5

42.6K 2.7K 687
                                    

Saçımdaki el tutamları kavramayı bırakarak düzleşti ve enseme indi. Diğer eliniyse omzumda hissettim. Çömelmiş olduğum için geriye çekerek zorlanmadan devirdi beni.

Histerik gülüşüm dudaklarımı terk etmemişti. Benden korkmadığını biliyordum ama bir türlü gülüşümü durduramadım. Bedenim besini sayesinde engelleyemediğim olaylara üzülmeyi bırakıp onlarla alay etmemi sağlamaya başlamıştı.

Beni düşürdükten sonra bir saniye bile kaybetmeden üzerime oturdu. Kaçmamı engellemek için mi yapıyordu yoksa beni öldürmeyi mi düşünüyordu bilmiyordum. Gözlerim çoktan onun ardında oluşmaya başlayan renklere kaymıştı. Sanki dünya bükülüyor da her yerden boyalar akıyor gibiydi. Renkler etrafta dağılırken izlemeyi severdim. Diğerleri kullandığında dünyayı dönerken görüyordu ama benim eğlencem buydu.

Arslan'ın bir şeyler dediğini anlayarak dudaklarına baktım ama farklı bir dil konuşuyormuş gibiydi. Kelimeleri duyuyordum ama anlayamıyordum.

Elini kaldırarak bana yavaşça tokat attı. Gözleri kısılmıştı, beni inceliyordu. Uçtuğumun farkına varmış olmalıydı. Beni uyarmaya, sesini duyurmaya çalışıyordu ama yaptığının boş olduğunu bilmiyordu.

Kısılmış yeşil gözleri karanlık odada seçebildiğim tek şey değildi ama gözlerimi ondan ayıramadım. Suçlu olmak için fazla yakışıklıydı. Bu çıkarımı yapabilecek kadar çok suçlu tanımıştım. Hepsi eciş bücüş tiplerdi. Toplumun köşeye ittiği ve başka seçenek bırakmadığı insanlar. Sadece kafadan kontak olanlar, manipülatif olanlar onun gibi güzel görünürdü. Onları iten toplum olmazdı, bunu onlar seçerdi ama o sosyopatlar bir banka soymakla uğraşmazdı.

"İnsanlar şeytanı çirkin sanıyorlar ama ben gerçek şeytanın güzel olduğunu biliyorum." Elinin altında duran elimi kaldırmak istedim ama tutuşunu gevşetmedi. Ben de sadece parmağımla işaret ettim onu. "Sen de öylesin. Yakışıklı yüzün gerçekleri saklıyor ama ben görüyorum."

"Hiçbir şey gördüğün yok." Kelimeler geri döndü. Tabii ki ağzından duyduğum ilk şey bir aşağılamaydı.

"Arslan." Dedim gülümseyerek. Benim gülüşüm onun yüzündeki gülüşü soldurdu. Bunu bilmemi beklememişti ama ceketinin iç cebine bakarken, uyuşturucuyu ararken kimliğini görmüştüm. Gerçek olmadığını düşünüyordum ama şimdi yüzünün aldıdığı ifade şansıma doğru olan kimliği bulduğumu gösteriyordu.

"Senin de beni tanıdığın yok." Dedim zafer kazanmışçasına coşkulu bir ses tonuyla.

"Söyle bakalım, kimmişsin Doruk?" Tek kaşı kalkarken beni ciddiye alarak sormuştu soruyu. Oysaki ben ciddiye alması gereken son kişiydim. Bilgiyi bile yanlışlıkla bulmuştum ama yine de bozmadım. Sonuçta istediğim buydu.

"Bırakmazsan ölümün olacak kişiyim." Kendi sözlerim beni güldürürken, gülüşümü duyan bir başkası olsaydı sözlerimle birlikte onu korkuturdu ama Arslan güldü.

"Önce altımdan kalk." Dedi üzerime doğru eğilerek. Görüş alanımı kapladı. Tüm ışık bedenin arkasında kaldı ama gözleri hala parlıyordu.

"Gözlerin güzelmiş." Dedim uyuşturucunun veridiği cesaretle. Bunun hoşuna gidip gitmediğini anlayamayacağım kadar karanlıkta bırakmıştı beni ama yüzüme değen nefesini hissediyordum. Hoşuna gitmese nefes yerine sağlam bir yumruk hissederdim yüzümde.

"Seni sevdim Doruk." Dedi tekrardan doğrularak. Beni bağlamaya zahmet etmeden üzerimden kalktı ve elimi kavrayarak beni de kaldırmaya çalıştı. Başım döndüğü için kolunu tutmak zorunda kaldım.

"Bağlamayacak mısın?" Işığı açarak etrafı aydınlattığında güneş gören vampir gibi yüzümü buruşturdum.

"Kaçmayacaksın." Dedi yatağa oturarak.

"Neden?" Şu an kaçarak koşmayı düşünüyordum ama o kaçmayacağımdan pek emin görünüyordu. Sorumun cevabı dudaklarından döküldü ama ben alamadım çünkü günlerdir sürekli olduğu gibi yeniden bilincim kapanmıştı.

*

Doruk'un gözleri geriye doğru giderken Arslan bayılacağını anlayarak hızla ayaklandı ve düşmeden önce son anda yakaladı onu.

Doruk'la tanıştığından beri birkaç dakikanın üzerinde konuşamamıştı. Ya uyuyor ya bayılıyor ya da Arslan'ın sinirini bozup onu bayıltmasını sağlayacak bir şeyler yapıyordu.

Ayaklarını yakalayarak iyice kucağına altı ve yatağın üzerine bıraktı. Doruk şimdilik yükten başka bir şey değildi ama ileride birçok kapının anahtarı olacaktı onun için.

Arabada silah çekip haydutluk yapmak istediği ilk anda bayıltıp yol kenarına atmak istemişti ama şimdi yapmadığına seviniyordu.

Küçük sıçan hem şanslıydı hem de hayatta kalmayı çok iyi biliyordu ama elden kaçan fareler gibi onun da hassas noktası, zaafı vardı. Arslan bu zaafı kullanarak onu kukla gibi yönetecekti.

Bölümler uzun olmuyor maalesef bu aralar çok meşgulüm sizi bölümsüz bırakmamak için yazıp attım. Kusura bakmayın lütfen <3

Şimdilik gidelim ve yarın uzun bölümle dönelim.

-Lisa

Rehine - BxBWhere stories live. Discover now