kaplı büyük tepeler, çevrelerini her yönden sarmıştı. Endişeleri kuruntudan ibaret değildi, çünkü altlarındaki vadi, ağaçlarla ve bayırdan aşağı yuvarlanan iri kaya parçalarıyla doluydu. Tam bayırdan geçerlerken, iri bir kaya parçası, büyük bir gümbürtüyle aşağı yuvarlanarak sessiz vadide yankılanmalara yol açıp yorgun atların ürkerek, huysuzlaşmalarına neden oldu. Fakat, kısa sürede atlarını sakinleştirip, olası bir tehlikeyi engelleyerek, yollarına devam ettiler.

* * *

Güneş, doğudan yavaş yavaş doğarken, büyük dağların tepeleri, bir festivaldeki lâmbalar gibi birbiri ardına aydınlandılar, ta ki hepsi kızıla bürünüp parıldayana dek. Gördükleri bu muhteşem manzara, üç kaçağın gönüllerini ferahlattı ve onlara canlılık getirdi. Çok hızlı bir akıntının boşandığı bir koyağın kenarında durup atlarına su içirirken birlikte acele bir kahvaltı yaptılar. Lucy ve babası, daha fazla dinlenmeye seve seve razıydılar ama Jefferson Hope, yalvarışlara hiç kulak asmıyordu. "Kaçtığımızı öğrenip, çoktan peşimize düşmüşlerdir," dedi. "Her şey, hızlı olmamıza bağlı. Carson'a sağ salim vardık mı, geri kalan hayatımız boyunca istediğimiz gibi dinlenebiliriz."

Tüm gün boyunca dar geçitlerden geçmek için mücadele verdiler ve akşam üzeri, düşmanlarıyla aralarında kırk beş kilometre mesafe olduğunu hesapladılar. Gece, esmekte olan dondurucu rüzgârdan korunmak için sığındıkları kayalık bir tepede kamp kurup, ısınmak için birbirlerine sokularak birkaç saatlik uykunun keyfini çıkardılar. Fakat şafaktan önce kalkıp bir kez daha yola koyulmuşlardı. Takipçilerinden hiçbir iz yoktu ve Jefferson Hope, düşmanlığına hedef oldukları korkunç örgütün sınırlarından oldukça uzaklaştıklarını düşünmeye başlamıştı. O demir elin nereye erişip erişemeyeceğini ya da ne kadar zamanda onları avcuna alıp ezeceğini pek bilmiyordu.

Kaçışlarının ikinci gününün ortasında, sınırlı miktardaki erzakları iyice tükenmeye başladı. Bu, avcıyı biraz rahatsız etti çünkü, dağlarda avlanması gerekiyordu ve önceleri de birçok kez, hayat şartları yüzünden tüfeğine güvenmek zorunda kaldığı için, durumun önemini biliyordu. Dinlebilecekleri kuytu bir köşe bularak, yol arkadaşlarının ısınmaları için birkaç parça kuru dal toplayıp bir ateş yaktı. Bulundukları yer deniz seviyesinden yaklaşık bin dört yüz metre yükseklikteydi ve insanın iliklerine işleyen acı bir soğuk vardı. Atlarla yük katırını iple bir yere bağlayıp, Ferrier ile Lucy'e hoşça kal dedikten sonra tüfeğini omzuna astı ve şansının karşısına ne çıkaracağını bilmeden yola koyuldu. Arkasına dönüp baktığında, yaşlı adamın ve genç kızın ateşe doğru çömeldiklerini, bu sırada atlarla yük katırının bağlı oldukları yerde sessizce durduğunu gördü. Bir süre ilerledikten sonra tekrar dönüp baktığında, geride bıraktığı büyük kayalar yüzünden, onları göremez oldu.

Ağaç kabuklarındaki izlerden ve başka işaretlerden yola çıkarak, bölgede birçok ayının olduğu düşüncesine varmasına karşın, birkaç mil boyunca vadiden vadiye yürümesi başarısızlıkla sonuçlandı. En sonunda, iki üç saatlik sonuçsuz bir aramanın ardından çaresiz bir şekilde geri dönmeyi düşünürken kafasını yukarı kaldırmasıyla birlikte, yüreğinin sevinçten titremesine neden olacak bir manzara gördü. Yaklaşık seksen beş - yüz metre yüksekliğindeki çıkıntılı bir tepenin ucunda, görünüş olarak bir koyunu andıran fakat bir çift kocaman boynuzla silâhlanmış bir yaratık gördü. Büyük boynuz - bu adla biliniyordu - büyük bir ihtimalle, avcının göremediği bir sürüye öncülük ediyordu ve şans eseri, hayvan, avcıyı görmemişti. Yüzükoyun yatarak tüfeğini bir kayanın üzerine koydu ve tetiği çekmeden önce uzun bir süre, avını kaçırmamak için özenle nişan aldı. Avcı, ateş ettiği zaman hayvan havaya sıçrayıp bir an için tepenin ucunda sendeledikten sonra, aşağıdaki vadiye yuvarlandı.

Sherlock Holmes - 1. CiltHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin