Kızıl Soruşturma | 10

691 52 6
                                    

JOHN FERRIER, PEYGAMBERLE KONUŞUYOR


Jefferson Hope ve arkadaşları Salt Lake'den ayrılalı üç hafta olmuştu. Genç adamın dönüşünü ve evlât edindiği kızını yakında kaybedeceğini düşündükçe, John Ferrier'in yüreği sızlıyordu. Ama kızının parıltılı ve mutlu yüzü, durumu kabullenmesine herhangi bir sözden daha çok yardımcı oluyordu. Kararlı yüreğinin derinliklerinde, hiçbir zaman için, kızının bir Mormon'la evlenmesine kendisini hiçbir şeyin ikna edemeyeceğine inanmıştı. Böyle bir evliliğin utanç verici ve yüz karası bir evlilik olacağını düşünüyordu. Mormon doktrinleri ılımlı olarak ne düşünürse düşünsün, bir tek bu konuda esnek değildi. Fakat, ağzını sıkı tutmak zorundaydı çünkü o günlerde Azizlerin Topraklarında geleneklere karşı, herhangi bir düşünceyi dile getirmek tehlikeliydi.

Evet, tehlikeliydi - o kadar tehlikeliydi ki en azizler bile yanlış anlaşılır ve bundan dolayı cezalandırılırız korkusuyla, bazı düşüncelerini ancak fısıldayarak ifade edebiliyorlardı. Bir zamanlar, zulme uğrayan kurbanlar, şimdi birer zulmedici olup çıkmışlardı, hem de o güne kadar gelmiş geçmiş en büyük zulmediciler olmuşlardı. Ne Sevilla Engizisyonu, ne Alman Vehmgericht'i, ne de İtalya'daki Gizli Örgütler, Utah Eyaletini gölgede bırakacak kadar korkunç düşünceler üretebilmişlerdi.

Gizliliği ve sahip olduğu gizemi, bu örgütü iki misli korkunç hale getirmişti. Örgütün her şeyden haberdar olduğu ve her şeye gücünün yettiği söyleniyordu fakat bunun kanıtı ne duyulmuş ne de görülmüştü. Mormon kilisesine karşı çıkanlar yok olmuştu ve hiç kimse, bu insanların nereye kaybolduklarını ya da başlarına neler geldiğini bilmiyordu. Karısı ve çocukları eve dönüşünü bekliyorlardı ama baba hiçbir zaman gizli rahiplerin boyunduruğu altında, başından geçenleri anlatmak için geri dönemiyordu. Zaten istese de geri dönemezdi, çünkü yok ediliyordu. Cüretkar bir söz ya da düşüncesiz bir hareket, yok edilmeyle cezalandırılıyordu ve hiç kimse, kendilerine hükmeden bu gücün doğasının ne olduğunu bilmiyordu. İnsanların, yürürken duydukları korkudan ürpermelerine, bu vahşi doğanın göbeğinde bile canlarını sıkan şüphelerine şaşmamak gerekirdi.

Önceleri, bu karanlık ve korkunç güç, yalnızca Mormon inancını kabul ettikten sonra dinden çıkmayı dileyen ya da sapan insanları cezalandırmak için kullanılıyordu. Fakat, çok geçmeden, bu gücün kullanım alanı genişledi. Yetişkin kadınlar gittikçe azalıyordu ve kadın nüfusunun azalmasıyla, poligami hiçbir anlamı olmayan bir doktrin olup çıkmıştı. Tuhaf söylentiler yayılmaya başlanmıştı - Kızılderililerin asla görülmedikleri bölgelerde, öldürülen göçmenler ve talan edilen kamplar hakkında söylentiler yayılıyordu. Yaşlıların haremlerinde yeni kadınlar beliriyordu - bunlar, bitkin düşüp ağlayarak, yüzlerinde tarif edilemez bir korkunun izlerini taşıyan kadınlardı. Geç kalmış yolcular, dağlardaki silâhlı, maskeli, sinsi, sessiz ve karanlıkta gizlice saldıran çetelerden bahsediyorlardı. Bu hikâyeler ve söylentiler, zamanla daha fazla gerçeklik ve şekil kazanmaya başladılar ve en sonunda bu çeteler, bir ad kazandılar. Batının ıssız çiftliklerinde bugün bile, Danite Çetesi ya da İntikam Melekleri, uğursuz ve kötülük getiren adlar olarak hatırlanır.

Örgüt hakkında daha çok bilgiye sahip olmak, korkunç sonuçlara yol açarak, insanların zihinlerine yerleşmiş olan korkuyu azaltacağına, daha da arttırdı. Hiç kimse, bu acımasız örgüte kimlerin mensup olduğunu bilmiyordu. Din adı altında işlenen bu kanlı ve vahşet dolu cinayetlere katılanların adları, büyük bir gizlilikle saklı tutuluyordu. Peygamber ve onun kurduğu örgüt hakkında şüpheli en ufak bir söz söyleyen kimse, o günün gecesinde ya öldürülüyor ya da kendisi içindeyken, evinin ateşe verilmiş olduğu görülüyordu. İşte bu yüzden herkes birbirinden korkuyor ve yüreğindekilerin hiçbirini dile getiremiyordu.

Sherlock Holmes - 1. CiltWhere stories live. Discover now