Koparılmış Kalpler (+18)

By iremburcuboza

254K 87.9K 22K

Hediye almayı sever misiniz? Peki ya aldığınız hediye kutularının içinden eski sevgililerinize ait kalpler çı... More

Bilgilendirme
Koparılmış Kalpler Prolog (+18)
Koparılmış Kalpler 1
Koparılmış Kalpler 2
Koparılmış Kalpler 3
Koparılmış Kalpler 4
Koparılmış Kalpler 5
Koparılmış Kalpler 6
Koparılmış Kalpler 7
Koparılmış Kalpler 8
Koparılmış Kalpler 9
Koparılmış Kalpler 10
Koparılmış Kalpler 11
Koparılmış Kalpler 12
Koparılmış Kalpler 13
Koparılmış Kalpler 14
Koparılmış Kalpler 15
Koparılmış Kalpler 16
Koparılmış Kalpler 17
Koparılmış Kalpler 18
Koparılmış Kalpler 20
Koparılmış Kalpler 21
Koparılmış Kalpler 22
Koparılmış Kalpler 23
Koparılmış Kalpler 24
Katil Özel Bölüm +18
Koparılmış Kalpler 25
Koparılmış Kalpler 26
Koparılmış Kalpler 27
Koparılmış Kalpler 28
Koparılmış Kalpler 29
Katil Özel Bölüm 2 (+18)
Koparılmış Kalpler 30
Koparılmış Kalpler 31
Koparılmış Kalpler 32
Koparılmış Kalpler 33
Koparılmış Kalpler 34
Koparılmış Kalpler 35
Koparılmış Kalpler 36
Koparılmış Kalpler 37
Soru
Koparılmış Kalpler 38
Koparılmış Kalpler 39
Koparılmış Kalpler 40
Koparılmış Kalpler 41
Koparılmış Kalpler 42
Koparılmış Kalpler 43
Koparılmış Kalpler 44
Katil Özel Bölüm 3 (+18)
Koparılmış Kalpler 45
Koparılmış Kalpler 46
Koparılmış Kalpler 47
Koparılmış Kalpler 48
Koparılmış Kalpler 49
Koparılmış Kalpler 50
Koparılmış Kalpler 51
Koparılmış Kalpler 52
Koparılmış Kalpler 53
Koparılmış Kalpler 54
Koparılmış Kalpler 55
Koparılmış Kalpler FİNAL
Katil Özel Bölüm FİNAL
Duyuru
Kelimelerin Sırrı Prolog
Kelimelerin Sırrı 1.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 2.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 3.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 4.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 5.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 6.Bölüm
Katil Özel Bölüm 1 (+18)
Kelimelerin Sırrı 7.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 8. Bölüm
Kelimelerin Sırrı 9.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 10. Bölüm
Kelimelerin Sırrı 11.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 12.Bölüm
Katil Özel Bölüm 2 (+18)
Kelimelerin Sırrı 13.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 14.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 15.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 16.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 17.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 18.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 19.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 20.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 21.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 22.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 23.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 24.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 25.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 26.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 27.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 28.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 29.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 30.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 31.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 32.bölüm
Kelimelerin Sırrı 33.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 34.Bölüm
Katil Özel Bölüm 3 (+18)
Kelimelerin Sırrı 35.Bölüm

Koparılmış Kalpler 19

4K 1.4K 284
By iremburcuboza

Medyada şarkınız hazır, iyi okumalar 💐

Savaş;

Empati yoksunu insanı kimse sevmez diye düşünülür. Sağlıklı ilişkilerde olmazsa olmazlardan biridir empati. Çocukluğumdan beri kendimi annemin yerine koyup düşünmeme sebep olan o üç hece...

Büyüdükçe fazla empatinin de zararlı olduğunu anladığımdaysa, artık çok geçti. Kendimi insanların yerine koya koya, benliğimi unutmuştum. Gerçekte nasıl biri olduğumu, nelerden hoşlandığımı... Sadece başkaları için yaşıyordum, sevdiklerim için...
Onların yapmama istediği şeyleri sorgusuz sualsiz yapıyor, bana yasakladıkları davranışlardan kaçınıyordum. Bir robot gibi. Beni nasıl programladıysa annem öyle yaşıyordum.

İki senedir bunu yapmayı bırakmıştım neyse ki. Yıprananın, hep kendim olduğunu fark edince, bunun zararlı olduğunu görebilmiştim nihayet. Bu iki sene ömrümde çığır açan bir dönem olmuştu. Kendimi tanımaya başlamıştım. Mutluluğu tatmaya...
İşte o zaman keşke bunu daha önce yapsaydım diyerek pişman oldum. Keşke anneme daha önce karşı çıkabilseydim. Hayır, diyebilseydim. Hayır anne böyle davranıyor oluşum beni babam gibi yapmaz, ben bambaşka bir bireyim diyebilseydim.

Şimdi karşımdaki kadında görüyordum bu hallerimi. Başkaları uğruna kendini harcıyordu. maçBu kadın ne zaman farkına varacaktı acaba? Tanımadığı insanların ne hissettiğini düşünmeyi bırakıp, ne zaman kendi hislerine yönelecekti?

Karşımdaki kadının mahcubiyeti sinirime dokunuyordu. Eski halimi hatırlatmıştı bana. Tamamen benim hatam olan bir şeyden, benim kararımdan kendine pay çıkarıp, kendini suçluyordu. Yanağından süzülen yaşı silerken derin bir iç çekip, gözlerimi gözlerine diktim.

"Bak bu durumdan sen sorumlu falan değilsin. Pelin'le zaten sorunlarımız vardı, o öpücük sebebiyle ayrılmadık yani. Aptalca bir hata için kendini suçlamaktan vazgeç."

Sesim beklediğimden daha sert çıkmış olacak ki, karşımda öfkeli bakışları buldum.

"Sizin ilişkinizin iyi ya da kötü gitmesi umurumda değil. O aptalca hata diye bahsettiğin şeyden ben de sorumluyum. Senin için basit görünebilir tabii, erkek zihniyetiyle yaklaştığın için olaya ama benim için öyle değil. Ne olursa olsun bir kadına bunu yaşatmamalıydım. Seni itip tokatlamadığım için pişmanım ben. İlişkinizi bitirdiğim için değil!" diyerek ayaklandı ve elimdeki boş fincanı da alıp içeri girdi. Ardından sadece bakmakla yetinmiştim. Lafları bir güzel ağzıma tıkmıştı çünkü.

Cebimden telefonu çıkarıp saate baktığımda, henüz on buçuğa geldiğini görmem canımı sıktı. Onca saat ne yapacaktım ki burada?

101 oynamaya karar verdiğimde ekranda kızıl sultan yazısı eşliğinde telefon çalmaya başladı. Bu kadınların özel güçleri falan mı vardı da, bu anları kollayıp yakalıyorlardı? Ne güzel oyun oynamaya karar vermişken, ona laf anlatmam gerekecekti şimdi. İsteksizce de olsa aramayı yanıtladım.

"Alo anne, bir şey mi oldu?"

"Bir şeyler olmuş Savaş, senin anlatmanı bekliyorum ben de."

Pelin'i duymuştu demek. Zaten tahmin ettiğim için oflayarak yanıtladım.

"En mantıklısı buydu anne, bitmesi gerekiyordu."

"Sana yazıklar olsun, ben böyle bir evlat mı yetiştirdim yani? Nişanlını, evlenecek olduğun kadını nasıl yarı yolda bırakırsın sen? Hayal kırıklığına uğradım Savaş, ben her yerde çok duygusal bir oğlum var, karıncayı bile incitmez o, diye bahsederken senin yediğin haltlara bak!"

Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Evet, böyle bir evlat yetiştirdin, neden gurur duymuyorsun? Oğlunun da bir birey olabildiğini, kendi kararları, duyguları olabileceğini neden kabullenemiyorsun?! Diye bağırmak geliyordu içimden. Oysa yapamadım. O aramızdaki görünmez saygı kalkanını yıkamadım.

"Offf anne kalbini kırmayı istemiyorum, abartma lütfen."

Giderek artan gerginliğimin beni ele geçirmesini önlemeye çabalıyordum. Yanlış bir şey söylememek için dudaklarımı birbirine bastırmış, bacağımı ritmik bir şekilde sallarken annem alttan alacağına söylenmeye devam etti.

"Bak Savaş, bu zamana kadar çok iyi bir evlat oldun bana. Her zaman benim mutluluğumu kendinden daha çok umursadın. Şimdi sıra bende, yarın öğlen Pelin'i kahveye sana davet ettim. Bir oturun, sakin sakin konuşun oğlum. Anlaşamazsanız da kötü bitmesin bu ilişki."

Benim mutluluğumu düşünüp Pelin'i davet etmiş. Pelin'i! Bu yaptığını bana iyilik olarak görmesi ne saçma. Kendince doğru olanı yaptığını düşünüyor anlaşılan. Ah benim anlayışlı annem(!)...

Bunca sene yalnızca birbirimize sahiptik şu hayatta. Beni tek başına büyütmüş, hem anne hem baba olmuştu. Şu an bu halimde annemin emeği büyüktü tabii. Babamı kaybettiğimizde henüz on iki yaşımda bile değildim ve birden büyümüştüm. Bir gecede, bir telefonla. Annem hiçbir zaman artık evin erkeği sensin diye bana sorumluluk yüklemese de, onu omuzlarımda taşıdım hep. Hiç eğmedim annemin başını yere, ne derse yaptım. Nasıl olmamı isterse öyle oldum. Hep uysal bir çocuktum o öyle istiyor diye. Aman üzülmesin diye, ne demem gerektiğini bile ona sordum.

Şu hayatta anneme karşı tek isyanım polis olmak konusunda oldu sanırım. Bir tek o zaman karşı geldim ona ve babamın katilini bulamadığımda kaçtım. Kendimden kaçtım. Koskoca yabancı bir şehire, yabancı bir ülkeye.

Kendimden kaçarken bir başka ben keşfettim. Daha kendine güvenen, kimseyi umursamayan bir ben. Bu benliği öyle benimsedim ki, anneme döndüğümde eskisi gibi olamamaya başladım belki de. İstemeden de olsa onu kırmaya... Öfkeli davranıp, bir kez daha onu kırmamak için ben alttan almalıydım bu sefer. Tıpkı eskiden olduğu gibi.

"Savaş orada mısın? Yarın görüşeceksin değil mi kızla? Öğlen saat on ikide."

İstemeyerek de olsa iç çekip cevapladım.

"Tamam, yarın görüşürüz."
Telefonu kapattığımda daha fazla burada kalamayacağımı anlamıştım. Kafamı dağıtmam gerekiyordu ve bu sefer alkol yerine işi tercih edecektim. Burhan'ı arayıp yerimi ona devrettim ve merkeze gittim.

Kanıt dosyalarının olduğu klasörü alıp açtığımda ağrıyan başıma rağmen, dosyalarda hızla gezindi gözlerim.
İlk kurbanın evinde bulduğumuz telefon fos çıkmıştı. Hiçbir yabancı arama yoktu telefonda. Olanları da çağırıp sorguya çekmiş ve eli boş dönmüştük.

Diğer maktulün dosyasına göz attım bu sefer de. Belki gözümden kaçan bir şey olmuştur umuduyla. Onda da tırnak altı dokusundan DNA bulacağımızı ummuştuk ama yine yanılmıştık. Tırnak altındaki doku kurbanın kendisine ait çıkmıştı. Adamın fotoğraflarına baktım tekrar. Katille mücadele ettiğini düşünmüştük, en azından içlerinden biri ona karşı koymuş olmalı diye düşünüyordum. Hiç mi kendilerini savunamıyordu bu adamlar, hiç mi kavgaya girmemişlerdi gençliklerinde?

Elimde yine bir delil yoktu, herhangi bir ipucu bile yoktu. Söverek kapattığım dosyayı fırlattım ve ayağa kalktım.

En iyisi Selma'nın yanına gitmekti. Yeni kanıtlar incelenmek üzere ondaydı. Belki bir şey bulmuştur diye umutlanıp yola çıktım.

Adli tıp merkezine geldiğimde etraft kimse yoktu. Buna alışıktım. Burası nadiren kalabalık oluyordu. Bir günde birden fazla cinayet dosyası gelmiyordu. Gelse de kurbanlar aynı anda bulunmuyordu.

Florasanın aydınlattığı koridorları hızlı hızlı geçip adli tabibin ofisine yöneldim. Selma odasında değildi, hemen yan taraftaki kapıya yönelip otopsi odasına girdim. Tam da tahmin ettiğim gibi. Mikroskobun başında eğilmiş, pür dikkat bir şeyleri inceliyordu. Kim bilir yine ne buldu, diye düşünüp seslendiğimde sıçrayarak bana döndü.

"Nerelere daldın öyle?"

"Savaş başkomiserim, gelmeden önce kapı tıklatmak gibi alışkanlıklar edinmeye başlamalısınız. Ödüm koptu." diyerek ürkek bakışlarını benden çekip yanındaki kağıtlara yöneltti. Kalemle hızlıca bir şeyler yazıp tekrar bana döndüğünde gülümsüyordu. Selma gülümsüyorsa bir şey yakalamış demekti, sonunda!

"Ne buldun?" diyerek büyük adımlarla hemen yanına gittim.

"Bir erkeğe ait ayak izi, 43 numara kauçuk tabanlı bir bot. İzler henüz yeni olduğu için katile ait olduğunu düşünüyorum."

"Ayakkabı numarasından katili yakalamamı beklemiyorsun herhalde?" diyerek hayal kırıklığıyla arkamı döndüm. Bir daha umutlanmak yoktu çünkü sonucu hüsran olunca gerilmeye başlıyordum.

"En azından elimizde bir ipucu daha oldu. Mobese kameralarına yakalanan siluetten de yola çıkarsak katilin 1,80'li boylarda ve seksen kilo civarında olduğunu düşünüyorum."

"Tamam Burhan'a söyleyeyim de şehirdeki tüm 1,80 boyunda, bu kilolarda, 43 numara ayakkabı giyen adamları toplasın o zaman. Harikasın, katili yakaladık Selma."

Ellerimle alkış yaparken düşen yüzü, fazla ileri gittiğimi düşündürdü. Alkışı kesip gözlerimi kapattım ve içimden hızlıca ona kadar sayıp tekrar açtım. Yok yere sinirlenip, bunu kadına yansıtmam gerçekten doğru değildi. Bu saatlere kadar çalışıyordu, ben de gelmiş bulduğu şeyleri beğenmiyordum.

Ellerini göğsünde birleştirmiş bana bakıyordu. Bu hareketim haklı olarak onu kızdırmıştı belli ki.

"Üzgünüm, doğru bir tavır değildi. Sen de işini yapıyorsun sonuçta. Teşekkür ederim, başka bir ipucu var mı?"

Gözlerini devirip elimdeki dosyayı aldı ve içeri seslendi.

"Oktay, neşterin inceleme raporunu getirir misin?" diyerek tekrar bana döndü.

"Kumaş parçalarından sadece Pınar'a ait DNA kalıntılarına rastladık. Zaten olay yerinde bir ize rastlamamıştık. Parmak izi bırakmamak için eldivenlerini bir an bile elinden çıkartmamış sanırım. İşin tuhaf yanı herhangi bir saç teli falan da yok."

'Adam kel mi acaba?' diye içimden geçirirken diğer odanın kapısı açıldı ve Oktay dağılmış siyah saçlarını düzeltmeye çalışarak yanımıza geldi.

"Merhaba Savaş başkomiserim, yorgun görünüyorsunuz."

"Hem de çok yorgunum Oktay, şu katili bir yakalasam yıllık izne falan ayrılacağım, anca toparlarım."

Anlayışla başını sallayıp elindeki kağıdı uzattı. Üç kişiden DNA kalıntılarına rastlanmıştı. İkisi zaten öldürülen kişilerle eşleşmiş, diğeriyse Pınar'a aitti.

Adam neşterin üzerindeki DNA izlerini silme gereğinde bile bulunmamıştı, sanki yaptıklarını gururla bize göstermek istermiş gibi. Bunları da bu bıçakla öldürdüm, bak bu da ispatı dermiş gibi!

Ben dosyayı incelerken Oktay da kısaca bulduklarını, daha doğrusu bulamadıklarını aktardı. Bu durum onu da rahatsız etmiş görünüyordu. Haklıydı da, onca uğraş sonucu katilden bir iz bulamamıştı yine.

Hiçbir sonuç almadığım dosyayı karşımdaki adamın eline tutuşturup teşekkür ettim ve oradan ayrıldım. Kaldıkça gerilecektim, orada biraz daha o havayı soludukça birine patlayacaktım çünkü.

Artık tahammülüm kalmamıştı. Böylesine dikkatli olamazdı kimse. En azından bir ufak iz bıraksaydı ardında, bir adım bile olsa yaklaştığımızı düşünseydim rahatlayacaktım. Oysa elimizde iki kurban vardı ve biz bir arpa boyu yol ilerleyememiştik.

Dışarı çıkıp arabaya yöneldiğimde ellerimin titrediğini fark ettim. Belki de açlıktandı, en son ne yediğimi, ne zaman yediğimi bile hatırlamadığımı görünce karşıdaki seyyar kokoreççide aldım soluğu. Bol acılı ekmek arasını mideye indirdiğimde biraz daha iyi hissediyordum. Aç ayı oynamaz diye boşa dememişler sonuçta. Karnım doyunca, diğer bir ihtiyacım uyarı sinyallerini yaktı. Neredeyse ağzım ikiye ayrılacaktı esnerken. Bir iç çekip arabaya atladım ve eve doğru yola koyuldum.
Saat gece yarısını çoktan geçmişti ben eve vardığımda.

Eve girip Burhan'a yarın öğleden sonra Pınar ile konuşmaya gideceğimizi, sabah merkeze uğramayacağımı söyledim ve üzerimdeki kıyafetleri bile çıkartmadan kendimi yatağa attım. Duş bile alamayacak kadar yorgun hissediyordum. Ölümün üzerime sinmiş kokusunu umursamadan uykuya daldım.
***

Beynimin içinde ötmeye başlayan seslerin, telefonun alarmından geldiğini fark etmem epey uzun sürmüştü. Önce bu sesleri
rüyamda duyduğumu düşündüm. Sonra nerede olduğumu sorguladım. Gözümü aralayıp etrafa bakınınca gerçeklik giderek anlam kazanmaya başladı. Başımı hafifçe kaldırıp telefondaki alarmı kapattığım gibi yastığa geri bıraktım. Bu sefer de çalar saatin alarmı başlayınca bir küfür savurup diğer taraftaki komodine yöneldim. Onu da kapattığımda yastığı başımın üstüne kapatıp tekrar uykuya dalmaya çalışıyordum. Tabii ne mümkün...

Beş dakika geçince telefondaki diğer alarm da beynimde bağırmaya başladı ve küfrederek başımdaki yastığı fırlattım.

Telefondaki tüm alarmları iptal ettiğimde gözüm saate takılmıştı. 10:30, yani yarım saat daha uyuyup duşa girebilirdim Pelin gelmeden. Tekrar uykuya daldım, bu kadar uğraşa rağmen uykum açılmamıştı bile.

Bol kovalamacı rüyalarımı bölen bu sefer de kapı zili oldu. Söylenerek başımı yastıktan çektim ve yataktan sürünerek kopmaya çalıştım.

Kapıyı açtığında Pelin karşımda çatık kaşlarla bana bakıyordu. Üzerinde ne mavisi olduğunu bilmediğim dapdaracık mini bir elbise, ayağında topuklular ve kaç saat harcadığını tahmin bile edemeyeceğim güzel bir makyajla jilet gibi görünüyordu. Kendi üstüme bakıp dünden kalan kıyafetler ve uykulu gözlerle kapıda olduğumu fark ettim.

Pelin'i içeri davet ederken, acaba kaç saat harcıyor bu hale gelmek için, diye sorguluyordum.

Kıvırtarak içeri girdi, parkede yankılanan topuklu ayakkabılarını çıkartmamıştı bile. Koltuğun köşesine oturduğunda yüzüme hayretle baktı.

"Yeni uyanmış olmana inanamıyorum. En azından ben geliyorum diye bir duş alıp, şu saçlarını düzeltseydin." diyerek baştan aşağı memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle süzdü beni.

Omuz silkip "Uyuyakalmışım." dedim ve mutfağa doğru yöneldim. Amerikan mutfak olduğundan bakışları hâlâ üzerimdeydi. Mutfağın oturma odasıyla iç içe olmasından ilk kez bu kadar rahatsız olmuştum.

Kahvesini nasıl içtiğini bildiğimden, kahve demlenirken bir yandan cezvede süt ısıtıp, bir yandan da fincanın dibine tarçın döktüm. En son hepsini birleştirip, kendime de sade bir kahve koydum ve işkenceye başlamak üzere koltuğun diğer ucuna da ben oturdum.

Elindeki telefonu bırakıp fincana yöneldiğinde dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı.

"Kahvemi nasıl içtiğimi hâlâ hatırlamana şaşırdım."

"Henüz bunamadım Pelin. Sanki seneler sonra ilk kez karşılaşıyormuşuz gibi şaşırmana gerek yok." diyerek kahve fincanını sehpaya bıraktığımda, kaşlarının tekrar çatıldığını görmüştüm.

"Konuya giriyorum. Bade Anne çok ısrar etti, kıramadım o yüzden buradayım. Dün çok düşünme fırsatım oldu Savaş, yaptığın kabullenebileceğim bir davranış değil, hangi kadın nişanlısının bir başkasıyla öpüşmesini yok sayabilir ki?" Baktı benden yanıt gelmiyor, devam etti. "Her neyse düşündüm ve tek bir hatada senden vazgeçemeyecek kadar seni sevdiğimi fark ettim. Tabii tekrar devam edebilmemiz için bazı şartlarım olacak."

Dayanamayıp lafını böldüm.
"Pelin farkında mısın bilmiyorum ama seni ben davet etmedim. Şu an karşında oturuyor olmamın sebebi de af dilemek değil. Yaptığım hatanın farkındayım ama bizim ilişkimizi bitiren o öpücük değildi, sendin."

Yüzü şok geçiriyormuş gibi şekilden şekle girdi. Yükselen sesiyle bir kedi yavrusu gibi ciyaklamaya başladı.

"Ben miydim? Ne saçmalıyorsun sen Savaş? Bizim aramıza giren o kadındı!"

Oflayarak kahvemden bir yudum aldım ve başımı Pelin'in öfkeden kızarmaya başlamış yüzüne çevirdim.

"Bizim ilişkimiz senin yalanınla zaten uzatmalara girmişti. Hani şu iş toplantısına yalnız gidiyorum diyerek başka bir adamla döndüğün gün. Hatırladın mı?"

Gözlerini kaçırdı. Karşıya yönelttiği bakışları derin bir nefesle tekrar bana döndüğünde konuşmaya başladı.

"Bunu sana defalarca açıkladım Savaş, bu konuyu da atlatmıştık. Yoluna koymuştuk her şeyi, o kadın aramıza girene kadar her şey yolundaydı. Bunu biliyorsun."

"Pelin, bak haklısın tamam mı? Eşeklik ettim, sana bunları yaşatmamam gerekiyordu. O öpücük bir anlam ifade etmiyordu, olanlardan başkasını sorumlu tutmaktan vazgeçelim artık. Biz birbirimize olan sevgi ve saygıyı yitirdik. En önemlisi de güveni. Bunlar kolay kazanılacak şeyler değil, benim de bunun için çabalayacak vaktim ve isteğim yok. Annemin ricası üzerine senle konuşmayı kabul ettim çünkü en azından kendimi açıklamam gerektiğini düşündüm sana. Belli bir yaşanmışlığımız var, bunun hatırına birbirimizden nefret etmek yerine anlaşarak ayrılmamız daha doğru olur. Öyle değil mi?"

Çantasını koluna takıp sehpanın üzerindeki telefonunu eline alırken "Öyle, senin aklın belli ki karışmış. Ne kadar inkar etsen de kadınlar hisseder Savaş. Beni kaybettiğine pişman olup kapıma geldiğinde bunu hatırla." Ayağa kalktığında tekrar bana döndü.

"İstediğin gibi olsun, boşuna vakit kaybetmişim buraya gelerek. İş görüşmesine geç kalmak uğruna sana geldim, şu duyduklarıma bak."

Gözlerini devirip kapıya yöneldiğinde içimde tutamadığım soruyu sordum.

"Ne görüşmesi? İş hayatına uzun bir süre ara verdiğini sanıyorum."

"O sen varken ilişkimize öncelik verdiğim için aldığım bir karardı Savaş. Senin aksine ben bazı fedakarlıklarda bulundum bu ilişki için. Şimdi önümde bir engel yok ve Burak benimle görüşmeyi kabul etti. Mesleğime dönüyorum anlayacağın, olur da bir gün birileri dişlerini kırarsa bana gelmediğinden emin ol." diyerek kapıyı çarpıp beni koca evde yeni soru işaretlerimle baş başa bıraktı.

Burak'ın yanında çalışmaya başlayacaktı demek. 'Ne işler karıştırıyorsun Pelin sen yine?' diye mırıldanıp duşa girdim. Pelin aklımdan kolayca uçup gitmişti. Sarpasaran aşk hayatımdan daha önemli meselelerim vardı düşünmem gereken.
Pınar ile konuşmam gerekiyordu, hem de en kısa zamanda.

Panomda duyurmuştum ama okumayanlar için buraya da yazıyorum. İş bulamadığım için en azından KPSS'ye hazırlanmaya karar verdim bu süreçte. Bu da bölümler bu kadar sık gelemeyecek artık demek. Elimden geldiğince haftada bir bölüm ekleyeceğim ama, sizleri merakta bırakmak istemem.
O zaman bölüm kritiği gelsin 😊

Diğer bölümlerde kanıtların sonuçlarını merak etmişsinizdir belki diye bu bölümde değindim. Bir kaç delil buldular katille ilgili. Bunlar katili yakalamada işe yarar mı dersiniz?

Diğer konu da Pelin tabi ki. Bade anneye hepiniz kızdı biliyorum ama o da oğlunun bu yaptığı hatayı kabullenmesini ve konuşmasını istiyor haklı olarak.

Peki Pelin'in Burak ile çalışacak olmasına ne diyorsunuz? Bu ikili bir haltlar karıştırıyor gibi gelmeye başladı bana.

Yeni bölümde görüşmek üzere, yeni bölümden alıntılar ve duyurular için beni takip etmeyi unutmayın 😊

Continue Reading

You'll Also Like

3.3K 212 2
Anahtar serisi 1- Huceste Sıradan bir anahtar en fazla neye sebep olabilirdi? Peki ya bu anahtar sanıldığı gibi sıradan değilse ve herkes onun peşin...
KUZGUN By Filiz Puluç

Mystery / Thriller

654K 45.4K 20
Corvus geceleri, kendi doğrularına ters düşen suçluları avlayan, kendi yöntemleriyle kanıt toplayan, failleri polise teslim eden ve sonuca ulaştırdığ...
573K 21.8K 23
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
796 88 21
Kitap kapağı isteği için ilk bölüme bakabilirsiniz. (İSTEK ALIMI KAPALI!) Profilimdeki linke tıklayarak kitap kapağı tasarımlarıma ulaşabilirsiniz. ...