Bölüm 11-Hera

111 13 34
                                    

 Hera kardeşleri, kocası, çocukları ve yeğenleriyle beraber platforma sürüklenirken kendini durdurmaya çalıştıysa da bu pek işe yaramadı. Başkan elini kolunu sallıyor ve bir arı sürüsünü kovalamaya çalışıyormuş gibi görünüyordu. Muhtemelen halkı bize karşı dolduruyor.

 Başkan bağırdı; “Bizler, sevgili insanlar, hiçbir şekilde o tanrıların bizi kukla gibi kullanmasına izin vermeyeceğiz! Onları birer ölümlü haline getirdik; insan değil, ölümlü; ve bakalım kim kimi kullanıyor! Yok edilmeyi hak ediyorlar!”

 “EVET!!!” Halk yumruklarını sallayarak haykırıyor, küçücük çocuklar bile platformun tanrıların durduğu tarafına ellerine ne geçerse fırlatıyor ve ne yazık ki çoğu da çığlıklar atan Afrodit’e geliyor, üstünü başını mahvediyorlardı. Son derce ironik olduğunu düşündü Hera. Ama Zeus’u başka kadınlarla ‘bir araya getiren’ bu cadaloz bunu kesinlikle hak ediyordu.

 “Bir de bana gelmiş, o rezilleri hapsetmeyi durdurmamı istiyorlar!” diye devam etti başkan. “O Percy Jackson denen salak yarı tanrı gelmiş onları rahat bırakmamı istiyor! Aptal melezin düşünmediği şey ise, biz insanların dünyadaki pis böcekleri temizlemek zorunda olduğumuz, o şeytanların ortalıkta cirit atmasına izin veremeyiz!”

 O anda ip koptu.

 Gök gürledi ve birden kapkara bulutlar üstlerini kapatmaya başladı. Altlarındaki yer sarsıldı ve feci bir şekilde gürüldedi. Bir anda yağmur bastırdı ama cidden çok fena yağıyordu, öyle ki ölümlüler çığlıklar atarak dağıldılar.

 “Bu Poseidon veledi bunu nasıl yapabilir!” diye bağırdı Zeus. Sesi hem etraflarındaki gürültüden hem de öfkeden bayağı yüksek çıkmıştı. “O melezi ilk bulduğum yerde atomlarına ayıracağım!”

 “Olmaz!” diye bağırdı Poseidon.

 Hera ise donmuş kalmıştı. Ne de olsa, kardeşleri ve (üvey)çocuklarıyla Percy Jackson’un öldüğünü görmüşlerdi. Yoksa dirilmiş miydi?! Bunun çok zor olması bir yana, Hades asla izin vermezdi, özellikle de o meleze. Gerçi o melez onların müttefikiydi ya, neyse.

 “Bence biz saklanalım!” diye bağırdı Hermes.

 Ölümlüler de bağrışmaya başlamıştı. Bazıları bağışlanmak için dualar ediyordu. Açıkçası, Hera insanları daha önce hiç bir yarı tanrıya dua ederken görmemişti. Ama ne yazık ki biri mikrofonu ele geçirdi ve “Ne dua ediyorsunuz! O sadece kendini büyük gören bir başka haşerat!” diye bağırdı hoparlörden.

 İşte şimdi bittik.

  Hera nasıl olduğunu bilmiyordu ama Poseidon’un oğlu onu duymuş olmalıydı çünkü yerleri sarsıp asfalt yolları çatlatarak karşılık verdi.

 O gün kesinlikle Percy Jackson’un içine şeytan kaçmıştı. Belki de hakaretlere ya da arkadaşlarının katledilmesine çok kızmıştı veya şanslarına o sabah yatağın ters tarafından kalkmıştı? Artık bilinmezdi ama şu kesindi: acilen saklanmaları gerekiyordu.

 “Nereye gideceğiz?” diye sordu Demeter.

 “Empire State’ye,” dedi Apollon. “Olimpos bizi korur belki.”

 “Bu nasıl olacak, Apollon? Sence bizi ilk orada aramazlar mı?”

 “Aman be kız kardeşim, sen de hiç fikirlerimi beğenmiyorsun!”

 “Çünkü sen tam-”

 “Yeter! Başka seçenek yok. Her yer yıkılıyor, Olimpos’a gideriz. Hadi!” Neyse ki kocası ikizlerinin ağız dalaşmalarını hemen her zaman kesebiliyordu.

Triumvirate İsyanıWhere stories live. Discover now