[3.9]

42.7K 2.2K 1K
                                    

Can Ozan-Mutlu Olmak Zordur Derler

***

Uzandığım koltukta kumandanın tuşuna art arda basarken televizyonda oynayan dizi ve programlar çok da umrumda değildi. Amacım kanalların hepsini tek tek geçerek vakit öldürmekten başka bir şey değildi. Hastaneden çıkıp eve geldiğimden beri canım o kadar sıkılmıştı ki neredeyse patlayacak bir duruma gelmiştim. Bu durumun üzerine çıktığımdan beşe yatıyor olmak da ayrı bir eksiydi.

"Serra, arkadaşların geldi."

Açık kapıdan içeri dolan sesle yattığım yerden heyecanla doğrularken "Gerçekten mi?" diye seslendim heyecanla. "Hemen gelsinler."

Son cümlenin ardından salon kapısının önünde tanıdık yüzleri görmemle olduğum yerde oturur pozisyona geçtim ve samimi bir şekilde gülümseyerek "Hoş geldiniz." dedim. Hilal, karşılamam üzerine içeri girip yanıma gelirken Ahmet ve Neslihan da gülümseyerek üçlü koltuğa oturdu. Hilal, yanıma oturmayı tercih etmiş ve bana sıkıca sarılmıştı.

"Hilal, alçılı kolumu bastırmasan mı acaba?" diyerek boşta olan kolumu ona doğru atacakken "Ay!" diyerek ger çekildi ve mavi gözleriyle üzgün bir bakış attı. "Özür dilerim." dedi ardından. "Bir anlığına aklımdan çıktı."

"Sorun değil." diyerek omzunu sıvazladım ve arkama yaslanarak Ahmet ile Neslihan'a baktım. O ikisinin gözleri zaten benim üzerindeydi. "Naber?" dedim kaş göz yaparak.

"Asıl seni sormalı." dedi Ahmet. "İyisin değil mi? Gerçi iyi görünüyorsun ama senden duymak rahatlatır bizi."

"Bomba gibiyim." derken boşta olan kolumu kaldırıp sanki çok kasım varmış gibi onları göstermeye çalıştım. "Hiçbir şeyim yok. Sadece evde yatmaktan çok ama çok sıkıldım. Bir an önce işimin başına dönmek istiyorum."

"Dayan biraz daha. Hem tatil yapıyorsun işte kızım. Fena mı?"

"Böyle bir tatil..." derken alçılı kolumu gösterip Neslihan'a baktım. "Evet, fena."

Cümleme gülerken derin bir nefes aldım ve "Ee?" diye mırıldandım gergince. "Daha daha nasılsınız, nasıl gidiyor? Herkes iyi mi?"

"Herkes kavramı sadece Bahadır'ı kapsıyor bu arada." dedi Ahmet. "Anlamışsınızdır gerçi."

Cümlesi üzerine dudaklarımı birbirine bastırıp bakışlarımı ondan kaçırdım. Bahadır'ı eve çıktığım günden beri görmediğim için nerede ne yaptığını merak etmiyor değildim. Ama şöyle bir şey de vardı ki karşıma çıktığı an ona karşı göstereceğim tavır belliydi. Çizgimi bozmazdım ona karşı.

"Bilmiyoruz." diyen Hilal'e baktım. "Kazadan sonra bizim yanımıza da çok uğramaz oldu. Sanırım onu suçlayacağız diye biraz çekiniyor."

"Evet." diyerek onayladı onu Neslihan. "Ben de fark ettim. Bir şey dememizden korkuyor gibi."

"Görmediniz yani." dedim sorarcasına.

"Öyle de diyebiliriz." dedi Hilal. "Son günlerde ne yaptığına dair bir fikrim yok. Özellikle de sen hastaneden çıktıktan sonra."

"Anladım. Ben de öylesine sormuştum zaten. Nerede ne yaptığı umrumda değil artık."

Yersen tabii.

"Aman! Neyse." diyen Hilal ani tavır değişikliği yaşarken "Sana pasta getirdik." dedi. "Hem de çilekli! Seversin sen." Gülümsemeye çalıştım. "Teşekkür ederim." dedim ardından da.

"Biri çilekli pasta mı dedi?"

Ayşe abla, tüm güler yüzlülüğüyle içeri girip konuya dahil olduğunda "Aynen öyle." diyerek onayladım onu. O da tepside bulunan tabakları ilk önce onlardan başlayarak hepimize dağıttı. Ardından da "Afiyet olsun." diyerek odadan çıktı ve bizi tekrardan yalnız bıraktı. Bakışlarım önümde duran pastaya kayarken ne kadar güzel olduğunu fark ettim. Ama şöyle bir şey de vardı ki bunu yemek için bir iştaha sahip değildim şu an.

ÇIKMAZ SOKAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin