Giriş: Soygun

120K 3.4K 2.3K
                                    

Koş! İman gücüyle koş! Küçük bir detayı atlıyorsun, ben ateistim.

Ölüm kalım meselesiymiş gibi koş! Bu zaten bir ölüm kalım meselesi.

"Gel lan buraya!" Duyduğum böğürtü ile hızımı artırdım. Koşmam için kendime verdiğim aptal tavsiyelere gerek yoktu kafamı çevirip baksam peşimde silahla koşanları görebilirdim ve bu baya motive edici bir nedendi.

Ana caddeye kadar sağ çıkarsam izimi kaybettirebilirdim.

"Birkaç metre daha..." Dedim bağırarak. "Birkaç metre sonra beni nah yakalarsınız." Götümden delik deşik edebilecek kadar yakın olmaları önemli değildi. Her zaman alay edecek kadar zamanım olurdu.

Onlar için şansız, benim için hayat kurtaran iki el atışı duyunca küfür ettim. Yola varamadan kevgire dönecektim.

Bir şeyler düşünmem lazımdı ama uyuşturucu etkisini göstermemişti ve ben ayıkken düşünemiyordum. Sol tarafta gördüğüm kapıya elimi atarken açık olmaması ihtimalini düşünemiyordum bile. Elimi kapıya atıp sertçe çektim.

Olmayan tanrının sevgili çocuğu olduğum için kapı açıktı ve ben beynimi dağıtacak kurşundan son anda kurtulmuştum. Elime gelen ilk eşyalar ile kapıya barikat kurdum.

"Bu baya yakındı." Dedim gülerek. Kapıya çarpan bedeni ve kulbu çekiştirmelerini duyduğumda gitmem gerektiğini anlayarak küçük odadan çıktım.

Kapıyı ardımdan kapatıp içeri baktığımda bankada olduğumu fark ettim. Hemen yakınımda güvenliklerden birisi sıra yüzünden kavga eden iki yaşlıyı ayırmaya çalışıyordu. Herkes her şeye burnunu soktuğu için iki tarafı savunanlarda kavgaya girmişti.

"Buradan sıra alın!" Dedi güvenliklerden bir omzuma vurarak. Tek kişi yetmediği için o da diğer güvenliğe yardıma gelmişti.

Gözlerim kapıya, ana girişe kaydı ve peşimdekilerden birinin içeri doğru baktığını fark ettim. Başımı eğerek boyumu kısalttım ve fazlasıyla dikkat çekici olan mavi saçlarımı kapüşonun altına gizledim. Kavga eden kalabalığa karışarak kendimi gizleyip koltuklardan birine çöktüm. Fark ettirmeden çıkacak bir yol bulmalıydım.

Ön kapının tutulduğu belliydi. İçeri girdiğim kapıdan çıkmam söz konusu bile değildi. Burada biraz daha durursam içeri gireceklerdi. Sonra o ilahi kelimeler duyuldu. Hayatımı kurtaracak kelimeler; "Yere yat!"
Cümleyi çığlıklar ve bir el silah sesi takip etti.

Gözlerim sesin merkezine kayarken bana geldiklerini sanıyordum fakat dönüp baktığımda İri kıyımın tekinin güvenliklerden birini ayağından vurduğunu gördüm. Yerde yatan adamın eline vurarak zaten bir işe yaramayacak olan şok cihazını uzaklaştırdı.

"Kimse kahramanlık yapmaya çalışmasın!" Silahı diğer güvenlik görevlisine dönükken konuşmuştu. "Herkes yere yatsın!"

Müşterilerden biri arkasından yanaşmak için dikkatlice bir adım attı. Adam bir kurt kadar iyi bir refleks ve duyma yeteneği ile işitti adımı ve hızla arkasını dönerek sözde kahramanı da güvenlik gibi ayağından vurarak yere serdi.

"Kahramanlık yapmayın dedim!" Güvenemeyerek diğer güvenliğinde ayağına sıktı ve silahını çalışanlardan birine doğrulttu.

"Parayı hazırla güzelim." O, kalın sesiyle kıza emir verirken kızdan çok ben onaylarcasına başımı salladım. Bir hırsız ya da katil olduğum için değil, kaçmamı sağlayacağı için gülümseyerek bakıyordum ona.

İri kıyıma dikkatlice baktım. Gözleri sürekli yer değiştiriyordu. Herkesi ve her şeyi kontrol altında tutmak istediği belliydi. Ana girişi kapatmıştı. Kepenklerin indirilmesini sağlamıştı. Nasıl yapmıştı bilmiyordum ama tek kişi olmasına rağmen her şey onun lehine gidiyordu.

Diğerleri fark etmese de ben gözlerinin arada sol köşeye kaydığını fark ediyordum. Suçlular, suçlular gibi düşündüğünden buraya daha önceden geldiğini biliyordum, gözleri planına uygun olarak istemsizce sola kayıyordu. Ana girişi kapattırmıştı ve bir şekilde binayı terk etmeliydi.

Polislere haber verilmesi ve tüm çıkışların tutulması bu gibi durumlarda en yakındaki istasyonu da düşünürsek on üç dakika sürüyordu ve şimdi o yedi dakikasını kaybetmişken ben diğerleri gibi dizlerimin üzerinde olduğum için emekleyerek onun baktığı sol bölgeye ilerlemeye başladım.

Altı dakikası vardı ve yetişemeyecekti. Parayı alsa bile çıkamazdı ama ben onun hazırladığı arabaya binebilirdim. Sol tarafa ulaştığımda onun da bu tarafa bakmasını bekledim ve hızlı bakışını atıp çekmesinin üzerine kapıyı açtım ve içeri girdim.

Tıpkı benim içeri girdiğim gibi bir odaydı bu da.

"Böyle odalar inşa ederseniz soyulursunuz." Dedim alayla. Ayağa kalkıp kapıyı açmak için uzandım ama oldukça yakınımdan gelen silah sesi yüzünden yerimden sıçradım.

"Hareket etme!" Diye hırlarcasına bağırdı. Oldukça sinirliydi ve buraya doğru geliyordu. Onun komutuna rağmen uzaklaşan ayak seslerini işittim.

Görmesem bile içerideki kaosu anlıyordum. Ön kapı açılmış olmalıydı, bunun da tek bir nedeni olabilirdi. Soyguncu paraları almıştı ve kargaşa çıkarıp polisleri oyalamak için insanları salıyordu.

"Zeki piç!" Bir dakikaya buraya gelirdi, elimi çabuk tutmalıydım.

Önümde iki seçenek ve iki kapı vardı. Ya herkes gibi ilk kapıya giderek eli silahlı soyguncudan kaçacaktım ya da ikinci kapıya yönelip arabasına atlayacaktım.

İlk kapının ardında bekleyen polisler tarafından sorgulanırken satıcı olduğum için tutuklanacak ve salındığımda beni gördüğü ilk yerde anlımın çatından vuracak tefecilere yakalanacaktım.

İkinci kapıda ise çaldığı milyonlara dokunmamam için beni fark ettiği ilk anda kurşun manyağı edecek bir hırsıza gidecektim.

Hangisini seçeceğim çok belliydi.

Ana karakterin çatlak olduğu kitapları yazmayı çok özlemişim. Siz, beni soft çocuklarım ile tanısanız da aslında fantastik evrenlerin en korkulan katillerinin yazarıyım. Bu kitapta onlar kadar tehlikeli olmasa da dünyamız için fazla deli olan bir karakteri yazıyoruz.

Yanlış tercihleri ve bol kurşunlu macerasına hoş geldiniz.

-Lisa

Rehine - BxBWhere stories live. Discover now