My Daddy's Got A Gun

20.4K 1K 403
                                    

Doruk zıt kutuplu bir manyaktır. Ona aşık olmayınız.

Şakaklarıma dayalı silahın sürgüsü çekildi. Konuşmasına ya da yüzünü göstermesine gerek yoktu. Bedenim dokunuşlarına alışmıştı. Ardımdakinin Arslan olduğunu biliyordum. Arslan bana silah çekiyordu. Boku yemiştim.

"Gerçekten beceriklisin fare." Yaşlı adam konuştu ama aklım bir türlü algılamıyordu kelimeleri.

Hikaye basitti. Ben Arslan'a saldırmış ve esir almaya çalışmıştım ve o da beni etkisiz hale getirerek kurtulmuştu. Rehine rolü oynayacaktım. Çok kolaydı. Beni ona vermeyeceğini biliyordum. Hata yapmayacak olsaydım vermeyecekti. Uğruma çok fazla şey isteyecekti.

Bir saat önce benim için ölür derdim. Benim için ölürdü ama benim için öldürür müydü? Bu en büyük hatası olurdu. Ona çalıştığımı anlarlardı. Mekanda ölen herkesi Arslan öldürmüştü gibi olurdu.

İşe babası için girmişti. Uğruma bütün köprüleri yakamazdı. Bunu bildiğim için ellerinin altında titrek bir nefes aldım. Tutuşu sertti ama canım yanmıyordu.

"Sana inanmamıştım Arslan. Oyun çevirdiğini düşünmüştüm. Onun, senin zaafın olduğunu düşünmüştüm." Kelimeler boş değildi. Tahmin ettiğimizden daha uzun zamandır izleniyorduk. "Şimdi bana yerini ne kadar çok istediğini kanıtlayacaksın." O konuşuyordu ama ne Arslan ne de ben yanıt veremiyorduk.

Bedenim daha ruhundan ayrılmadan soğumaya başladı. İlaç uzun süre etkili değildi ve üşümeye başlamıştım bile. Sıcak tenini hissediyordum. Orası sığınabildiğim tek yerdi.

"Özür dilerim." Fısıltım benim bile duyamayacağım kadar kısıktı.

Gözlerimi yumdum uzatmasının bir manası yoktu. Beni bırakırsa bir daha yapacaktım. Bir şansım daha olsa bir daha yapardım. Pişman olduğum şey yaptığım değil, ona yaptırdığımdı. Beni seviyordu ve elinde ölmek istemezdim. Bu ona verdiğim en zalim cezaydı.

Silah patladı ve karanlık çöktü, karanlık ve sessizlik.

Duyuşumun yerini çınlama, görüşümü korkuyla kapanan göz kapaklarım almıştı. Tutuşu yok olunca dengemi koruyamayarak dizlerimin üzerine çöktüm. Eli boynumdan ayrıldığında yapabildiğim en güçlü şekilde soludum.
Hala yapabiliyordum, nefes alabiliyordum.

Arslan'ın öfke dolu bağırışları çınlayan kulağımdan dolayı oldukça kısık geliyordu. Artık arkamda olmadığını biliyordum ama gözlerimi açıp manzaraya bakacak cesareti bulamadım.

Beni seviyordu. İki seçeneği vardı; babasının işi, para, imkanlar, yılların planı kısaca doğru seçenek. Bir de ikinci seçenek vardı; onu dinlemeyen, hayatının içine sıçan dengesizin teki. Ben olsam onu çekip vururdum ama o yapmadı.

Gözlerim yavaşça aralandığında kafasının etrafı kan göleti olmuş yaşlı adamı gördüm. Beni öldürmesi kolay olurdu ama o zor yolu çekmişti. Duyuşum geri gelmeye başlarken öfkeyle şarjör boşalttığını duydum. Zor yolu seçtiği için mutlu değildi. Beni öldüremediği için mutlu değildi.

Adım seslerini duyamadığım için kolumdan tutarak ayağa kaldırana kadar bana doğru geldiğini anlayamadım. Tamamen kendimde olmadığım için tutuşu ile iyice savruldum. Kafamı ellerinin arasına aldı.

"Ne yaptın sen?" Gözlerindeki acı yakıcıydı. "Bu bir oyun değil demiştim!" Kelimeleri üzerine bastıra bastıra söyledi.

"Oyunmuş gibi davranmazsam hayatta kalamam." Hala kendimi savunacak kadar bencildim. Hatalı olduğumu bildiğim halde susmuyordum. Sözlerim onu daha da öfkelendirdi. Eli boynumu buldu ve sıkmak istercesine parmaklarını daralttı ama o kadar hızla elini geri çekti ki dokunuşunu tam olarak hissedemedim bile. Hala beni kendisinden koruyordu.

"Doruk!" Dedi tekrar bağırarak. "Her şeyi yok ettin. Her şeyi! Aldığım bütün riskler, yaptığım her şey, ölen herkes... Her şey boşa gitti." Elini saçına atarak hırsla karıştırdı.

Hayal kırıklığı, öfke ve pişmanlık gözleri bununla doluydu. Beni sevdiği için kendisine öfkeliydi. Bana güvendiği için pişmandı ve yaptıklarım onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu ilk değildi. İnsanların gözleri üzerimdeyken böyle görünürdü. Bunun için bu bakışı tanıyordum. Beni şaşırtan neden bu kadar geç geldiğiydi. Zekiydi, daha erkenden anlamalıydı.

"Vazgeçmeyeceğim." Dürüstçe yanıt verdim ona. Soracağı soru gözlerinden belliydi. O dillendirmeden yanıtladım. "Beni öldürene kadar durmayacağım. Bırakamayacak kadar seviyorsun ama kalamam yoksa her şeyi kaybedersin."

"Ettim lan zaten!" Bana doğru gelerek tekrardan kolumdan kavradı. Peşinden süreklemeye çalıştı ama direndim.

"Bin arabaya." Düşüncemi umursamayarak sertçe çekti ve karşı koymamı engelledi. Kapıyı açmakla uğraşmadı çünkü bineceğimi biliyordu. Sadece inat etmek için inat ettiğimi bilecek kadar iyi tanıyordu beni. Bin derse binmiyordum ama yaptırmaya çalıştığı anda direncim çöküyordu. Sürekli böyle davranıyordum.

Kendi kapısını da açarak bindi ve gaza bastı. Nereye gittiğimizi sormadım, o da söylemedi. Göz kapaklarım düşerken yine yüzlerce şey düşünüyordum ve aynı zamanda aklımda hiçbir şey yoktu.

Doruk'un davranışlarının en temel nedeni (Arslan'ın kendisini sevdiğine inanmaması gibi) içten içe hayal kırıklığı yaşaması. Kendisini sevmiyor ve bunu narsizmle kapatmaya çalışıyor ama zaafının ve hatalarının farkında Arslan onu sevmesin diye çok uğraştı ve sonunda başardığını düşünürken Arslan'ın sandığından fazlası olduğunu görüyor.

Bu bölüm baya kısa oldu. Aslında devamı olacaktı ama yine gözüm ağrıyor dünkü gibi olmasın diye atıyorum. Yarın sabahtan bölüm yazmaya başlayacağım ki bu durum olmasın mazur görün aşklarım. Sabahları sınava hazırlandığım için oluyor bunlar. Sabah sınav, öğlen editörlük derken anca gece on ikide geliyorum buraya. Usul da yarım kalıyor :(

Bir sonraki bölüm çok iyi olacak :)))

-Lisa

Rehine - BxBWhere stories live. Discover now