We All Go To Hell

11.9K 946 703
                                    

Karakterlerim türk ama genelde onları anlatacak şarkıları ingilizce bulabiliyorum. Uygun türkçe şarkılarınız da varsa önerebilirsiniz.

"Mama, we all go to hell. (Anne, hepimiz cehenneme gidiyoruz.)" İşaret parmağımın tırnağı ile fayans üzerinde ritim tutmaya başladım. İkinci vuruş da müziğe eklenirken orta parmağımın tırnağını da ekledim.

"Mama, we all go to hell." Sözleri tekrarlarken gözlerim Arslan'daydı. Nasıl yapılacağını anlattığım boyayı saç kremi karıştırıyordu. Saçlarımın dibini açmayı başarmıştık. Derimi yaktığı için biraz mızıkçılık etsem de eğlenmiştim. Her şey eskisi gibiydi çünkü ben de eskisi gibiydim. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Onu bozmuyordum çünkü yorulmuştum. Ayrıca karşı çıktıkça daha büyük yara alıyordum. Pes etmiyordu. Benden daha dayanıklıydı. Belki suyuna gidersem beni bırakabilirdi.

"I'm writing this letter and wishing you well, (bu mektubu yazıyorum ve sana iyilik diliyorum.)" Sözleri düzgünce söylesem de kendi annem için düşüncem oldukça farklıydı. Şimdilerde kimin altında olduğunu bilmiyordum ama umarım orada ölürdü.

"Hazır." Arslan boya kabını da alarak önüme geldi. Camın hemen önüne, tezgaha oturduğum için saçlarımı her yandan rahatlıkla görebiliyordu.

Önümde durduğu anda bacaklarımı beline sardım.

"Enseden başla." Doğru olan bu olduğu için değil, onu öpmek istediğim için burayı söylemiştim. Ben boynuna girerken o da açılan kısma boyayı sürmeye başladı.

Dudaklarım sıcak tenini bulurken oldukça özlediğimi fark ettim. Son sevişmemizin üstünden sadece üç gün geçmişti ama o kadar çok şey hissetmiştim ki üç gün üç ay gibi gelmişti.

Arslan'ın da aynı hisleri paylaştığını belli etmemeye çalışsa da değişen nefesinden anlıyordum; derinleşiyordu. Hüzünlüydü. Neler olduğunu düşünmeyi ve sormayı bırakmış olmam kötü şeylerin düzeldiği anlamına gelmiyordu. Sadece artık dünyanın geri kalanı sikimde değildi.

"Seni özledim." Dedim hafifçe boynunu ısırarak.

"Ben de gerçek seni özledim." Sözleri beni durdurdu. Gerçek beni, ben bile tanımıyordum. Tanımak istemeyeceğim kadar kötüydü. Gerçek ben yatağa bağladığı kişiydim. Mutlu ben ise şu an yanında olduğu için gülümsediği kişiydi. Mutluluğumu bana veren şeyi benden çalıyordu ve bir de bu halimi istiyordu. Düşüncelerimi yüzüne bağıra bağıra söylemek istesem de hepsini yuttum. Uyumlu olmazsam istediğimi alamazdım.

Beni mutlu eden tek şeye vücuduna yöneldim. Daha saçımın önünü boyamadığı için kafamı omzuna koydum. Ellerim sırtını bulurken sarıldım. Bunu içimden geldiği için yapıyordum. Başka şekilde, başka sözlerle onu kandırmaya çalışabilirdim, yapacaktım da ama bu sarılma sadece istediğim içindi. Onu gerçekten istiyordum. Uyuşturucuyu istediğim kadar Arslan'ı da istiyordum. İkisini de aynı anda alamadığım için öfkeliydim. Seçmek istemiyordum. Arslan'ı kaybetmek istemiyordum. Beni buna zorlamasından nefret ediyordum. Onu tercih etmeyeceğimi bilerek beni bağlıyordu.

Çenemi tutarak başımı kaldırdı. O tepeleri yaparken benim gözlerim, saçlarımda dolanan yeşil gözlerdeydi.

"Şu an böyle hissettiğim için söyleyeceğim ama bir daha böyle hissetmezsem beni suçlayamazsın." Ne dediğimi anlayamayarak gözlerini yüzüme indirdi.

"Sanırım seni seviyorum." Kelimeler dudaklarımdan dökülürken ne kadar ciddi olduğumu bilmiyordum. Sadece söylemek istemiştim. Gerçekten böyle hissetmiyordum bile. "Yani dünyadaki favori şeyim değilsin. Biliyorum ben senin için öyleyim, yani benim gibi tapılası biri tabii ki de sana en değerli gelecektir..." Cümleyi uzatmak ve kendimle ilgili konuşmak en iyi kaçma yolumken Arslan beni durdurdu.

Rehine - BxBWhere stories live. Discover now