6. Bölüm

23K 1.7K 859
                                    

"T-tabii. Konuşabiliriz," eğer bahsettiği konuşma blogum hakkındaysa kekeleyerek kendimi elevermiş olabilirdiim. Olabilmek de değil, kesinlikle yakalanmıştım.

Fazla koşmuştu bu yüzden yavaşlayıp soluklandı. Eliyle ensesini kaşırken bir yandan da yere bakıyordu. Birbirimizin adımlarına eşlik ederek okula doğru yürümeye başladık.

"Bade, şu parti işini biliyorsun. Çoğu sorumluluk benim sırtımda ve sanırım biraz yardım almam hiç de fena olmaz. Düşünüyordum da," konuşmanın buraya kadarki gidişatı ve sevimli mimikleri endişelerimi yok etmek için yeterliydi. "Müzik işini en kısa zamanda tamamlamam gerekiyor; seçim konusunda katkıda bulunmak ister misin?"

Ah, şaka mı? 

"Seninle müzik dinlemek benim için bir onur olurdu, Eris Gören!" diye haykırmak istesem de yapmadım, hepimizin bir itibarı var neticesinde.

"Olur, yani, evet, elbette. İsterim," heyecanlandığımda eş gruptan sözcükleri bir arada kullanmak benim olayımdı.

Yüzünde geniş ve her zamanki gibi 'tek taraflı, asimetrik' bir gülümseme belirirken, elleri cebinde olarak adımlarıma uymaya devam ediyordu.

"Öyleyse, bugün okul çıkışı nasıl olur? Uygun musun?"

"Benim için fark etmez, uygunum," o çağıracaktı, ben uygun olmayacaktım. Hayır, hayır öyle bir lüksüm yoktu. 

"O zaman harika. Son zil çaldığında beni sınıfında bekle."

"Beklerim," ben onun gözlerine kilitlenmiş vaziyette, bekleyeceğime dair güvence verip kendimi okul çıkışı için değil de, bir ömür boyu bekleyecek olmama inandırırken; o, adımlarını hızlandırarak birkaç metre ileride, elinde futbol topuyla bekleyen bir arkadaşının yanına gitti. 

Okul bahçesine girmiş olduğumuzu o an fark ettim. Hani olurdu ya, bir noktaya odaklandığınızda diğer her yer bulanıklaşırdı. Eris odak noktamdı; zaman ve mekan ise söndürülmüş ateşten yükselen bir is kadar bulanık.

Ateş demişken, merdivenlerden koşarak inen çocuk tam da ona benziyordu. Elindeki telefona bakarak Eris'in yanına gitti, omzunu dürttü ve kendisine dönmesini sağladı. Daha dikkatli baktığımda onun Ateş olduğunu fark ettim. Ve telefonda Eris'e gösterdiği şeyin ne olduğunu bildiğimden de emindim.

Dudaklarını okumaya çalıştım ve konuşmalarının birkaç cümlesini anlayabildim.

"Eris, Eris! Şuna bak."

"O ne?"

"Oku da gör," hararetle konuşan Ateş, elindeki telefonu Eris'e uzattı ve birkaç saniye içinde Eris'in yüzünde oluşan ifade değişikliğini seyrettim. Ona bunu yapmaya gönlüm razı gelmese de, blog her şeyden önce gelirdi. 

Ben çaktırmadan Eris'in yüzünü izlerken, Ateş konuşmaya devam etti.

"Bak, ne dersen de. İzlendiğimize eminim. Konuşmalarımız dinleniyor olmalı. Daha geçen gün senin hakkında hiçbir şey yazmadığını konuşuyorduk. Hatırla-"

"Yeter," Ateş'in sözlerini aniden kesen, Eris'in kızgınlığı olmuştu. Her ne kadar sinirlendiğini belli etmemeye çalışsa da öyleydi. Ateş biraz daha konuşursa, kulaklarından duman çıkacağına bahse girerdim.

Konuşmasına devam ederken, sakin olmaya çalışıyordu. "Bu benim de hoşuma gitmiyor fakat önüne geçebileceğimiz bir durum değil, Ateş. Sen uğraşılan ilk kişi değilsin. Ben hiç değilim. Daha önce de çok kişi hakkında yazılar yazdı ve bundan sonra da yazacaktır. Umursamanın alemi yok. Ben kafama takmıyorum, sen de öyle yap," bu önerisi üzerine çantasının kayışına elini geçirdi ve arkasında şaşkın bir Ateş bırakarak merdivenlerden çıkmaya başladı. Umursadığını biliyordum. Ama o, insanlara bunu göstermemekte kararlıydı.

ANONIM BLOGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin