10. Bölüm

158 13 18
                                    

  "Daha fazla içersen öleceksin." Başımda bir saattir konuşan Jia'ya aldırmadan içmeye devam edecektim ki bardağımın boşalmış olduğunu fark ettim.

"Jia, bana absent getirir misin?"

"Katil değilim, üzgünüm." elimdeki bardağı aldı. "Daha fazla içemezsin Baekhyun. Bir arkadaşın var mı? Onu arayayım ve seni gelip alsın." başımı salladım. Kimseyi istemiyordum. Tek isteğim burada oturup ölene kadar içmekti.

"Lütfen, bir kadeh daha."

"Hayır. Başıma bela almak istemiyorum. Bu halde eve gidemezsin, burada uyuyabilirsin." yeniden başımı salladım. Uyuyamazdım. Normalde de uyuyamayan biriydim zaten ama bu gece ne kadar içsem de uyuyamazdım.

"Gideceğim." o herifi bu gece öldürecektim. Bu gece bu işi bitirecektim. Yeterince uzun bir süre yaşamıştı zaten.

"Bekle, bu halde gidemezsin."

"Taksi çağırır mısın?"

"Pekala."

Bu gece Jia olmasaydı muhtemelen bir yerlerde ölebilirdim. Çünkü kapasitemin çok çok üstümde içmiştim ve adım atmaya dahi halim yoktu. Son zamanlarda alkol kapasitemi oldukça aşıyordum ve bu başıma oldukça bela olmaya başlamıştı. Sanırım Sehun'un uyarılarını dikkate almalıydım. Sehun demişken... Kendime geldiğimde gördüğüm ilk anda onu öldürecektim. Onun saçmalığı yüzünden dün Park Chanyeol ile öpüşmüştüm üstüne yetmemiş gibi sarhoşluğum yüzünden onunla birlikte olmuş, bugün kendimi bitkin düşürecek kadar temizlik yapmıştım ve saatlerdir en ağır içkileri içiyordum. Ölmezsem eğer, Sehun'u öldürecektim... Ama ondan önce öldürmem gereken biri vardı.

Jia'nın yardımıyla taksiye binmiştim ve eve gidene kadar onu nasıl öldüreceğimi düşünmüştüm. Eve vardığımda aksak adımlarla asansöre binmiş ve bir alt katımın düğmesine basmıştım. Bu gece bu iş bitecekti.

Asansörden inip kapısını yumrukladım. "Aç kapıyı!" ayağımla da vurmaya başladım. Bir yandan zile basıyordum. "Aç dedim!"

"Ne oluyor ya?" kalın ses kulağımı doldurduğunda sonunda kapıyı açtığını idrak etmiştim.

"Bu gece seni öldüreceğim." yakasına yapıştım.

"Hadi ya, nasıl olacakmış o?" sıktığım yumruğumu yüzüne geçirdim ama etki etmişe benzemiyordu. "Sanırım yumruğunla." kahkaha attı. Başım dönmeye başlarken alnımı Park Chanyeol'ün yakasına sardığım ellerime yasladım.

"Bugün ölüm yıldönümleri." fısıldayan sesim titrerken kafamı kaldıracak gücü bulamıyordum kendimde. "Tam yedi sene oldu. Artık dayanamıyorum Park." gözlerimi yumdum. "Her gece gördüğüm kâbuslar yüzünden uyuyamamaktan, sana sürekli nefret besleyip seni öldürmek istemekten, aptal davranışlarımdan, bitmek bilmeyen güvensizlik problemimden çok yoruldum. Artık dayanacak gücüm kalmadı. Ben yapamıyorsam sen beni öldür." kafamı kaldırıp ciddi suratıyla beni izleyen Park Chanyeol'e baktım. "Yemin ederim ki karşılık vermeyeceğim." yüzüne bakmak kötü bir fikirdi çünkü başım daha fazla dönmüştü.

"Ne saçmalıyorsun yine?" Chanyeol sonunda konuştuğunda onu bulanık görüyordum. "Def ol git kapımdan." geri çekilmesine izin vermemek için yakasındaki elimi biraz daha sıkılaştırdım ama nerede hata yaptığımı bilmiyordum. Çünkü karanlık bir boşluğa düşmüştüm. Bildiğim tek şey, Park Chanyeol beni öldürecekse kesinlikle bu kadar acısız öldürmezdi.




Midemdeki fokurtuyla doğrulurken banyoya zor yetişmiştim. Klozetin başında gürültülü öğürtülerimle baş başayken, kendimden bu kadar çok içtiğim için oldukça nefret ediyordum.

DRAGON'S TEETHWhere stories live. Discover now