kiss me | nammin ✔️

Da kjoonietokio

178K 12.8K 4.1K

BTS grubu dağıldığında herkesin bir planı vardı. Park Jimin ve Kim Namjoon hariç. " Cesaretin varsa beni öp... Altro

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
heeeey<3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
promise | nammin
4.2 (final)
twitter

4.1

3.5K 182 107
Da kjoonietokio

baaaaaya uzun bir bölüm oldu. ayrıca finalden önceki son bölümümüzdü bu :( kiss me'yi asla bırakmak istemiyorum. gerçekten karakterlerle aramda çok büyük bir bağ var. umarım bölüm hoşunuza gider. lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. zaten fic bitiyor :///// bitmeden o güzel yorumlarınızı tekrar görmek isterim❤️ keyifle okursunuz umarım. iyi günlerrr


Gecenin bir saatiydi. Evde tek bir ses çıkmazken, Park Jimin bu saatte neden uyandığını ve asla geri uyuyamadığını sorguluyordu. Uzun ve yorucu bir gün geçirmişti, akşam birkaç kadeh şarabı devirmişti ve şimdi oldukça güzel bir uyku çekiyor olmalıydı. Bunun yerine gece lambasının aydınlattığı odada tavanı izliyor, kafasındaki yersiz ve zamansız düşünceleri atmaya çalışıyordu.

Altı dakika önce onu rüyasından uyandıran şey kesinlikle uyarılmasıydı. Uyandığında teninde hafif bir ıslaklık vardı, saç dipleri de bütün vücudu gibi nemlenmişti terden. Altında kontrol etmekte zorlandığı bir sertlik vardı ve bir an olsun yok olmuyordu. Ne yapacağını bilemeden tavanı izliyor, uykusu kaçtığı için ve yanında mışıl mışıl uyuyan sevgilisini rahatsız etmemek için kıpırdamamaya çalışırken çok daha fazla kıpırdıyordu.

" Off." diye mırıldandı, günlerdir ağzından hiç düşmediği gibi. Bunun böyle geçmeyeceğini hissettiğinde sırtı ona dönük bir şekilde uyuyan sevgilisine dönmüş, bir kolunu belinden sallandırarak ona yaklaşmıştı. O da diğerleri gibi oldukça yorulmuştu ki kafasını yastığa koyar koymaz uyuyakalmıştı. Jiminse rüyasında onu pek masum bir halde görmediğinden her şeyden çok onu istiyordu. Ona bir türlü doymak bilmiyordu çünkü bu esmer tenin bir büyüsü vardı. Jimin bunun bağımlılık yarattığından adı kadar emindi. Parmağını hafifçe onun şortunun beline sürterken ne yaptığını kendisi de bilmiyordu fakat artık kontrol edecek iradesi ve isteği kalmamıştı.

Gecenin bir saatiydi ve Jimin sevgilisini istiyordu. Kuruyan dudaklarını ıslatıp esmer tenin üzerine bastırdığında birkaç saniye karşı tepki bekledi ama alamadı. Parmakları hafifçe şortun belinden aşağıya doğru kayarken parmak uçlarını hafifçe ona sürttü, vücudu istekle kasıldığında inlememek için kendini zor tuttu çünkü bu çok komik bir durum olurdu.

Nefesi sıklaştığında avucunu ona bastırıp dokunmaktan fazlasını yaptığında Namjoon'un yerinde biraz kıpırdandığını hissetti, elinin baskısını arttırırken küçük öpücükler kondurmaya devam etti omzuna. " Sevgilim." diye mırıldandı kısık sesle. Onu ürpertmek istemiyordu. " Hyung." Ağlarcasına seslendiğinde Namjoon biraz daha kıpırdansa da onu tam olarak uyandırabilmiş değildi.

Elini biraz daha aşağıya indirip şortunun ucundan çıplak tenine dokunduğunda elektrik çarpmışçasına dönmüş gibi hissetmişti, o yüzden biraz daha hızlı davranıp elini şortunun içine doğru kaydırdı. " Jimin?"

Hırıltılı sesi Jimin için o an dünyanın en güzel melodisi gibi gelmişti, elini bastırdı ve onun aralanmış gözlerinin iyice açılmasına sebep oldu. Jimin diğer elini onun saçlarına çıkardığında bacaklarını birbirine bastırmıştı. " Sana ihtiyacım var." diye mırıldandı Jimin. Elini bacaklarından çekip çıplak bedeninde gezdirdiğinde Namjoon ona doğru dönerek tamamen sırt üstü uzandığında Jimin daha fazla dayanamadı, kendini onun dizlerinin üzerine oturacak şekilde konumladı. Namjoon bu sırada kendine gelmek için büyük bir çaba sarf ediyordu.
" Sevgilim saat kaç tanrı bilir?"

" Tanrı şu an ne durumda olduğumu çok iyi biliyor." demişti Jimin bedenine ona bastırarak. Kafasını geriye attıktan sonra hızlı bir nefes vermiş ve ellerini onun şortuna doğru uzatmıştı. " Lütfen. İstediğimi yapmama izin ver."

Namjoon hafifçe kafasını sallarken dirseklerinin üzerinde hafifçe doğrulmuş ve gözlerini aralamaya çalışarak tekrar kırpmıştı. " Uyanacağına eminim." diye mırıldanmıştı Jimin şortu iç çamaşırıyla birlikte hafifçe aşağıya çekiştirirken. Namjoon kalçasını hafifçe kaldırarak ona yardımcı olmuştu. Jimin hafifçe yüzüne doğru eğilip ıslatıp durduğu dudaklarını onun sıcak dudaklarına bastırmış, dilini ağzının içine göndermiş ve onu sıcak ve tutkulu bir öpüşmenin tam ortasına sürüklemiş, ardından bir o kadar büyük bir tutkuyla ayrılmıştı ondan. Sesler odanın içinde yankılanıyor gibi hissederken Jimin biraz daha geriye çekilip kafasını eğmiş, parmağını hafifçe onun kasıklarına sürttükten sonra onu avucunun içine almıştı. Namjoon hafifçe irkilerek onu izlemeye devam etmişti.

Jimin gözlerini onun gözlerine kilitledikten sonra onu tamamen ağzının içine almıştı, bunu ilk defa yapıyordu. Kesinlikle bunu beklemeyen Namjoon oldukça yüksek bir inlemeyle birlikte avucunun altında duran çarşafı sıkmış, kafasını geriye atmıştı. Jimin keyifle penisinin başını dudaklarının arasına alıp hafifçe yalarken yanan alt bedeninin onun bacaklarına sürtüyordu, Namjoon uyandığını hissediyordu. Hiç böyle uyanık hissettiği olmamıştı hatta. Elini saçlarından geçirip hafifçe çekiştirdikten sonra tekrar onu görebilmek adına kafasını öne doğru eğmişti.

Aldığı zevkle göz bebekleri yerinde durmazken Jimin'in işini oldukça büyük bir istek ve tutkuyla yapıyor olduğunu görmek onu biraz daha delirtmişti. Ucunu ağzına alıp hafifçe ıslatıyor, dilini etrafında gezdirdikten sonra biraz daha alıyor ve boğazına değene dek bırakmıyordu. Oldukça yavaş bir ritimde hareket ederken Namjoon buna katlanamıyordu. " Jimin." Hırıltı sesiyle inlediğinde Jimin yandığını, içinde büyümekte olan bir yangını hissetti. Her hücresinde hissetti.

Dayanamayıp elini uzatmış, Jimin'in saçlarını sertçe çekiştirerek kafasını kendine doğru ittirmişti. Bir an kendini kaybedip bunu yapması Jimin'in beklemediği bir hareketti fakat oda öylesine şehvet kokuyordu ki onu anlayabiliyordu Jimin. Bu hareket onu rahatsız etmedi fakat Namjoon bir an çok sert davrandığını düşünerek ateşe dokunur gibi elini çekmişti fakat Jimin bu sertliği çok sevmiş olmalıydı. Uzanıp elini kavramış, saçlarına bastırmıştı tekrar. Bu sırada gözlerini tekrar onun gözlerine çıkartmış, dilini dışarıya çıkartarak hafifçe yalamıştı onu. Yavaş davranmaya devam ederse çıldıracağını biliyordu. Yavaşlığından ödün vermedi, istediğini aldı. Namjoon kafasına biraz daha bastırıp resmen onun kıpkırmızı olmasını izlemişti, kalçasını hafifçe kaldırıp gel git yaparken delirdiğini hissetti.

Jimin dayanabileceği son saniyeleri yaşarken elini çekerek baskıyı kaldırmış ve Jimin'in hızlıca kafasını kaldırarak derin bir nefes alma çabasına girişini izlemişti. Ağzından akan salyalar, dolu gözleri ve ağlak bakışları onu çileden çıkmaya biraz daha ittiğinde hızlıca yatakta oturmuş, onu tuttuğu gibi altına almış ve ağırlığını üzerine vermişti. " Seni böylesine uyaran nedir?"

" Sensin." diye fısıldamıştı Jimin bedenini kaldırıp ona sürterken. " Sikeyim hyung. Rüyamda beni öyle bir beceriyordun ki adımı unutuyordum. Adımı unuttur bana." Namjoon duyduğu cümlelerle bir an için bocalasa da kafayı yemiş gibi hissediyordu. Sertçe onu kendine doğru çekip şortunu bacaklarından sıyırdığında Jimin ona yardımcı olmuştu, beyaz teni gözlerinin önündeydi şimdi. " Çok güzelsin."

Jimin onun kolundan tutup kendine doğru çekmişti. " Hazırlamanı istemiyorum. Bir an önce içimde hissetmek istiyorum seni." Namjoon kuruyan dudaklarını aralayıp şaşkınca yüzüne baktıktan sonra - ki bu çok sürmedi- bacaklarını kendine çekerek aralamasını sağladı, çok geçmeden içine girdi.

Jimin hissettiği acıyla sesli bir inlemeyle beraber bütün bedenini kasmış, avucuna gelen çarşafı çekiştirip sıkarken zevk içinde gözleri dolmuştu. "Devam et." demişti neredeyse bağırarak. Namjoon onun sözünü dinleyip kendini tamamen ona ittirmiş, eğilerek ellerini onun boynunun yanlarına sabitlemiş ve bir ritim tutturmuştu. Jimin göz bebeklerini bile sabit tutmayı beceremezken ellerini nereye koyacağını bilememiş, ilk önce sevgilisinin saçlarından geçirmiş ve daha sonra omuzlarını bulmuştu. Her hücresi deli gibi istekle doluydu, kendini kızgınlık zamanına girmiş bir omega gibi hissediyordu. " Beğendin mi yaptığını?" demişti Namjoon derin bir soluğu dışarıya verirken. " Sen akıllanmazsın." Jimin uzanıp onun dudaklarına yapıştığında ona karşılık verdi, alt dudağını dişlerinin arasında çekiştirip kanamasını sağlarken Jimin ağlarcasına birkaç ses çıkartmış, yatakta sarsılan bedeninin yanı sıra ruhunda da art arda enkazların olmasına izin vermişti. Sarsılıyordu, yaşadığı hislerin arasında sıkışıp kalmış gibiydi. Hiç böylesine bir sevişme yaşamamıştı, duygular o kadar ağırdı ve o öylesine yüksekten uçuyordu ki...

Yükseldiğini hissettiği an ilk önce tırnaklarını sevgilisinin tenine geçirmişti, birkaç saniye sonra kolları güçsüzce yanlara düşmüştü. Bedeni tir tir titrerken birkaç dakikanın sonunda Namjoon'da sarsıcı bir hissiyatla gelmişti, kendini onun bedeninin üzerine bırakırken tek istediği sakinleşmek ve durulmaktı. Jimin'in vücudu hala hafifçe titriyordu, odada şimdi sadece birbirlerine karışan nefeslerinin sesi duyuluyordu. Jimin üzerindeki bedenle kendini her şeyden çok iyi hissediyordu. Namjoon'sa soluklarına kavuştuğundan Jimin'i incitmemeye çalışarak kendini yan tarafa bırakmıştı. " Artık bana bir gece yarısı seksi borcun var." demişti kıkırdayarak. Jimin'de kafasını sallayarak dönmüş ve kafasını onun göğsüne yaslayarak sessizliğini sürdürmüştü.

" Çok duygusal bir anımdayım. Seni çok seviyorum diye ağlayabilecek kapasiteye sahibim şu an için." Namjoon onun bu halini gülerek seyrederken uzanıp dağılmış saçlarını düzeltmiş ve belinden tutup kendine çekerek sıkıca sarılmıştı. " Ağlama boşver. Değmez." diye mırıldandıktan sonra Jimin'in gözlerinin hafifçe kapanmasını seyretmişti. "Sabah duş alırız, uykun gelmişken kapat gözlerini hadi."

Jimin kafasını hafifçe salladıktan sonra iyice onun göğsüne yerleşmiş, kolunu karnına atarak ona iyice sarılmıştı. Bir türlü kavuşamadığı huzurlu uykusuna kavuştuğunda saat dört buçuktu.

  

     " Neyiz biz? Dünyanın en kaliteli çifti falan mı?" Bahçenin uç noktalarında meditasyonlarını bitiren ikili oturmuş etrafı seyrederken Taehyung Hoseok'un bu sözlerine gülmüştü. Erken saatte kalkıp biraz meditasyon yapmak, günlerini güzel değerlendirmek ve iyi bir başlangıç yapmak harika bir fikir gibi gelmişti. Onlar orada sohbet ederken içeriden kan ter içinde kalmış Jungkook bahçeye çıkmış, hızlıca kendini bahçedeki havuza girmeden önce kullanılan duşun altına atmıştı. " Jungkook mu o?"

        " Sanırım. Spor yaptıysa şimdi serinlemek için havuza girer." Taehyung kafasını hafifçe salladıktan sonra şişesinin dibindeki suyu bitirdikten sonra ayaklanıp elini sevgilisine uzatmıştı. Hoseok da kalkıp onun peşinden yürürken uzanıp onun dalgalı saçlarıyla oynamak için uğraş veriyordu. " Günaydın." demişti çoktan havuza atlayan Jungkook'a. Ortalama bir hızla yüzerken kafasını kaldırıp Taehyung'a gülümsemişti. "Günaydın hyung. Erkencisiniz." Taehyung kafasını sallayarak çıplak ayaklarını çimlere sürtmeye devam etmişti. " Öyle oldu."

    " Yoongi hyung da uyanmış içeride." Taehyung kafasını salladıktan sonra onu yüzmesi için rahat bırakırken eve geri girmişlerdi, dediği gibi Yoongi masada oturmuş bilgisayarında bir şeyler yapıyordu. " Tatile iş mi getirdin?" demişti Hoseok karşısındaki sandalyeyi çekerken.

    " Kahve ister misin hyung?" Yoongi hafifçe kafasını sallayarak onay vermişti. Kulaklıklarından birini çıkartarak arkasına yaslanmıştı. " İş değil sadece bir şeyler yazasım geldi. Burası insanın zihnini açıyor." 

    Hoseok kafasını salladıktan sonra eğilmiş ve ekrana bakmıştı. " Bu işlerle uğraşmayı çok özledim aslında. Taehyung'la çalışmaya başlasak da bebek adımlarıydı."

    " Neden ikiniz bir şeyler yapmıyorsunuz? Bir hafta boş vaktiniz var hem. Jimin arka odaların birinde stüdyo olduğunu söylemişti." İkisi de şaşkınca kaşlarını kaldırdığında Taehyung kahveleri önlerine bırakarak kendine de yaptığı çayı almıştı.     " Beraber çalışmayı özlemişsinizdir."

  İkisi de kafasını salladığında Taehyung kupasını alarak ayağa kalkmıştı. " Gidip biraz Seokjin hyungu rahatsız edeyim ben de. Size iyi eğlenceler."

  
   Hoseok'un yanağına oldukça sulu ve büyük bir öpücük bıraktıktan sonra merdivenleri yavaş adımlarla çıkmaya başlamıştı. Sabah evde oldukça huzurlu ve güzel geçerken yaşanan ilk kriz Jungkook'un ıslak ıslak hala uykulu olan Jimin'e sarılmasıyla başlamıştı. " Of." diye ağlakça mırıldanmıştı Jimin tepkisizce. " Nefret ediyorum senden."

Namjoon yüzünde bir sırıtışla Jungkook'u arkasındaki havuza geri ittiğinde Jungkook düşmekle kalmadı, hızlı refleksleri sayesinde onun da kolundan tutarak beraberinde düşmesini sağladı. " Ya!" diye bağırmıştı Namjoon bedenini yukarıya çekip ıslanmış kıyafetleriyle havuz kenarına otururken. " Ben daha yeni duş almıştım."

" Ben sizin özel hayatınızı dinlemek ve bilmek zorunda mıyım?" Namjoon hızlıca kenardan aldığı terliği havuzun içindeki çocuğun kafasına fırlatmıştı.
" İnsan sadece seviştiğinde mi duş alıyor?"

" Ya bari yalan söyleme ya. Zaten uyurken duş aldık hepimiz neden bir de sabahında alırsın ki?" Jimin sabır dileyerek ayağa kalkıp içeriye girdiğinde Namjoon'da ayaklanıp ilk önce tişörtünü çıkartarak üzerindeki kloru atmak için bedenini suyun altına tutmuştu. " Artık biri kahvaltı hazırlasın." demişti Jimin isteksizce mutfakta dikilirken. " Siz ne yapıyorsunuz? Tae nerede?"

" Kahvaltı için bir şeyler almaya gitti. Biz de birkaç taslak üzerinde çalışıyorduk. Zaman geçsin diye." Jimin kafasını sallayarak etrafa bakınmıştı. Seokjin hyung da onunla gitmiş olmalıydı ki hiçbir yerde görünmüyordu. " Ben üzerimi değiştirip geliyorum." demişti Namjoon hızlı adımlarla yukarıya çıkarken.

Jimin'de dolabı açarak kahvaltı için bir şeyler çıkartmaya başlamıştı ki Jungkook da ona yetişti ve beraber yemek hazırlamaya başladılar. Herkese uyum sağlasın diye kore yemekleri hazırlıyorlardı.

" Ben açtım." demişti Hoseok kapının sesini duyduğunda ayaklanırken. Birkaç dakika sonra masa hazırlanmaya başlamıştı bile. " Biraz da akdeniz taraflarında zaman geçirmek lazım."

" Öneririm." demişti Jimin kimin konuştuğunu duymadan. " İtalya gerçekten güzeldi ama İspanya ve Yunanistan'ı da merak ediyorum." Namjoon kafasını sallayıp onay verdikten sonra yaptığının yarısını yiyen Jungkook kafasını sallamıştı. " O İtalya'da gittiğimiz adaya bayıldım. Herkesin sevgilisi var zaten. Yoongi ve Seokjin hyungla Yunanistan'a gidelim."

" Nasıl fikir?" Jungkook bunu ciddi bir şekilde sorduğunda Yoongi dudak bükmüştü. " Bana uyar. Patronum sensin." Jungkook göz devirdikten sonra diğer hyunguna dönmüştü. " Şu yoğun dönemi atlatayım gezelim. Sonra bana aşık olma ama."

" Sana ne aşık olacağım be." demişti yüzünü buruştururken. Laf yiyen Jimin elinde bıçakla ona döndüğünde hafifçe geriye atmıştı kendini Seokjin. " Yemin ediyorum hyung falan demem saçlarım bıçağı."

" Of espri de yapılmıyor." demişti Seokjin sırtını koltuğa yaslarken. " Hazırlayın artık acıktım." Jungkook elindeki tabağı masaya yerleştirdiğinde ellerindeki eldivenleri çöpe atmıştı. " Artık yiyebiliriz."

Hepsi masaya toplandıklarında artık favorileri olan renkli kahvaltılardan birine başlamışlardı.

      " O zaman akşam içiyoruz?" demişti Hoseok akşamki planı belirlerken. Evin kapısını kitleyip anahtarı saklayalım. Ne boklar yeriz bilmiyorum." Jimin kıkırdadıktan sonra uzanıp dolabı açmıştı.
" Buradakiler bize yetmez ama."

" Tamam biz alışverişe çıkarız o zaman." demişti Namjoon üzerine. Eğlenceli ve bir o kadar komik bir akşam geçireceklerini bildiklerinden yapıyordu bunları. Üçüncü günleriydi ve artık gerçekten eğlenmeye başlamaları gerekiyordu. Eskiden beraber içtiklerinde genelde yanlarında hep ayık olan
birisi olurdu, sosyal medya kontrolü gibi basit şeyler için bulunurdu. Şimdi telefonları kapalı bir şekilde odada duruyorken böyle bir tehlikede bulunmuyordu. " O zaman bu sefer kesin ağlatırız Jungkook'u." demişti Hoseok kıkırdarken.

       Jungkook'sa göz devirerek dil çıkartmıştı fakat eğer sarhoş olursa gecenin sonunda neler olacağını hepsi biliyordu. " Ben Jimin'i alıp buradaki dağınıklığı toplamaktan kaçıyorum. Alışveriş için doğru kişi o bence."

      " Biz niye sürekli Jungkook'la laf yiyoruz ya ben anlamadım." Jungkook ayağa kalkıp uzanmış ve Jimin'i alnından öpmüştü. " Mantıklı konuştun aferin."

      Diğerleri kahkahalara boğulurken ikisi yukarı çıkıp hızlıca üzerlerini değiştirmiş ve bir  an önce araba binmişlerdi. " Acaba arabada sevişmeyi düşünür müsün?" Namjoon'un sorusuyla Jimin kahkahaya boğulduktan sonra kemerini takmış ve ona dönmüştü. 
" Burdayım bekliyorum sevgilim."

      " Of şimdi olmaz." Jimin kıkırdayıp önüne döndüğünde parmaklarını saçlarından geçirmiş ve dudaklarını birbirine bastırmıştı. " Kemerini tak."
Namjoon hayran hayran onu izlerken bir yandan da kemerini takmış ve önüne dönmüştü. " Of kafayı yiyeceğim."

" Ne oldu ya?" Jimin bir yandan yolu gözleriyle takip ederken radyoyu açıp kısık sesle bir şarkı açmıştı. Namjoon'un onun hakkında aşamadığı bazı şeyler vardı. Araba kullanması ve dans etmesi bunlardan sadece ikisiyken daha sonra neler çıkacağını merak etmiyor değildi. Gerçekten bazen fazla geliyordu ve yirmi dokuz yaşında değil de on dokuz yaşındaymış gibi hissediyordu. " Hiç sevmiyorum seni."

" Hadi ya." Jimin kıkırdayıp önüne dönmüştü tekrar. " Dün gece bana sarılarak uyuyan kimdi peki?" Namjoon sesini çıkartmadan önüne dönmüştü, ikisi geçen sefer de alışveriş yapmak için geldikleri alışveriş merkezinin önünde durmuşlardı. Arabayı park ettikten sonra Jimin anahtarı dar kotunun cebine sıkıştırdıktan sonra kapıyı kapatmıştı.

            " Of markete girmeden önce Taehyung elime bir bileklik tutuşturdu, havuzda kopmuş. Bir tane kuyumcu bulsak da tamir ettirsek." Namjoon bakışlarını etrafta gezdirmeye başlamıştı bile. Burası oldukça büyüktü, emindi ki bir sürü kuyumcu vardı.

            " Değerli bir şeye benziyor." demişti Namjoon altın bilekliği eline alıp incelerken. Jimin kafasını sallayarak kutuya koyduğu bilekliği küçük poşete geri atmıştı. " Kışlıklar çıkmış." demişti Jimin reyonları incelerken. " Resmen kış gelecek, inanamıyorum."

             " İnansan iyi edersin. Kışı Kore'de geçirmeyeceğiz." Namjoon'un sözleriyle Jimin şaşırmış ve kaşlarını çatmıştı. " Nereye gidiyoruz?"

      Namjoon omuz silktikten sonra eliyle karşıdaki kuyumcuyu işaret etmişti. " Şurada bir kuyumcu var, bilmiyorum ama kışı geçirmek için güzel şehirler var." 

          Birkaç saniye sonra kuyumcuya girdiklerinde Jimin bilekliğin tamir olup olamayacağıyla ilgili çalışanla bir konuşma yaparken Namjoon sayılmayacak kadar fazla olan aksesuarları inceliyordu. Gümüş bir yüzük gördüğünde ilk önce elini uzatıp bakmak istese de Jimin'in bakıp bakmadığını bilmediğinden elini hızlıca geri çekmişti çünkü yanlış anlaşılmaktan deli gibi korkuyordu. Her şey yolundayken onu strese sokmaya gerek yoktu. 

          " Halledebilirlermiş." dedi Jimin ona yaklaşıp incelediği reyona bakarken. Bir yandan elini beline koyarak ona yanaşmıştı. " Sadece bir saat beklememiz gereki- Bu yüzük ne kadar güzelmiş." Uzanıp az önce Namjoon'un seçtiği yüzüğü eline almış, çift olduğu için  birini parmağına geçirirken diğerini de avucuna sıkıştırmıştı. " Alsak mı bunları ne diyorsun?"

         Namjoon'un şaşkın bakışlarını görünce o da şaşkınca ona bakmış ve kafasını olumsuzca sallamıştı. " Ben o manada söyle- Ya da söylememi mi isterdin?"

          " Çabuk dizlerinin üzerine çöküp evlilik teklifi yap bana, bu rezil ana daha fazla katlanamayacağım." Namjoon'un sözleriyle gülümseyerek dudak bükmüş ve elini tutup diğer yüzüğü dikkatlice onun parmağına geçirmişti. " Bence sana da yakıştı."

 
           " Bir ad koymak zorunda değiliz ya. Beğendik aldık işte. Ne zaman istersek o zaman ad koyarız. İstersek yarın düğün yaparız. Şimdi bu yüzükleri almak istiyoruz." demişti Jimin görevliye dönerek.       " Onun yüzüğü biraz küçük. Bunu da ayarlayabilir misiniz?"

         Çalışan kafasını salladığında Jimin gülümsemiş ve ardından mağazadan çıkmışlardı. Namjoon onun bu rahat tavırları karşısında iyice mest olurken bakışlarını bir türlü ondan çekememişti. " Aslında çok alışveriş yapasım geldi ama girersek çıkamayız. O yüzden bir an önce gidip içki almalıyız."

         " Bu gece sarhoş olsana." demişti Jimin tekrar ona sataşırken. " Seni sarhoş görüp görmediğimden emin değilim." Namjoon kafasını sallamıştı. " Ben bile en son ne zaman olduğumu bilmiyorum."

 
         " İyi bu gece olursun." demişti incelediği votkayı alışveriş arabasına yerleştirirken. Birkaç cin ve toniği daha yerleştirdikten sonra yeterli içkiye sahip olduklarını düşünmüş, atıştırmalık almak için farklı bir reyona yönelmişti. " Şuradan kitap bakacağım." Jimin kafasını sallarken birkaç çikolata ve cipsi arabaya boşaltıyordu.

           Birkaç adım geri gidip bir yandan Namjoon'u kontol ediyordu, kitap seçerken oldukça seksi göründüğünü hesaba katmamıştı. Dudağını ısırıp güldükten sonra devam etmiş ve etrafa biraz daha bakınmıştı. 

          " Tamam mısın?" Namjoon elindeki dört kitabı bıraktıktan sonra aldıklarını incelemişti. " Akşam çok fena kargaşa çıkacak. Jungkook'u sarhoş edersek çok eğleniriz."

      Jimin kafasını sallarken malzemeleri kasaya bırakıyor bir yandan da eksik olup olmadığını gözden geçiriyordu. " Hoşgeldiniz." Jimin gülümseyip kafasını salladıktan sonra ürünleri geri yerleştirmişti, Namjoon'da ödeme yapmakla uğraşıyordu.

        " Yine amelelik yaptık." Jimin kıkırdayıp arabayı ona uzatmıştı. Anahtarı da cebinden çıkardıktan sonra ona vermişti. " Sen gidip bunları yerleştir ben de kuyumcuya gidiyorum."

Birkaç dakika sonra Jimin yüzükleri gerçekten beğenmiş olmalıydı ki yolda durup durup onları kontrol ediyor, bir an önce parmağında görmek istiyordu. Hızlı adımları onu tanıyan iki hayran tarafından kesildi, bu durum onu üzmedi. Aksine onlarla fotoğraf çekildi, beş dakika kadar sohbet etti. Kızlardan birinin gerçekten Namjoon'u çok sevdiğini anladığındaysa kızların peşine takılıp otoparka kadar gelmesine izin vermişti. İnsanlar zaten hepsinin Cenevre'de olduğunu biliyorlardı.

" Jiminsshi, ne kadar çok şey almışsın." Bagajı kapatıp arkasını döndüğünde gördüğü iki genç kızla birlikte kaşlarını kaldırmıştı, şaşkınca Jimin'e bakmıştı. " İkisiyle de az önce tanıştım ve harika insanlar. Sarah uzun süredir senin büyük bir hayranınmış. Ben de seni kaçırsın istemedim."

Namjoon'un içi sıcacık olduğunda gerçek bir gülümseme sunmuştu onlara, Sarah Jimin'in dediklerini kanıtlar nitelikte dolu gözlerle karşısındaki adama bakıyordu, arkadaşı da onu desteklemek için elini onun omzuna koymuştu. " Hey sarılmak istemez misin?"

Namjoon elindeki telefonu cebine atıp kollarını açtığında kız çekingen tavrıyla ona sarıldı, ardından da gülümsemişti. " Gerçekten sizi mutlu gördüğüme o kadar sevindim ki! Ayrıldığınızda hepinizin uzaklaşıp dağılacağını düşünmek bizi çok korkutmuştu. Aksine beraber tatil yapıyor olmanız çok güzel. Lütfen daha çok fotoğraf atın!"

Jimin gülümsemişti. " Atarız, meraklanmayın." Sessiz kalmayı tercih eden kız ise dayanamayıp dudaklarını aralamıştı. " Mümkünse hepsine bizim için sarılın."


Jimin gülümsemişti, arabaya bindiğinde ve kızların uzaklaşmasını beklediğinde içi sıcacıktı. " Evet artık yüzüklerimizi takabiliriz."

Oldukça asil ve sade olan gümüş halkayı ona uzattığında Namjoon gülümsemişti, bir an ne yapacağını bilemese de Jimin'in yüzüğü onun parmağına geçirmesine izin verdi. Ardından diğerini de onun parmağına taktığında eğilmiş, dudaklarını dudaklarına bastırıp sevgilisinin güzel tadını tekrar almıştı. Alınlarını birbirine yaslayıp güldükleri sırada Jimin iç geçirip dudaklarını birbirine bastırmıştı.

" Çok seviyorum seni biliyorsun değil mi?"

" Biliyorum ve bunun için kargaşa ve kuru gürültüye ihtiyaç duymuyorum." demişti yüzüğüne tekrar bakarken. " Şimdi dönmeliyiz."

Jimin kafasını salladıktan sonra arabayı çalıştırmıştı. İkisi de sessiz bir şekilde eve gitmeyi beklemişlerdi, içten içe kaynıyor gibi hissetseler bile dışa yansıtmak istememişlerdi. Jimin'in boşta kalan eli sevgilisinin bacağının üzerindeydi, ona dokunmak artık bir alışkanlık haline gelmişti.

         Trafik yüzünden uzayan yolculuk sona erdiğinde Jimin iki poşeti almış, diğerlerini Namjoon'a bırakarak eve girmişti. " Biz geldik."

       " Ne kadar geç kaldınız." demişti Taehyung onun elinden poşetlerden birini alırken. Ardından tezgahın üzerine yerleştirdiği poşeti boşaltmaya koyulmuştu.
" Bilekliğini yaptırdım." demişti Jimin küçük poşeti ona uzatırken. Arada yüzüğüne bakıp sırıtıyor, içki şişelerini yerleştirmeye devam ediyordu. " Ben şarap istiyordum almadınız mı?"

       Isırdığı elma dilimiyle birlikte homurdanarak yanlarında dikilen Yoongi'ye göz devirmişti Jimin.        " Uyumak ve televizyon izlemek dışında etrafına bak biraz. Aşağıda şarap mahzeni var. Gidip seç."

        " Of homurdanma bana." diyerek dışarıya çıktığında Jimin bir yandan kıkırdamıştı. Poşetleri mutfağa taşıyan Namjoon içlerinden kitaplarını seçtikten sonra bahçedeki platforma geçmişti, kimse burayı amacı gereği kullanıyor değildi. Aslında Jimin burayı bahçede gölge olan yere spor yapmak için yaptırmıştı, Taehyung da burayı dergi okumak için kullanıyordu. Sessiz ve oldukça serindi burası.               " Sevgilin olacak ağaç nerede? Göremedim onu?"

        Seokjin'in anlam veremediği sözleriyle beraber eğilip bahçeye bakış atmış. " Kitap aldı yeni, onları inceliyor." Seokjin kafasını sallayıp uğraşacak yeni bir hedef ararken uzanan Jungkook'u görüp ona yönelmişti bile.

Saat on ikiyi geçiyordu. Açıkça söylemek gerekirse ortam iyice zıvanadan çıkmakla beraber, Yoongi olanları şok içinde izliyordu. Seokjin bu sefer barmenlik yapmaya karar verdiği için bahçedeki masada içkileri durdurmadan dolduruyordu, Yoongi oturup onunla sohbet etmeyi tercih etmişti. Jungkook ve Hoseok çoktan havuzdaydı - Taehyung hakkında bir kavga etmişlerdi- Taehyungsa uzanmış yıldızları izliyordu.

Jimin'i göremeyince yerinde dönüp arkasına bakan Yoongi onun Namjoon'un hemen yanında onunla öpüşürken görmeyi beklemiyordu. " Bu aptalları hiç sevmiyorum." Seokjin kahkaha attıktan sonra onun önündeki içkiyi yenilemişti.

" Of başım dönüyor." Namjoon kafasını ovuşturarak homurdandığında Jimin sırıtmıştı. " E seninde sarhoş halin çok mıymıy ben sevmedim bunu."

" Napayım senin için? Jungkook gibi ağladıktan sonra dans etmeye mi başlayayım?" Bu sırada Jungkook hala havuz kenarında burnunu çekiyordu çünkü sarhoş olunca minik bebeklerden farksız olup her şeye alınıyor ve çok fazla konuşuyordu. " İlk ayrıldığımızda..." Konuşmaya başladığında herkes ona dönmüştü, Taehyung yattığı yerden kalkarak bağdaş kurmuştu. " Bir daha hiç böyle huzurlu ve bir arada beraber olamayacakmışız gibi hissetmiştim."

" Tekrar duygusala bağladı." demişti Hoseok göz devirerek. Jungkook'sa kenardaki terliği ona doğru fırlatmıştı. Dışarıdan bakan biri için oldukça garip gelebilirdi çünkü bu kasları olan, içlerinden en güçlü ve yapılı görünen, birçok dövmeye sahip olan bu çocuk aralarındaki en küçük ve en ağlak olanıydı.

" Fakat tekrar olduk. Bunu aslında Jimin hyung sağladı. Yani öyle mütevazi mütevazi bakma bana, öyle işte. Seokjin hyung ve sen çok iş üstlendiniz."

" Her şey kendiliğinden gelişti." Jimin ellerini kaldırmıştı. " Siz birbiriniz olmadan yapamazsınız zaten." Taehyung kafasını salladıktan sonra uzanıp içki bardağını eline geri almıştı. " İşte bu yüzden Jimin hyungumu dansa kaldıracağım şimdi."

Yoongi kıkırdamıştı, Jungkook'un kalkıp ıslak ıslak Jimin'e yanaştığını görünce uzanıp müzik sistemine tekrar basmıştı. Hafif bir şarkı duyulduğunda Jungkook elini uzatarak Jimin'i dansa kaldırmıştı. - Gerçekten çok sarhoştu-

" Of çok ıslaksın ve leş gibi kokuyorsun." demişti Jimin bir yandan dans ederken. Başı hafif dönse de aralarında en sarhoş olanı o değildi, Taehyung ve Jungkook birbirlerinden beter haldeydi. " Sen sanki çok güzel kokuyorsun."

Birkaç dakika sonra ondan sıkılıp yavaş adımlarla havuza ilerlemişti, Jimin'i kolayca havuzun içine atarken Namjoon ilk önce kalksa da sonra omuz silkip yerine oturmuştu. Hoseok sarhoş Jimin'i kahkahalar içinde hafifçe tutup kaldırdığında su yutmasını önlemişti. " Herkesi havuza atıyor sırasıyla bu."

" Evet rahat bırakırsanız Yoongi hyunga ağlayacağım ben." Jungkook bu sefer Seokjin'in yanına oturduğunda Yoongi göz devirmişti. " Bulaşma bana."

" Hyung ya. Bu küslük bitsin artık ben sıkıldım." Jungkook hiç susmadan konuşmaya devam ederken Hoseok artık sudan çıkmış, kalan kuru havlulardan birini bedenine dolayarak sevgilisinin yanına dönmüştü. " Yüzük takmışlar."

" Evet." demişti Taehyung kafasını sallayarak. " İkisi için de kendilerine ifade edebileceklerinden çok daha büyük bir şeyin içindeler, ne zaman fark ederler bilmiyorum."

Tam olarak öyleydi, artık yatmaya karar veren ikili merdivenleri kahkahalar içinde çıkarken hissettikleri huzurun haddi hesabı yoktu. Birbirleri için yaratılıp senelerce bunu anlamamak çok saçma gelse de, ikisi de doğru zamanı bulmuş gibi hissediyordu. Jimin şimdi sıcak suyun altında Namjoon tarafından yıkanırken bunu düşünüyordu. " Başım çok ağrımış şimdi fark ediyorum."

" Upuzun bir uyku gerek." Namjoon bir yandan Jimin'in saçlarında köpük kalmadığından emin olmaya çalışıyordu. " Bana sen gerek." Kahkaha atarak kollarının arasındaki çocuğun yüzünü öpücüklere boğmuştu, ettiği beceriksiz sevgi ifadelerini seviyordu. " Senin için bir şarkı yazdım."

Jimin ağzından çıkan cümleyle hızlıca ağzını kapatmıştı, bunun sürpriz olmasını isterken kaçırması hiç hoş olmamıştı. " Ne? Neden bunu yeni öğreniyorum?"

" Of sürpriz olacaktı çünkü." demişti Jimin uyuşuk bir tavırla bornozuna sarılırken. Gözleri dolmuştu, bu sürpriz için çok sabretmişti çünkü. " Ya tamam üzme kendini. Şarkı çıkana kadar bunun hakkında tek bir kelime konuşmayacağım."

Jimin kaşlarını kaldırmıştı. " Söz mü?" Namjoon kafasını salladıktan sonra şortlardan birini üzerine geçirmiş ve ardından da yatağa oturmuştu. Jimin de birkaç saniye sonra kendini yatağa bıraktığında küçük bedeni kendine çekmişti. " Of çok güzel bir ailem var. Çok seviyorum hepsini. Jungkook hariç. Ona olan sevgimi kaybettim son saatlerde." Namjoon kıkırdayarak ince pikeyi üzerlerine çekmişti, kolunu sevgilisinin ince beline dolamıştı. " Cidden çok şanslı insanlarız." diye mırıldanmıştı Namjoon da.

Evde olan herkes huzur içinde başlarını yastığa koyduklarında akıllarında sadece minnet vardı - Hoseok ve Taehyung hariç çünkü onlar sevişiyorlardı- Jungkook'sa sonunda onu bir nebze affeden hyungunun yanında uyuyordu.

Aile kolay bir kavram değildi, çoğu insana doğdukları anda verilse bile bazen çok daha farklı durumlar oluyordu. Büyük bir ailenin parçası olduğunu bilmek onlara güç veriyordu. Onların en büyük şansları birbirleriydi.

" Senin gözlerinden kendimi görmeyi dilerdim." diye mırıldanmıştı uyumak üzere olan Jimin. Namjoon kaşlarını çatsa bile bunun şarkı sözleri olabileceğini düşündüğü için susup odaklanmıştı. " Çünkü kimse beni senin kadar güzel hissettirmedi."




Continua a leggere

Ti piacerà anche

3.9K 490 16
jeon jungkook ve min yoongi'nin birbirlerine karşı hissettikleri duygular, basit bir lise aşkından fazlası olmaya başlamıştı. texting, düz yazı
88.7K 6.6K 129
SeyFer ve Bebekleri Mehmet Han❤️
786K 64.6K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
betty Da ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 211K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby