8. Bölüm

23K 1.5K 467
                                    

Eris gittikten sonra arka kapıyı açarak eve girdim. Babam salonda uyukluyordu. Muhtemelen birkaç saattir bu haldeydi. Babamın uykusu ağır olurdu, bu yüzden onu uyandırmadan odama çıkmayı başardım.

Yarın cumartesiydi ve annemin yanına gidecektim. Bizden fazla uzak değildi, oturduğu semt evimize yaklaşık yirmi kilometre uzaklıktaydı. Başka bir şehirde yaşamadığına seviniyordum. Tek otobüsle gidebiliyordum yanına. Yine de yarın babamdan beni götürmesini isteyecektim çünkü kafam dağınıktı ve otobüs hatlarıyla uğraşacak halim yoktu.

Banyoya girdikten sonra hızlı bir duş aldım. Gölün üzerimde bıraktığı kalıntıyı temizledikten sonra rahatlamış hissettim. Odama gittim ve çekmecemden çamaşırlarımı aldım. Yerdeki giysi yığıntısının içinde pijamalarımı aradım. Bulduğumda kendi kendime kıkırdayıp üzerime geçirdim. Hem pasaklıydım, hem psikopat.

Bilgisayarımın başına geçtim ve açma tuşuna bastım. O açılana kadar ben de kendimi düşünmeye verdim. Her günün sonunda yaşadıklarımın kritiğini yapar ve davranışlarımı değerlendirir, kendimi düzeltirdim.

Bugün hakkında vardığım kanı ise şuydu: Kendimi yanlış yöne sürüklüyordum.

Benim işim, her ne kadar hoşlansam da bir çocukla buluşmaya gidip geceyarısına kadar onunla kalmak değildi. Oldukça olaylı geçen bu gece beni oldukça yıpratmıştı. Sevdiğim kısımları olsa da bu yanlıştı ve bana göre değildi. Ben böyle bir kız değildim. Bu gece fazla basitleşmiştim.

Benim yapmam gereken yalnızca dedikoduydu. İğnelemek, eleştirmek, acı vermek ve tüm bunları yaparken çılgınlar gibi eğlenmek. Fakat bu gece benliğimden uzaklaşıp olmadığım biri gibi davranmıştım. Hatta onu öpmüştüm. Bu bana yakışmamıştı, biliyordum. Bir daha da asla tekrarlanmayacaktı.

Zeki biriydim. Bu olayı lehime çevirmenin yolunu da bulmuştum bile. Eris'e bir yandan yaklaşırken, bir yandan da blogumla hiç olmadığım biri gibi davranacaktım. Evet, ondan çok hoşlanıyordum fakat her halükarda blogum en önemlisiydi. Onun güvenliği için herkesi yıkabilirdim. Benden asla şüphelenmeyecekti. Okuldaki herkes ilişkimizi öğrendiğinde ise kimse beni o konuma koymayacaktı.

Bilgisayarım açılmıştı. Moduma uygun, keyifli bir müzik listesini oynattıktan sonra görüntülü konuşmak için perşembe sabahından beri görüşmediğim Koray'ı aradım. Klasik hatır sorma faslından sonra ona son zamanlarda başımdan geçenleri anlattım. Yürüyüş yolunda bana çarpan, psikopat denebilecek kadar tuhaf çocuğun üvey kardeşim çıkması mesela. Eris'le geçirdiğimiz güzel akşam ve elbette aramızda başlayan yeni ilişki. Onun artık erkek arkadaşım olduğunu duyduğunda geçirdiği şok yüzünden okunuyordu.

"Abi, ben diyorum işte. Sen bile sevgili yapmışsın, ben ise..."

"Sevgili yapmak mı?" diye çığırarak sözünü kestim. "Bu deyim hangi yüzyıldan kalmış acaba? Onu geçtim, sen bile sevgili yapmışsın diyerek kalbimi kırdın, bilgin olsun."

"Yalan mı kızım," diyerek savundu kendini. "En son ne zaman sevgilin olmuştu senin? Ilkokul beşinci sınıfta mı? Hatırladığım kadarıyla o yıl çıktığın inekten sonra bir daha kimseye yanaşmadın. Başkaları oldu da haberim mi olmadı?" Haklıydı, malesef ki.

Furkan mıydı neydi adı. Sınıfın ineği. Kimse ona yaklaşmazdı. Ödev teslim günlerinde başı sıkışıp onun yardım çekicini çekenler haricinde tabii. Çok yalnızdı. Ben ona acıyanlardandım. Bir gün sosyal bilgiler dersinde sırama fırlattığı küçük not kağıdıyla benden hoşlandığını ve kız arkadaşı olmamı çok istediğini yazmıştı. Bir ona bakmıştım, bir kağıda. Bir ona, bir kağıda. Acıma duygusu baskın gelmişti ve kabul etmiştim. Evet, o zamanlar acıma duygusuna sahiptim. Ne zaman Furkan özgüven dolup taşınca ineklikten havalılığa terfi etti; o zaman acıma duygumu kaybettim. Beni terk etmiş olması oldukça acınası duruma düşmemi sağlıyordu. Hatırladıkça ürperiyordum. Altıncı sınıfta blogumu açtım. Yedi, sekiz, dokuz, on ve şu anda okumakta olduğum on birinci sınıfta da devam ettirdim blog meselesini. Takdir edilesi bir azimdi bu.

ANONIM BLOGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin