12

29.7K 2.1K 703
                                    

Arslan

Yirmi bir... Zemine dayanmış sol kolunu kırarak bütün vücudunun yükünü kaldırdı. Diğer kolunu bedeninin arkasında tutarak şınav çekiyordu.

Yirmi iki... Gözleri karşısında, yatakta yatan Doruk'taydı.

Yirmi üç... Sinirliydi ona. Görmeye dayanamıyordu, bakışlarına, sürekli sinir edici şekilde yukarı kıvrılan dudaklarına ve onlarla eş zamanlı olarak kalkan alaylı kaşlarına dayanamıyordu.

Yirmi dört... Bir şansı olsa bırak dediği ilk anda atardı onu arabasından. Sadece bela demekti mavi kafa.

Yirmi beş... Doruk gitmek istiyordu, Arslan da gitsin istiyordu ama teslimatlar için ona ihtiyacı vardı. Her yerde aranıyordu. Hem polisler hem de kazık attığı eski takım arkadaşları ensesindeydi.

Yirmi altı... Yüzünü gösterse biri bir saniye bile durmadan çeker vurururdu onu.

Yirmi yedi... Yanında kalan son iki kişiden biri de ona kazık atmak istemişti. Doruk olmasa şu an tek parça olamazdı.

Yirmi sekiz... Doruk olmasa, gözleri sürekli dudaklarında olmasa, öyle tahrik edici bakmasa, Arslan onu uzaklaştırmaya çalışırken inatla öpmese her şey daha kolay olurdu.

Yirmi dokuz... O kadar oyuncuydu ki Arslan bir sorunu çözmeden yenisini getiriyordu. Dudakları yıllarca aldığı zehire eş değer bir şekilde zehirliyordu Arslan'ı. Aynı derecede bağımlılık yapıyordu.

Otuz... Arslan onu öpmek istemiyordu, dün kontrolünü kaybetmişti ama bugün iyiydi. Düşüncesine ters olarak ona baktığını fark ederek yere baktı.

Otuz bir... Tüm tahrik edici hamlelerine dayanabilirdi. Gözlerini kırptığında aklına Doruk'un görüntüsü doluyordu. Özellikle bir an, elini kaldırıp patisiymiş gibi yaladığı o küstah an. Üzerinde sürtünen bedeni hala hissedebiliyordu.

Doruk daha önce dikkatini çekenler gibi değildi. Soluktu, inceydi, ince dudaklı ve bembeyaz tenliydi. Keşti ve bu onu hasta gibi gösteriyordu.
Saçları bu görüntüye en uyumlu renkteydi. Mavi onu iyice soğuk bir görünüme kavuşturmuştu.

Saydığı özellikler itici denilecek şeylerdi ama hepsi birleştiğinde garip bir güzellik veriyordu ona ama görüntüsü değildi onu bu kadar çekici yapan. Beyninin içinde gezen tilkiler o kadar kestirilemezdi ki her an başka bir sürpriz çıkarıyordu.

Delinin tekiydi ve tehlikeliydi, mal için her şeyi yapardı ve görünen o ki insanları patlatmaktan zevk alıyordu. Düşünceleri kurnaz gülüşünde can bulunca karşı koyulamayacak bir hal alıyordu.

Arslan ters dönerek sırtını yere dayadı. Onu yoran spor değil daha uyanmamış olan şeytanıydı.

Arslan görüş açısına giren mavi saçlarla Doruk'un sandığı gibi uyumadığını anladı. Üzerine dökülen saçlara ek olarak sinsi gülüşü dudaklarındaydı ve kaşları yine alayla kalkmıştı. Gözleri Arslan'ın terlemiş, çıplak bedeninde gezindi.

"Bana gösteriş yapmana gerek yok." Dedi yüzündeki alaylı tonu sesine yansıtarak. Arslan ona yanıt vermeden doğruldu. Bir saniye geçmeden Doruk'un ellerini omuzlarında hissetti.

"Rahatla babacık ben sana masaj yaparım." Arslan sinirle omzunun üzerinden baktı. İnadına yapıyordu, öyle anılmaktan nefret ettiği için inatla böyle diyordu.

"Küçük bir kız olmaya meraklısın." Dedi Arslan. Bugün misilleme yapacaktı.

"Düzeltme; fahişe." İki defa ima edilmişti bu Doruk'a ama alınıyor gibi değildi. O kadar umursamaz ve gamsız duruyordu ki sanki hiçbir şey onu rahatsız edemezmiş gibiydi.

"Ne istiyorsun?" Arslan omzundaki ellerden kurtulmak için öne doğru eğildi.

"Güzel bir yemek için seni köle gibi kullanıp dışarı yollamak ve sonra topuklamak, tabii gitmeden sana güzel bir not bırakmak ve okuduğun an yuvarlak götüne tekme atmış olmak." Alınacaklar listesi okur gibi saydı planını ve sonra otuz iki diş sırıttı.

"Dürüstlük zehirden mi?" Arslan, Doruk'un ne kadar mal kullandığına karışmıyordu. Zaten ellerinde olan onun zulasıydı. Sadece onu kullanırken ve sonra tavana bakarken izliyordu.

"Cesaretimden..." Ya da aptallığından. Aldığı her dozla kendini öldürüyordu. En fazla yirmi beşti ama karaciğeri iflas etmek üzere olmalıydı.

"Kaçsın?" Diye sordu Arslan kendini tutamayarak.

"Yirmi üç ama sen on yedi gibi davranabilirsin." Göz kırparken gülümsedi.

"Ne yiyeceksin?" Arslan ayaklanarak konuşmadan kaçtı. Doruk istediklerini sıralamadan önce derin bir nefes aldı. Bu olayı çok sevmişti, hem Arslan'ı rahatsız ediyordu hem onu köle gibi kullanıyordu hem de inat uğruna elliyordu.

Dün yere çakılacağını bilerek gitmek, ondan uzaklaşmak istemişti ama bugün Arslan'ın onu itmesine güveniyordu. Paraşütü biraz kalp kırıcıydı ama oldukça güçlüydü.

Arslan içerideki odadan geri gelirken peşinde Doruk'un hiç özlemediği bir arkadaşını da getirmişti.

"Hayır!" Dedi Doruk ipleri gördüğü anda.

"Üzgünüm." Dedi Arslan ama sırıtıyordu. Doruk'un ellerini kavrayarak ipi etrafından doladı.

"Bundan zevk alıyorsun dimi?" İpi çekerek ellerini sıkıştırdı.

"Evet, ben banyoya gidiyorum sen uslu uslu otur. Çıkınca sana bir şeyler almaya giderim." Altındaki pantolonu birkaç basit hamleyle üzerinden attı.

"Duştan sonra bağlayabilirdin. Kapıyı kilitleyip anahtarı bir yerlerine soksaydın senin hiç bir sorun kalmazdı." Sinirle ellerini çekiştirdi ama Arslan özellikle sıkıca bağlamıştı.

"Hayır, o zaman zevki olmazdı." Ne kadar uzun acı çekerse o kadar iyiydi.

Devamı şimdi geliyor. Uzun bölüm oldu diye ikiye böldüm.

-Lisa

Rehine - BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin