Salgın: Savaş

By IvanaTamburrino

166K 10K 905

Onlar etrafını sardığında tek bir seçim yapma hakkın olur. İnsanlığından vazgeçip kurtulmak mı, yoksa kim old... More

Bölüm 1: Uyanış
Bölüm 2: Savaş
Bölüm 3: Vurulma
Bölüm 4: Özgür
Bölüm 5: Fabrika
Bölüm 6: Dönüşüm
Bölüm 7: Kaçış
Bölüm 8: Yol
Bölüm 9: Lamalar
Bölüm 10: Çiftlik
Bölüm 11: İçerdeki
Bölüm 12: Çete
Bölüm 13: Boğuşma
Bölüm 14: Kurtarış
Bölüm 15: Araba
Bölüm 16: Kaçırılma
Bölüm 17: Mektup
Bölüm 18: Silahsız
Bölüm 19: Depo
Bölüm 20: Tutsak
Bölüm 21: Takas
Bölüm 22: İnatçı
Bölüm 23: Teklif
Bölüm 24: Arkadaş
Bölüm 25: Caner
Bölüm 26: Fare Kapanı
Bölüm 27: Yumruk
Bölüm 28: Çıkış
Bölüm 29: Yeniden Lamalar
Bölüm 30: Küçüğüm
Bölüm 31: Küçüğüm 2. Kısım
Bölüm 32: Ağlamak
Bölüm 33: Eski Dostlar
Bölüm 34: Takım
Bölüm 35: İyilik Meleği
Bölüm 36: Ölüm Makinesi
Bölüm 37: Karanlık Oda
Bölüm 38: İp
Bölüm 39: İsyan
Aslında bu bir bölümdü.
Bölüm 41: Isırık
Bölüm 42: Hem Barış, Hem Savaş
Bölüm 43: İzin
Bölüm 44: Sır
Bölüm 45: Alıştırma
Bölüm 46: Acımak
Bölüm 47: Affedememek
Bölüm 48: İnsan Alarmı
Bölüm 49: Sonun Başlangıcı
Bölüm 50: Final
Yaşıyorum

Bölüm 40: Seçimler

2.4K 153 25
By IvanaTamburrino

    Yazarın notu: Geri döndüm. Yani, en azından içimdeki kıpırtı döndü diyelim. Sanırım siz ona ilham diyordunuz. İşte.
       

----------

    Hepimiz odamızda isyan çıkmasını bekliyorduk. Bir hafta boyunca yemekler hariç insanların gözü önüne çıkmamaya özen gösterdik. Çünkü hala Bora'yı düşünen garip bakışlara maruz kalıyorduk. Bir kere Caner'e bakmaya gittim. Tıp öğrencisi olarak bildiğim şeyleri anlattım ve acısının azaldığını gördüm. İlginç bir şekilde buna sevinmiştim. Sonuçta, bizi korumak için bu hale düşmüştü. Sonra insanların garip bakışlarına aldırmadan odama döndüm. Salih'i hiç görmedim. Kimsenin onu cezalandırmadığını biliyordum. Bora yokken kimse cezalandıramazdı da. Ama belki de kendi kendisini cezalandırmıştı çünkü seçimlere bile gelmemişti. Berkay'ın bugün yemekte anlattığına göre Bora böyle durumlarda- yani kavga ve yaralamalarda, daha önce cinayet işlenmemiş- iki tarafı da dinler ve suçluyu belirleyerek birkaç hafta hapis cezası verirmiş. Daha doğrusu odalardan birine kapatırmış. Ama artık Bora yok. Ve ben isyan çıkmasının an meselesi olduğunu düşünüyordum. Şanslıydık ki, öyle bir şey olmadı. Depodaki insanlar her şeyin farkındaydılar ve kan dökülsün istemediler. Her şeyini kaybetmiş insanların daha fazla üzüntüye dayanamayacaklarına eminim. Aynı ilkokuldaki sınıf başkanı seçimleri gibi, Ozan, Turgut ve Kemal'in başkan olmasını isteyenler onların konuşmalarını dinledikten sonra el kaldırdılar ve Depo için yeni bir başkan seçildi. Kemal kendi konuşmasını yaparken kısa kesti. Dışarıdan bahsetti. Olanları bildiğinden, yaşadığından ve canı pahasına buradakileri koruyacağından. Küçüklerin ve bayanların önceliğinden de. Sıra Ozan'a geldiğinde pek de başarılı konuşamadı. Arkadaşı Bora'nın ölümü onu sarsmaya devam ediyordu. Kendini kürsüde bulunca bile titredi. Ondan önce orada ayakta duran kişi Bora'ydı. Üç aydır çok ölüm görmüştüm ama bu hastalıklı ve korkunç bir düşünce olsa da hiçbiri beni bu kadar rahatlatmamıştı. Güvende olmaya yakın bir duygu hissediyordum. Aylardır ilk defa. Ozan biraz kekeledikten sonra sıra belki de Bora kadar acımasız olduğuna inandığım Turgut'a gelmişti. Buradaki herkesi tanıdığını, buradakileri koruyacağına söz vermeyeceğini, zaten koruyor olduğunu söyledi. Onları bir başkasının kendisinden daha iyi tanıyıp anlayamayacağını da Kemal'in inadına belirtti. Onu dinleyenlere baktığımda kafasını onaylarca sallayan birkaç kişi gördüm. Kemal'i uzakta gördüğümdeyse sıkıldığını belli eden bir şekilde omuz silkti. Konuşma bitti. Oylar sayıldı.

    Kazanan Turgut oldu.

    Kemal'e oy veren 7 kişi vardı. Ben, Özgür, Alp, Elena, kendisi- evet kendine oy verdi- Sema abla ve Sema abla sayesinde eşi Cenk abi. Bizi çok seviyorlardı. En azından biz hariç birileri de vardı.

    Ozan üç oy aldı. Kendisi, eski arkadaşı Caner- onu suçlamadım- ve adı Emre olan uzun boylu genç bir çocuk. Seçimleri son anda yakaladığı belliydi, 18 yaşından küçük olanlar sayılmıyordu ve bu çocuk yaşını yeni doldurmuş gibiydi. Ozan hayalkırıklığı bile yaşamadı. Zaten kazanamayacağını biliyor olmalıydı.

    Turgut ise geri kalan ve reşit olan herkesin oyunu aldı, iki kişi hariç; Cemre ve Salih. Cemre oy vermemeyi seçti. Salih ise ortalıkta yoktu ama onun oyunu Kemal'e vereceğini biliyordum. Berkay'ın aksine, o çocuk onu kurtarmamıza rağmen hala Turgut'un tarafındaydı. Onunla birlikte Caner'in abisi olan Batuhan, Sezen abla, Aslan, Ferit abi, Kazım abi, Çiçek teyze, Ela abla, Mustafa amca, Seher abla, Cihan abi ve Can da Turgut'a oy vermişti. Turgut'la birlikte 13 kişi sayıldı ve bu sayı bizi neredeyse ikiye katladı. Bu insanlara düşmanlık duymadım, duyamazdım da. Birlikte yaşamak zorundaydık ve haklılardı. Ben de aylardır tanıdığım ve zaten önceki başkanla birlikte yönetimde bulunan birine o vermeyi tercih ederdim. Ama bu Kemal için üzülmeme engel değildi. Caner'in tekerlekli sandalyesinin yanında dikilirken, uzaktan Turgut'un Kemal'le el sıkıştığını gördüm ve bir şeylerin ters gitmemesini umdum. İnsanlar yavaş yavaş olayları unutacaktı, burada, aylaklardan uzakta, sonsuza kadar mutlu yaşayacaktık vs... Ama dertlerim burada bitmiyordu. Cemre bana uzaktan el salladı ve yanıma doğru yürüdü. Kafamı çevirdim ama kaçmama fırsat kalmamıştı. Gülümsedi. Karşılık vermedim.

    "Krem işe yaradı mı?" Kafamı salladım.

    "Evet, tekrar teşekkürler."

    "Seni iyi görmek güzel fakat Kemal'in seçilememesine üzüldüm." Elini dar siyah pantolonunun arka cebine attı.

    "Ben pek şaşırmadım." dedim, konuşmanın bitmesini her zamankinden fazla umuyordum çünkü Caner, ona revirden bulduğumuz tekerlekli sandalye ile yanımızda oturuyordu. Sırf seçimler için ayaklanmıştı ve konuştuğumuz şeyleri duyacaktı, bunu da istemiyordum.

    Cemre bir adım daha attı.

    "Teklifimi düşündün mü?" Kaşlarını kaldırıp dudaklarını yaladı. Hayır, hayır, hayır...

    Bu kız aptal mıydı? Böyle bir konu, şuan, şurada konuşulur muydu?

    "Sonra konuşalım mı? Caner'i yatırmalıyım." Ve cevap beklemeden Caner'in sandalyesini arkasından tutup Büyük Salon'un çıkışına doğru itmeye başladım. Cemre'nin arkamdan "Bekliyor olacağım." diye bağırdığını duydum ve Caner'i daha hızlı ittim. Umarım konuştuklarımızı duymamıştı çünkü bir anlam çıkarması uzun sürmezdi. Cemre ile birlikte yaşıyordu, onun nasıl olduğunu az da olsa bilmeliydi.

    Odasına az kaldığını fark ettim, boş koridorda yalnızdık.

    "Ne teklifi?" Duymuştu.

    Harika!

    "Bu seni ilgilendirmez." dedim.

    "Sen bilirsin." diye cevapladı. İmalı konuşmuştu.

    Yol bitene kadar hiçbirimiz ağzını açmadı. Özgür'e bir şeyler söyleyebileceğinden korkuyordum. Kapısını açıp onu içeri ittim ve yatağına bile yatırmadan, öylece bırakıp çıktım. Bu çocuğu asla sevmeyecektim.

----------

    Kapım akşama doğru yavaşça çaldı.     

    "Merhaba." Gelenin Cemre değil de Özgür olduğunu görmek beni rahatlattı. Karanlık Oda'dan sonra konuşma imkanımız olmamıştı ve ben onu özlemiştim.

    Kapıyı arkasından kapattığında ayağa kalkıp ona sarıldım. Yatağıma uzandık. Bu gülümseyen yüzü gerçekten özlemiştim.

    Tam konuşmak için ağzını açacaktı ki elimi dudaklarına götürüp onu durdurdum.

    "Seni insanların içinde böyle izleyememek çok zor, izin ver de sana biraz bakayım." Gülümseyip birkaç saniyeliğine de olsa sustu. Her şeyden uzakta, aylaklardan, Turgut'tan, ölesiye dayak yemiş Caner'den, korkunç Cemre'den uzakta, sakinleşmenizi sağlayan böyle mavi gözler de vardı ve benim de ihtiyacım olan tek şey buydu. Özgür bu tatsız meseleyi öğrenmeden Cemre'yi geri çevirmeliydim. Bunu yapmak zorundaydım.

    Özgür, yine kendisi olup bütün hızıyla konuşmaya başlayınca hafifçe kıkırdayarak düşüncelerimden sıyrıldım. Onun bu halini de seviyordum.

    "İşte, ben de bunu diyecektim. Biz. Sen ve ben. İnsanların içinde el ele tutuşabilmeliyiz. Birbirimizi izleyebilmeliyiz. Kaçmamız gerekmemeli."

    Şaşkın ifadem karşısında gülüşünü tutamadı. Yüzünü yastığa gömüp kıkırtılarını durdurmaya çalıştı. Sonra durup kafasını kaldırdı ve yüzüme baktı. İfadesiz olduğumu görünce yüzü düştü, kaşlarını çattı.

    "Senin de istediğini sanmıştım." Yatağımdan kalkmaya çalışırken onu kolundan yakaladım.

    "Heey, nereye gidiyorsun?" Kolunu sertçe çekti. Üstümden atlayıp ayağa kalktı. Ben de kalkıp belini tuttum.

    "Dursana! Özgür!" Kapının önüne geçip ellerimle geçişi kapattım. Gitmesini istemiyordum.

    "Lütfen..."

    "Geçmeme izin ver." Bizi herkesin bilmesini istiyordu. Ben de istiyordum ama biraz fazla hızlı ve garip geliyordu...

    "İstediğimizi yapamayız. Kemal abin burada ve ondan izin almalıyız."

    "İzin mi?" Omuzları aşağı düştü ve devam etti:

    "Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz? Birbirimizi sevmek için izin mi alacağız? Bir de gidip iste oldu olacak." Güldüm.

    "İzin alacağım, o kadar." Bir adım attım ve elini tuttum. Dudağı hafifçe yukarı kalktığında gözleri de mutlulukla parladı. Elimi sıktı. Dudağının kıvrılan yerini hafifçe öptüm.

    "Her şey güzel olacak." Cümlemi bitirir bitirmez sirenlerin çaldığını duydum. Bunlar, Depo'da acil durumlarda çalması için yerleştirilmiş kırmızı alarmın habercisiydiler.

    İçeride zombi var anlamına geliyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

21.5K 3.1K 28
Artık evrende ölüm hüküm sürecek... Ölüm zayıf bir insanı yakaladığında; onuru, aşkı, sevgiyi ve vefayı unutturur. Fakat bazıları dünyanın yeni düzen...
30.4K 1.1K 40
Türk Edebiyatının önemli isimlerinden olan Oğuz Atay'ın, sözlerini sizinle paylaşmak istedim.
8.2K 1.5K 17
▪c a l l i n g "Benim zaten ölü olduğumu söylemiştin... Beni nasıl öldürebilirsin?" Vuslat bakışlarını boşluğa tutundurdu ve yüzünde bir duygu belirt...
855K 19.7K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...