2. Bölüm

27.3K 2K 154
                                    

"İnanamıyorum, bu da nereden çıktı?" Konuşurken şaşkınlığımı gizleyememiş ve gülümsememe engel olamamıştım.

 Şövalenin yanında duran Koray da benim kadar şaşırmıştı anlaşılan. Ağzımız açık bir şekilde tuvale bakıyorduk.

 "Az önce eski çalışmalarımızı koyduğumuz odaya bakıyordum; geçen sene yapmış olduğum bir tablo lazımdı. Biliyorsun, sergiye alınmayan. Bu yıl üzerinde birkaç değişiklik yapıp yeniden seçmelere götürmeyi düşündüm. Onu ararken dolabın arkasına elimdeki fırçayı düşürdüm. Alabilmek için dolabı kenara ittim. Arkasında bunu buldum. Şaşırdın, değil mi?"

“Şaşırmak ne kelime, nutkum tutuldu Koray! Kaç yıldır orada mıymış yani? Şu tozlara bak.”

 “Muhtemelen. O odaya pek uğrayan olmuyor.”

Bu tuvali tanıştığımız gün yapmıştık. Üçüncü sınıfta. “Hayır, hayır. Kullandığın boyalar yanlış,” diyerek gelmişti yanıma. Uygun fırça ve boyaları uzattıktan sonra birkaç tavsiye vermişti. Birlikte resmi tamamlamıştık. Resmin kimde kalacağına karar verememiştik ve onu daha sonra almak için arşiv odasına bırakmıştık. Ertesi gün ise bıraktığımız yerde yoktu. Üzülmüştük.

“Bade,” dedi tüm dişlerini göstererek gülümsedikten sonra.

“Efendim?”

“Resim sende kalsın.”

“Hayır. Sen yardım etmeseydin bu resim tamamlanamazdı. Sende kalmalı.”

“Bak, ısrar ediyorum.”

“Peki, daha fazla inatlaşamam. Benim olsun,” deyip tablonun üzerindeki tozları silkeledim. Koray’ın uzattığı büyük poşetlerden birini aldım ve muhteşem sanat eserimizi nazikçe içine yerleştirdim.

Makarnamı bitiremediğim için hala açtım. Koridordaki atıştırmalık makinesinden bir kek alıp sınıfıma gittim. İçeri girer girmez çarptığım kişi, ağzıma burnuma bulaştırdığım keke lanet okumama sebep oldu. Yüzümü çocuğun göğsüne gömmüştüm. Yıllardır değiştirmediği parfümünü unutmama olanak yoktu. Bu Eris’ti.

“Özür dilerim, kusura bakma,” telaşla bir şeyler gevelemiştim.

“Sorun yok, ben tam çıkıyordum,” dedikten sonra şu meşhur asimetrik gülüşlerinden birini yaptı. Dudağının bir yanı iki santim yukarı kalkarken diğer yanının sabit kaldığı bu mimik ondan başkasına bahşedilmemişti.

Vay canına. Bu gülüşü neredeyse altı yıldır yakından görmemiştim.

Sınıftaki kızlar Eris’in ardından hayranlıkla gözlerini kırpıştırırken, sırama yönelmiştim. Beni fark eden bile olmamıştı. Sınıfa girmiş miydim, yoksa hala dışarıda mıydım belli değildi. Gözlerin üstümde olduğunu hiçbir zaman hissedememiştim. Belki de böylesi daha iyiydi. Dikkat çekmemek, sırrımı koruyabilmem için önemli bir etkendi.

Çok değerli tuvalimizi sınıftaki dolabıma dikkatlice yerleştirdim ve yerime döndüm. Kek paketini sıranın altına sıkıştırdıktan ve elimin tersiyle ağzımı kabaca sildikten sonra telefonumun tuş kilidini açtım. Blogumun güncel olması için sık sık yeni yazılar girmeliydim. İlgi çeken birini alet ettiğimde işler çok daha güzel hal alıyordu.

O sırada, öğretmen masasının üzerine yığılmış olan aylık planlara gözüm ilişti. Okulumuz her ay öğrencileri için sosyal etkinlikler hazırlar, aktif olmalarını sağlardı. Gidip bir tanesini aldım. Sınıftakiler birbiriyle muhabbet etmekle meşguldü, dolayısıyla kimse aldığımı görmedi. Böylece plan çizelgesinde kullanabileceğim bilgiler bulabilirsem rahat bir şekilde blog yazısı girebilecektim; kimse şüphelenmeyecekti. Böyle ayrıntılara bile dikkat etmem gerekiyordu.

Piknikler, konserler ve yarışmalardan bahsediliyordu bu ayki planda. İşime yarayabilecek bir şeyler bulabilmek için satırlara göz gezdirdim.

İşte bu, tam da aradığım cümleydi!

Okulumuz bu ay il genelinde düzenlenecek olan voleybol, basketbol ve tenis maçlarında yer alacak; ancak yüzme yarışlarına katılmayacaktır.

Ağıma düştün Ateş.

“Popülerlerimiz yavaş yavaş elden ayaktan düşüyorlar. Gururumuz, biricik yüzücümüz nerede? Okulumuzu temsil etmekten yoruldu mu yoksa? Ateş suyu yakamaz; su ateşi söndürür. Çoktan kül olduğu konusunda hemfikir değil miyiz, arkadaşlar? Kızların yoğun ilgisini bu aptal çocuk için heba ettiği bir yerde yaşıyoruz. Hadi ama ciddi olalım. Bir çaba harcamıyor. Herkes onun doping yaptığını öğrendi. Kızları birer oyuncak bebek gibi koleksiyonuna ekliyor ve bundan gurur duyuyor. Zırr! Uyanma alarmı gençler. Gözlerinizi açın ve gerçekleri görün artık.”

Sanırım bu işin en sevdiğim yanı, gönderiyi yolladıktan birkaç saniye sonra etrafımdakilerin telefonuna gelen bildirim seslerini duymak ve yaptıkları çeşitli yorumları dinlemek. Kimisinin kahkahalarla gülüşüne, kimisinin sinirlenişine şahit olmak.

Fakat sanırım bu sefer en iyisi, koridordan yankılanarak gelen çığlıktı.

Ateş’in çığlığı.

__________

Multimedyada tablo var.

ANONIM BLOGDonde viven las historias. Descúbrelo ahora