11. Bölüm

17K 1.3K 228
                                    

Sabah saatlerinde içime işleyen o huzur, dinç ve zinde uyanmamı sağladı. Dün akşam Koray'la konuştuklarımız ve hazırladığımız harikulade planların da bu ruh halim üzerinde etkisi olabilirdi tabii. Zekice bir plan kurgulamış ve yürürlüğe koymuştuk. Sonucu alıp kırılana kadar gülmemiz için biraz vakit gerekiyordu.

Yatağımdan kalkıp iyice gerindikten sonra yüzümü yıkadım, saçlarımı topladım ve üstümü değiştirdim. Alt kata indiğimde Koray'ı da hazır halde bulmak beni sevindirmişti çünkü hala uyuyor olmasından korkuyordum. Açık ve net bir şekilde söyleyeyim, Koray'ı uyandırmak tam bir faciadır.

"Günaydın," dedi beni gördüğünde. Başımla selamladıktan sonra gülümseyerek ben de onu tekrar ettim.

Dün gece giydiği babamın pijamaları, koltuğun üzerine katlanarak konmuştu. Koray düzeni severdi, aslına bakılırsa ben ne kadar düzensizsem, o da o kadar derli topluydu. Birbirimizi tamamlıyorduk. Zaten en yakın arkadaşlıklarda olması gereken bu değil midir ki?

"Ne yersin?" dedim, bir yandan dolabı açarken. "Elimden fazla bir şey gelmez; bu yüzden basit seçenekler sunacağım. Kahvaltılık gevrek veya omlet yiyebilirsin. Patates de kızartabilirim ama vakit yok, üzgünüm."

Koray'ın yüzünün düşeceğini biliyordum ve düştü de. Patates kızartmasına bayılırdı, onun için olmazsa olmazlardan biriydi.

"Omlet olsun," dedikten sonra sandalyelerden birine kuruldu. "Garson, içecek de alabiliyor muyuz?" diye sorduktan sonra bir müşteri edasıyla beklemeye başladı. Tezgahın üstündeki tahta kaşıklardan birini ona doğru fırlattım. Kafasını eğmeseydi büyük bir morlukla baş etmek zorunda kalacaktı.

"Tamam, kızma," dedi kahkahalarının arasından.

Bir bardağa su doldurduktan sonra sertçe önüne koydum, o kadar sert koymuştum ki bardağın kırılmamış olması bile şanstı. "Al, içeceğin," dedikten sonra yumurtaların başına döndüm.

Beş dakikada hazırlanan bir omlet ne kadar lezzetli olabilirse, o kadar beğenmişti Koray omleti. Gerçi onun her zaman iştahlı olduğu da bir gerçekti. Yemek yedikten sonra dişlerimizi fırçaladık. Koray için bir diş fırçası her zaman banyomuzda bulunurdu, sonuçta misafir sayılmazdı.

Çantamı aldıktan sonra Koray'a sormak aklıma geldi.

"Senin çantan yok, kitapların ne olacak?"

"Sorun değil, zaten bugünün dersleri için ek kitaplarım dolabımdaydı."

"Tamam o zaman," dedikten sonra antreye yöneldim.

Kapıyı kilitledikten sonra bahçeden çıktık ve okula giden yolda sohbet ederek yürümeye başladık. Özellikle de yeni sırrımızdan bahsettik. Daha doğrusu, benim için eski fakat onun için yeni olan sırdan.

Biz yürümeye ve bir yandan gülüşmeye devam ederken, aniden arkadan gelip gözlerimi kapatan bir çift el, durmamı sağladı.

"Kimim ben?" diyerek eski moda bir mizah anlayışını gündeme getirmeye çalışan sesin Eris'e ait olduğunu anlamak pek de zor değildi. İsmini söylememin ardından ellerini çekti ve yanıma geçip bir kolunu omzuma attıktan sonra yanağımdan öptü. Bu esnada Koray'ın yüz ifadesi şaşkın bir ördeği andırıyordu. Eris ile çıktığımızı biliyordu fakat bu bizi ilk kez birlikte görüşüydü.

"Bu Koray, en yakın arkadaşım," diyerek Koray'ı takdim ettim.

"Ah, evet," dedikten sonra Koray'ın elini sıktı. "11/B'deydin, değil mi? Sizin sınıfla karşılaşmıştık geçen sene. Hatırlarsın, futbol müsabakalarında."

ANONIM BLOGWhere stories live. Discover now