10. Bölüm

13.9K 1.3K 205
                                    

'Evet, eminim eğlenceli olacaktır,' diye söylendim içimden. Kaç yıllık emeğimin yok oluşunu izlerken gerçekten çok eğlenecektim!

Yapılacak bir şey ararken beynim işlevini yitirmeye başlamıştı. Ben düşünmeye çalışırken Yusuf hala konuşuyordu.

"Yarın okulda Ateş ile konuşacağım, reddedeceğini sanmıyorum. Zaten parti de çarşamba günü. Her şeyi ayarlamak için yeterli vaktimiz var. Blog sahibinin kimliğini açığa çıkaracak olan arkadaşım partiye gelecek. Çarşamba günü, herkesin önünde ismini açıkladığımızda olacakları o kadar merak ediyorum ki!"

"Iyi şanslar," demekle yetindim. Bu esnada alabileceğim bir önlem olmalı diye düşünüyordum. Her zaman bir kurtuluş olurdu.

Şehrimizin trafiğinde geçen yarım saatin ardından, Yusuf beni evin önünde bıraktı.

"Yalnız kalmaktan korkuyorsan, kalabilirim," demeyi de ihmal etmedi. Bir o eksikti zaten.

"Hayır, teşekkürler. Eğer korkarsam Koraylara giderim."

"Koraylar?"

"En yakın arkadaşım. Aile dostumuz, kafa yorma," dedikten sonra el salladım. "Görüşürüz."

Arabadan inip Yusuf'un seslenmelerini duymazlıktan geldim ve çantamdan anahtarımı çıkardım. Eve girdikten sonra alışkın olduğum sessizlik eşliğinde odama çıktım. Çantalarımı boşalttım, kısa bir duş aldım ve kurulandıktan sonra pijamalarımı giydim.

Kulaklıklarımı taktıktan sonra yatağıma uzandım. Sakinleşmeye ihtiyacım vardı, aynı zamanda düşünmeye de.

Çarşambaya kadar vaktim vardı. Ne yapacaktım? O partide Eris ile birlikte en güzel anlarımı geçirmeyi planlarken, artık partinin benim sonum olacağından emindim.

Bu konuyu dert etmeyi erteleyecektim çünkü kafam gerçekten dağınıktı. Dizüstü bilgisayarımı kucağıma aldım ve bloguma giriş yaptım. Yeni mesajlara göz gezdirdim, gereksiz olanları sildim ve bazılarını yanıtladım. Güncelliğimi koruyabilmek için birkaç kişi hakkında dedikodu yazısı girdim ve yönetici panelini yeniden açtım.

Telefonumdan gelen o tanıdık zil sesi ile dizüstü bilgisayarımın kapağını kapatıp yataktan kalktım.

Radioactive.

"Efendim Koray?"

"Kapıyı aç."

"Ha?"

"Kapı diyorum, aç işte."

Koray'ın bu tür davranışları beni hep güldürürdü. Kapı zilini kullanmak veya kapı tokmağını vurmak yerine telefonla aramak ona has bir hareketti.

Telefonu kapatıp yatağa attıktan sonra koşar adımlarla aşağı indim. Kapıyı açar açmaz yere bir adet sırıtan Koray düştü. Kapıyı açmamı söyledikten sonra kapıya dayanmaması gerektiğini bilmiyordu sanırım.

"Kızım ne yapıyorsun ya!" dedikten sonra silkelenerek ayağa kalktı. Bazen bu çocuğun aklından ciddi amlamda şüphe ediyordum. Sanki ona kapıya yaslan diyen bendim!

"Sen de doğru dursaydın," diyerek ellerimi belime koydum.

"Neyse," dedi ve ayakkabılarını çıkarıp bir kenara attı. "Annem sağ salim gelip gelmediğinden emin olmamı istedi. Benim de canım sıkılmıştı zaten."

"Iyi yaptın. Film gecesini de şimdi yapalım o zaman. Gece kalsana," diye önerdim.

"Dur anneme mesaj atayım," dedikten sonra telefonunu çıkardı ve parmaklarını ekranda gezdirdi. Mesajın gönderildiğini bildiren bip sesinin ardından telefonu tekrar cebine koydu. "Yalnız bende yeni film falan yok. Sende var mı izlemediğimiz bir şeyler?"

ANONIM BLOGDove le storie prendono vita. Scoprilo ora