19

27.8K 1.8K 815
                                    

Gözlerim gün ışıklarına karşı açılırken esnedim. Bu üçüncü uyanmamdı ama her seferinde uykuma esir düşerek geri uyumuştum. Diğer ikisinde Arslan'ın sıcak varlığını hissediyordum, kolları üzerimdeydi ama şimdi gözlerim onun olması gereken yerde boşluk görüyordu.

Gerinerek doğruldum ve etrafa bakındım, içerideki odadan ıslık sesinin geldiğini fark edince kendimce gülümsedim.

Bir an için ondan, benim kızlara davrandığım şekilde davranmasını ve kaçmasını beklemiştim ama o gitmemişti.

Yataktan kalkarak sese doğru yöneldim. Kıyafetlerimi çıkarırken neredeyse yırtarak çıkardığı için üstüme giyecek bir tişörtüm yoktu artık. Üzerimde sadece iç çamaşırlarla gittim yanına.

Aynanın karşına geçmiş, tıraş oluyordu. Bıçağı çenesinde gezdirirken gözleri bana kaydı. Yüzündeki sıcak gülümseme bir önceki sert ve tutkulu olanlardan çok daha farklı ve yabancıydı ama alışmak isteyeceğim bir şeydi. Ona doğru adımladım ve arkasında durdum. Başımı omzuna koyarak kollarımı önde birleştirdim. Garip bir sarılmaydı bu, tıpkı bizim gibi.

Tatlı bir çift olmak için fazla alakasızdık ve ikimiz de böyle şeylerle uğraşacak kişiler değildik ama yine de şimdi yapabiliyorken yapmak istiyordum. Sırtına küçük bir öpücük kondurdum.

"Ben yapayım mı?" Dedim eski bir filmi hatırlayarak. Yine olmayı planladığım yerde o vardı ama artık bundan gocunmuyordum. Özellikle dün içimdeyken aldığım zevkten sonra kendimi onun ellerine bırakmam hoşuma gidiyordu.

Kolunu kaldırarak bana yer açtığında altından geçtim ve tezgaha oturarak aynayı kapattım.

Tıraş bıçağını elime alarak köpüklediği yerlerde gezdirdim. Köse olduğum için böyle dertlerim yoktu, çok nadir tıraş olurdum.

"Canın acıyor mu?" Ellerini bacaklarıma koyarak üzerine koyarak gezdirdi. Zevk acıyı kapatsa da en başta deli gibi acımıştı. Arkadan almak için fazla büyüktü ama bunu ona söylemeyecektim.

Başımı sallayarak reddettim. Ayaklarımı popusunda birleştirerek iyice kendime çektim onu.

"Çok güzelsin." Dedi beni şaşırtarak. Yeşil gözleri üzerimde dolanıyordu ama bunu demesini beklememiştim.

"Evlendik de haberim mi yok?" Dedim alayla. Sözlerime güldü ama gözlerinde farklı bir hal vardı. Bana aşık olmuyordu dimi? Olursa buna çok haklıydı. Deli gibi mükemmeldim ama olmazdı.

"Stockholm sendromunun tersini mi yaşıyorsun?" Dedim bıçağı suya tutup temizlerken.

"Hayır, sadece normal olmak istiyorum. Bir gün için bile olsa normalmiş gibi davranmak istiyorum." Kaçıp durmaktan yorulduğu belliydi.

"Sen ve benden normal olamayız. Birimiz hırsız ötekimiz keşiz."

"Biliyorum Doruk ama ikimiz de öyle değilmiş gibi davranacak kadar iyi oyuncularız. Yani öyleymiş gibi davranabilirsin." Kafamı yana eğerek baktım ona.

"Bu seni mutlu mu eder?" Bana hala ne işle uğraştığını söylememişti ve sandığımın aksine altta sert bir adamdan fazlası mı vardı? Sevişmek başka, aşık olmak başka bir şeydi. Ben ona aşık olmayacağımı biliyordum. O da biliyordu ama yine de oynamak istiyordu belli ki.

"Yaparız." Dedim son defa bıçağı temizleyerek. Yüzünü yıkaması için lavabo tezgahından kalktım.

"Ama bir şey var." Eğilerek yüzünü yıkamaya koyuldu. "Unutmaki aşıklar birbirlerinden bir şey saklamazlar." Elimi çıplak gövdesinde gezdirdim ve oradan kalçalarına kaydırdım. İçinde olmanın nasıl hissettireceğini merak ediyordum ama buna izin vermezdi.

"Yerini bil." Dedi doğrularak. Ellerimi kalçasından aldı ve onun yerine kollarını bana sardı.

"Şimdilik altın ama belki bir gün üstün." Eğer ölmezsek bunun olmasını sağlayacaktım. İkna edebilecek kadar zekiydim.

"Sen sor ben anlatayım." Dedi konuyu değiştirerek. Geçmişini açmak altta olma konusunu açmaktan daha az korktucu geliyordu belli ki.

"Baştan başla. Neden banka soydun?" Her şeye oradan başlamıştık. En azından ben orada dahil olmuştum.

"Orası sonu. Anlaman için baştan anlatmam lazım." Kollarını benden ayırarak elimden tuttu ve içeri çekti.

"Öncelikle ne iş yaptığımı bilmelisin." Yürürken konuşmayı sürdürdü. "Zengin insanlar için güvenlik olarak çalışıyordum. Yani bu herkesin bildiği işim. Tehlikeli işlere bulaşan zenginlerin pis işlerini yapan adamları gibi ama aslında bundan daha fazlası." Üzerine gömleklerinden birini geçirdi ve bana da bir tane uzattı. Gömlek giymekten nefret ediyordum ama ondan başka giyecek bir şey yoktu. Tişört giymek için fazla resmiydi Arslan.

"Aslında belgeleri sızdırıyordum, çalıştığım şirketin işi buydu. Kime sattığımızı umursamıyorduk. Parayı veren polisse onlara, can düşmanlarıysa onlara. Sadece paraydı önemli olan. Sürekli kimlik değiştiriyorduk ve neredeyse her yerde elimiz vardı."

"Bir nevi ajandın yani? Filmlerdeki gibi." James Bond'la konuşuyor sayılırdım. "Ben de James Bond kızı mı oluyorum? Şu ilik gibi olan fıstıklardan." Kızlar mı daha iyiydi, Bond'un kendisiyle yatmak mı buna pek emin değildim.

"Doruk..." Dedi gülerek. Uyarmak isteyerek söylemişti ama bayılıyordu bu hallerime.

"Devam et." Aklımdaki soru bekleyebilirdi.

"İşlerimin birinde oldukça uzun bir süre kaldım, kalmamam gereken kadar uzun bir süre. Oradaki arkadaşlarıma güvendim ve onları satmamak için sahte evraklar yollamaya başladım çünkü kötü şeyler yapmıyorlardı. Artık kötü olanlara para için bilgi vermek istemiyordum. Ayrıca orada işi öğrenmiştim.

Küçük iyilik melekliğim hemen fark edildi ve iki yerde de ifşalandım. Canımı son anda kurtardım. Şu ana kadar girdiğim her yer ifşalandı. Hepsi peşime düştü.

Aralarına geri dönebilmek için paraya ihtiyacım vardı. İşe köstebek olarak değil, patron olarak girmek istiyordum."

"İyi bir adamsın." Dedim üç beden büyük gömleği iliklerken. "Ama aynı zaman da kötü birisin. Gözünü açan kişi olmak istemezdim ama bence yapılanın kötü olması umurunda değildi, olsa şu ana kadar yaptığımız şeyleri yaptırmazdın. Neden ihanet ettiğini bilmiyorum ama gücünü ve saygınlığını geri istemeni anlıyorum. Gözün indiğin yerden daha da yukarıda.

Onlardan daha iyi olacak kadar uzun kalmışsın yanlarında. Hatalarını bilecek ve yapmayacak kadar akıllısın ama ufak bir handikabın var. Gücü istediğini kabul etmiyorsun, ben de bunun için buradayım. O güçle hava atmak için, onu kullanmak ve seni en tepeye taşımak için."

"Demek öyle." Arslan yanıma yaklaşarak beni kalçalarımdan kavradı ve havaya kaldırdı. Bunu yapmasına o kadar alışmıştım ki bacaklarım refleks gibi arkasında birleşti.

"Öleceğiz biliyorsun değil mi?" Dedi boynuma doğru girerek. Şeytan gibiydi, kötü sözleri, sıcak öpücükleri ile örtüyordu. "Asla kazanamayacağız, egomuz yüzünden cesedimiz suyun dibinde yatacak."

"Birlikte yatacaksak sorun yok." Dedim dudaklarına yapışmadan önce. İlk hamleyi yapıyor sonra yönetmesine izin veriyordum.

Götümün acısı geçmiş olsa onu yatağa çekmek için bir saniye bile beklemezdim.

"Şimdi tüm bu kötü senaryolar olmadan önce son bir gün mutlu olalım olur mu? Normalmiş gibi davranalım." Başımı sallayarak onayladım onu.

"Bunu bir randevu sayacağım."

Bayadır yoktum demişler ki Kraliçe öldü, söyleyin onlara daha görkemli bir şekilde döndü.

Yatana kadar bölüm atıp şenlendireceğim buraları. Yarın da kaldığımız yerden devam ederiz. Bizi yine bol aksiyonlu bölümler bekliyor. Buralardan uzaklaşmayın.

Bu arada Doruk aşık olup uslanmasın diyen sevgili okuyucularım. Arslan uslanır, Doruk uslanmaz :)) Siz orayı hiç dert etmeyin birkaç şirin sahne araya girdi diye karakterlerin, karakteristik özelliklerini değiştirmem.

-Lisa

Rehine - BxBWhere stories live. Discover now