40

10.2K 960 440
                                    

"Seni istiyor." Kasılmış çenesine eş dudağının köşesindeki hafif kalkıklık iğrenmesini bana ulaştırırken ona karşı sadece gülümsedim. Arslan gibi değildi; duygularını saklamıyordu. Nefretini gösteriyor ve istemediği her şeyi ortadan kaldırıyordu.

Arslan uyutulurken altı gün katlanmıştım ona. Tabii bu hikayeyi o anlatsa bana katlananın kendisi olduğunu söylerdi. Yasak koyduğu her yere girmeyi başarmıştım. Sonunda delirerek beni dövdürmüştü ama öğrendiğim her şeye değmişti. Ayrıca her bir darbeye karşı gülüyor oluşum onu daha da delirtmişti.

"Kendini kahraman falan mı sanıyorsun? Bizi mi kurtaracaksın?" Kanlı gülüşümle ona, bana yumruk atmasını sağlayacak sözleri söylemiştim.

"Kahraman mı? Kahraman olmak isteyen kim? Kötü adamlar daha çok eğlenir." Ağzımda biriken kanı suratına tükürdükten sonra; "Arslan bunu biliyordu." Dedim. "Özellikle de ikimiz birlikteyken..." Kelimeleri tonlayış şeklimden neyi kastettiğimi anlayarak vurmuştu bana. Bunun için ona kızamazdım. Beni öldüremiyordu ama hıncını bir şekilde alması gerekiyordu. Sonuçta hepimizin kendi yöntemleri vardı. Ben bir hafta boyunca aklımı uyuşturucudan uzak tutabilmek için ona odaklanmıştım, o da beni dövmekle ilgilenmişti.

Beni ve geçmişimi araştırıyordu. Annemle ilgili imalı laflarını duyuyordum ama çoğu yanlıştı. Bu da bana daha aradığı bilgiyi bulamadığını ve tepkime göre öğrenmeye çalıştığını gösteriyordu.

O yanılırken ben girdiğim odalardan kafam güzelken öldürdüğüm adam ve gerisinde olanlarla ilgili bilgi almıştım. Arslan ne kadarını biliyordu bilmiyordum ama Arslan'ın gelip de satın aldığı her yeri satmak zorunda kalmıştı. Benim yüzümden yine battığı çukura dönmüştü ama onu en çok sinirlendiren bu değildi. İmama karşı tepkisiz kalmak yerine bana vurmasının, ikisinin de nedeni Arslan'ın beni seviyor oluşuydu. Buna inanamıyordu.

Arslan disiplinliydi, güçlü ve akıllıydı. Hedefi ile arasına giren şeyi ezerek geçiyordu. Oğluna herkesten daha çok güveniyordu ve oğlu delinin tekine abayı yakmıştı. Bunun için benden nefret ediyordu. Haklıydı da ama benden değil de tanrıdan etmeliydi. Bu çekiciliği ben kendime eklememiştim ya!

Şimdi mükemmel geçen bir haftadan sonra bana; "Seni istiyor." Dediğinde yüzümde zalim bir hazla baktım ona. Savaş devam ediyordu ve ben kazanıyordum.

Onun için en kötüsü neydi? Arslan beni istediği için onlara ortak çıkmam ve aynı tarafta olmam ama yanılıyordu. En kötüsü bu olmayacaktı. Onun çürük zeminli imparatorluğunu yıkacaktım ve yerine çok daha güçlüsünü dikecektim. Bu sırada o da beni tehdit ettiği silahla vurulmuş ve çoktan toprak altına girip çürümeye başlamış olacaktı.

Odaya doğru adımlarken düşüncelerimden sıyrıldım. Arslan varken diğer her şey silinip gidiyordu. Ona doğru attığım her adımda kendimden uzaklaşıyordum. Hırslarımdan oluşan kürk omuzlarımda düşüyordu ve çıplak kalbimle gidiyordum ona. Bunun için istememiştim ya. Duygulardan korkuyordum ve o korktuğum her şeyle yüzleşmemi gerektiriyordu.

Arslan'ı gördüğüm ilk anda gülümsedim. Dehşet verici derecede kötü görünüyordu ama yine de tamamen yıkılmamıştı. Bedenindeki bütün kesik ve morluklara, neredeyse kalbinin üzerindeki yarasına rağmen bir haftada ayakalanmıştı.

Ona doğru attığım ilk adımda; "Başkasını buluyorum. Sen işlevsiz kalmışsın." Dedim. Sözlerim onu güldürürken hissettiği acı ile yüzünü buruşturdu.

"Senden nefret ediyorum." Dedi çatlayan sesi ile. "Sana evden çıkma demiştim." Hala derdi bendim. Buna karşı gülümserken yatağının köşesine oturdum.

Gözüm kapatılmış olan yarasının üzerine kaydı. Parmağımı oraya koyup onu kalbinden vurduğumu söylemiştim. O zaman gülmüştü ama yine de işin sonunda benim yüzümden bu hale düşmüştü.

Derin bir nefes alarak düşüncelerimi toparlamaya çalıştım.

"Ne kadar zamanımız olduğunu bilmiyorum. Bir saniyeyi bile boşa harcamak istemiyorum. Hatalarım yüzünden ölüyoruz ve ben konuşmama hatasını yapmamam." Gözleri merakla kısılarak baktı. Bana bir yanıt veremeyecek kadar yorgundu ama elimin yanındaki elini zorlayarak kaydırdı ve elimi tuttu.

"Seni seviyorum ve bunu seni kandırmak için söylemiyorum, seni gerçekten seviyorum Arslan." Önce bunu bilmesi gerekiyordu. Gözleri gözlerime kilitli bir şekilde öylece baktı. Bir an için o şekilde öldüğünü sandım ama monitörden gelen kalp atışı hala duyuluyordu.

Kendini zorlayarak konuştuğunda; "Rüya mı görüyorum?" Dedi. Benim yüzüm düşerken, onun dudakları kıvrıldı. "Sen bunu asla yapmazsın, kesin rüya görüyorum." Gözlerini kapatarak rüyasını bitirmeye çalışır gibi yaptığında iyice bozulmuş bir ifade ile baktım ona.

"Sen ne kadar öküz gibi davransan da ben bunun için altı gün bekledim. Onun için sus yoksa fişini çeker cesedine açıklarım kendimi." Gözleri tekrar açıldığında prizlere doğru baktı. Mantıklı bir kontroldü bu. Sonuçta yapma ihtimalim her zaman vardı.

"Sana beni anlaman için bir şey anlatmayacağım çünkü ben anlatmazken bile sen anlıyordun. Ben bilmediğin tek şeyden; kalbimden bahsedeceğim. Bu benim için kolay değil çünkü bu odadan çıktığım anda bu sözleri hatırlatırsan hayal gördüğün konusunda seninle alay ederim." Kafasını yastığa yaslayarak anlayışla baktı bana. Bir şey söylememi bile beklemiyordu. Sadece yanında olmamı istiyordu ama ben konuşmak zorundaydım çünkü bunu hak ediyordu.

"Sekiz yaşında pavyonun birinde  çalışıyordum. Şöyle süslü zenginlerin gittiği yerleri düşünme. Ucuz, kokan, iğrenç bir yeri düşün. Aklına bir çocuk için cehennemi getir. Ben o cehennemde büyüdüm. Yan kesicilik yapıyordum, annemi satmalarını izliyordum, soyunan adamların parasını çalıyordum. Kardeşimi onlardan korumak için uğraşıyordum, bazense her şeyden kurtulmak için annemi öldürmeye çalışıyordum. Bunlar sevgi dolu bir çocuk yetiştirmedi." Söyleceklerimin bilinci ile gözlerimi aşağı kaydırdım. Gözlerine bakarak konuşmak oldukça zordu.

"Ben sevemiyorum Arslan. Sevecek kadar değer vermiyorum çünkü korkuyorum." Çocukluğum hissettiğim her şeyi açıklamazdı ama temelde her şeyin nedeni idi.

"Uyuşturucu sevginin yerini doldurdu. Sana neden güzel olduğunu açıklamayacağım. Sadece bir şeye tutunmam gerekiyordu ve o da oradaydı."  Daha önce hiç kabullenmemiştim ve bir daha asla kabul etmeyecektim ama kaçtığım her şeye ihtiyacım vardı. Uyuşturucuya değil, gerçek sevgiye ihtiyacım vardı ama ben sevgiden o kadar süre uzak kalmıştım ki onu istemiyordum bile. Arslan'ı tanıyana kadar her şeyden memnundum.

"Ben, seni normal bir şekilde sevemem. Sevecek kadar güçlü değilim, benim kalbim yarım ama denerim. Uyuşturucuyu bırakamam ama denerim. Hissettiklerimi hissetme diye kendimi korurum. Seni elimden geldiği kadar severim. Yeterli olmayacaktır. Delirip sana çatacağım günler olacaktır. Beni bir şeyler kullanırken yakalayacaksın. Beni olayları sikerken, başıma buyruk, küstah davranırken göreceksin. Belki de benden nefret edeceksin ama yine de ben, seni elimden gelen en iyi şekilde seveceğim. Yarım bir kalple seveceğim." Gözlerim yumulurken tek bir göz yaşı aktı yanağıma. Sadece bir tane, kalbim bir taneye izin verecek kadar küçüktü.

Güç bulup gözlerimi kaldırdığımda Arslan'ın gözlerini kapattığını gördüm. İlaçlar yüzünden uzun süre uyanık kalamıyordu. Söylediklerimin ne kadarını duyduğunu bilmiyordum, umurumda da değildi. Duymasa da bilirdi o.

Arslan ihtiyacım olduğunu bile bilmediğim her şeydi. Onunlayken kaybedecek ya da kazanacak hiçbir şeyim yoktu çünkü zaten tüm dünyaya onunla sahip oluyordum.

Hızlı yaşıyorduk, genç ölecektik, kötü şeyler yapacak ve sonunda bir arabanın içinde kafayı bularak gülecektik. Bütün planlarıma rağmen kazanmadan ölecektim ama bu beni üzmüyordu. Kazanmaya çalışırken yanımda Arslan olacaktı ve ben onunla sırt sırta savaşırken ölmekten gurur duyacaktım.

Doruk açıklaması zor bir karakter çünkü yaşadığı şeylerden üzülüp normali isteyen biri değil, tam tersi o bu yeni normalleri seviyor. Arslan başına gelen en iyi şey ama onunla da dünyayı yakmak istiyor. Bazıları böyledir işte; huzurlu bir gelecek değil, suçlarına ortak isterler.

-Lisa

Rehine - BxBWhere stories live. Discover now