P~16

366 35 2
                                    

Cevat'ı sinir etme cümlelerim yarıda kesilmişti çünkü gördüğüm manzara karşısında adeta donup kalmıştım. Kaldırımda korkak gözlerle bize bakan genç bir kızı, ardından da kendisini aniden gelen arabanın önüne atışını görmüştüm.

Bu sefer uçurum kenarından kurtardığımız Hira kadar şansımız getirmemişti ne yazık ki.

Digital Daggers - The Devil With In

Etrafta bağıran insanların, az sonra gelecek olan polis arabalarının, ambulansın sesini duyar gibi olmuştum. Cevat'ın öğrettiği buydu işte, geleceği görmeye çalışmak. Bütün bunlar basit şeylerdi sadece. Detay bile sayılamazdı. Biraz ilerisini görmeye çalışmıştım fakat hava gibi puslu ve karanlıktı. Zamanı, takvimi unutmuştum.. aydınlık ya da karanlık mıydı hava? İnsanlar yardım etmeye çalışıyor muydu yoksa tepkisiz ve umursamazca geçiyorlar mıydı yanından?! Hangi ay, hangi gündü? Belki de on üç Kasım sabahıydı. Ne kadar da benziyordu oysa ki o güne. Tek fark vardı arada; o da Mine isteyerek atlamamıştı o arabanın önüne. Belki o kız da isteyerek atlamamıştı, muhtemelen de öyleydi.

"Alis?!"

Derin bir nefes alarak Cevat'a baktım. Zihnimde kurduğum onca cümle ve sorunun çok ama çok kısa zamanda, şimşek gibi geçtiğini farketmiştim. Çözmeye çalışacağımız olay yerini ve kurbanı anlatmaya çalışmıştım fakat içinde olduğum durumda imkansızdı. Sadece bir cümle bile bu kadar uzun gelmişti bana. Dikkatle baktığı gözlerimi kapama isteği vardı içimde sanki ben itmiştim onu arabanın önüne.

Tahmin edilmesi zor olmayan bağırışlar kopunca Cevat'ın bakışları geriye döndü ve olayı anladığı gibi koştu oraya. Sarhoş adımlarla peşinden ilerlerken çevreye alınmıştı ve o çember git gide büyüyordu. İnsanları ayırarak geçerken koştuğumu farketmiştim fakat boşlukta adımlıyordum sanki.

Ambulansı arayan Cevat'ı durdurmaya çalışıyordular. "Biz aradık ambulansı.." inanmazdı kimseye hele ki bir can söz konusuysa. Sanki bir tek o yardım edebilecekmiş gibi hissediyordu Cevat. Kızın yanına çökerken dizlerimin üzerine oturdum. Mine'yi doğru düzgün görememiştim bile.

Katil bilerek mi yapmıştı bunu bana? Düşünmem saçmaydı çünkü beni tanımıyordu bile. Nabzına baktım, sessizliğe doğru azalıyordu atışları. Ağzının kenarlarından akan kan yüzünden öksürdü ve çaresiz bakışlarla bize baktı. Cevat ensesinden tutarak hafif yukarıya kaldırmış ve onu çağıran ölüme teslim etmek istemiyordu inatla.

Bir şey söylemeye çalıştığını farkettim. Yapacağım bir şey yoktu, sadece seyirci kalmaktan başka.

"Gerek yok, hiçbir şey söylemene gerek yok."

Yalan konuştuğunu hissetmiştim ilk kez o gün Cevat'ın. Gözlerine baktım sessizce. Her ne kadar söyleyeceği tek bir kelime için yalvarsa da dışarıdan soğukluğunu koruyordu cam gibi keskin mavi gözleri. Kimliğini bile bilmediğimiz kız, hafif doğrularak tek eliyle Cevat'ın ceketinden yapıştı sıkıca.

"Şş, sakin ol acıtmayacak."

Onu sakinleştirmeye çalışan Cevat da kesmişti umudu onun gibi. Fakat korktuğu ölüm değildi çünkü bir katilin yanında yeteri kadar yaşayıp da hissederek kaybetmişti o korkuyu.

Ambulans seslerinin ardından konuşmalarını duymuştum. "Lütfen, çekilin," korku dolu gözlerle etrafa baktım, insan kalabalığına. Herkes seyirciydi ve tahminimce gün boyu etkileyecekti bu olay onları. Ertesi sabahsa devam edeceklerdi hayatlarına ilgisizce.

Pırlanta ✓Where stories live. Discover now