Koparılmış Kalpler (+18)

By iremburcuboza

261K 91.8K 22.1K

Hediye almayı sever misiniz? Peki ya aldığınız hediye kutularının içinden eski sevgililerinize ait kalpler çı... More

Bilgilendirme
Koparılmış Kalpler Prolog (+18)
Koparılmış Kalpler 1
Koparılmış Kalpler 2
Koparılmış Kalpler 3
Koparılmış Kalpler 4
Koparılmış Kalpler 5
Koparılmış Kalpler 6
Koparılmış Kalpler 7
Koparılmış Kalpler 8
Koparılmış Kalpler 9
Koparılmış Kalpler 10
Koparılmış Kalpler 11
Koparılmış Kalpler 12
Koparılmış Kalpler 13
Koparılmış Kalpler 14
Koparılmış Kalpler 16
Koparılmış Kalpler 17
Koparılmış Kalpler 18
Koparılmış Kalpler 19
Koparılmış Kalpler 20
Koparılmış Kalpler 21
Koparılmış Kalpler 22
Koparılmış Kalpler 23
Koparılmış Kalpler 24
Katil Özel Bölüm +18
Koparılmış Kalpler 25
Koparılmış Kalpler 26
Koparılmış Kalpler 27
Koparılmış Kalpler 28
Koparılmış Kalpler 29
Katil Özel Bölüm 2 (+18)
Koparılmış Kalpler 30
Koparılmış Kalpler 31
Koparılmış Kalpler 32
Koparılmış Kalpler 33
Koparılmış Kalpler 34
Koparılmış Kalpler 35
Koparılmış Kalpler 36
Koparılmış Kalpler 37
Soru
Koparılmış Kalpler 38
Koparılmış Kalpler 39
Koparılmış Kalpler 40
Koparılmış Kalpler 41
Koparılmış Kalpler 42
Koparılmış Kalpler 43
Koparılmış Kalpler 44
Katil Özel Bölüm 3 (+18)
Koparılmış Kalpler 45
Koparılmış Kalpler 46
Koparılmış Kalpler 47
Koparılmış Kalpler 48
Koparılmış Kalpler 49
Koparılmış Kalpler 50
Koparılmış Kalpler 51
Koparılmış Kalpler 52
Koparılmış Kalpler 53
Koparılmış Kalpler 54
Koparılmış Kalpler 55
Koparılmış Kalpler FİNAL
Katil Özel Bölüm FİNAL
Duyuru
Kelimelerin Sırrı Prolog
Kelimelerin Sırrı 1.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 2.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 3.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 4.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 5.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 6.Bölüm
Katil Özel Bölüm 1 (+18)
Kelimelerin Sırrı 7.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 8. Bölüm
Kelimelerin Sırrı 9.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 10. Bölüm
Kelimelerin Sırrı 11.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 12.Bölüm
Katil Özel Bölüm 2 (+18)
Kelimelerin Sırrı 13.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 14.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 15.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 16.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 17.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 18.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 19.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 20.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 21.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 22.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 23.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 24.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 25.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 26.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 27.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 28.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 29.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 30.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 31.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 32.bölüm
Kelimelerin Sırrı 33.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 34.Bölüm
Katil Özel Bölüm 3 (+18)
Kelimelerin Sırrı 35.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 36.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 37.Bölüm
Kelimelerin Sırrı 38.Bölüm

Koparılmış Kalpler 15

4.1K 1.5K 417
By iremburcuboza

Selam Canlar,

Medyada güzel bir şarkı var bu arada, dinleyin bakalım :)

Hazırsak başlayalım, iyi okumalar 😊

Savaş;
Hayatın sizinle dalga geçmek istediğini düşündünüz mü hiç? Ben bu ara sık sık düşünüyorum. Tam her şey rayına oturmuşken, bu sefer oldu, başardım derken, sinsi bir gülümsemeyle her şeyinizi elinizden almaya bayılır hayat.

Siz planlar yaparsınız o bozar, yaramaz çocuk misali. Tıpkı şimdi olduğu gibi...

Pınar'ı ardımda bırakmış, Enes'in olduğu sorgu odasına dalmıştım. Adam ben aniden girince rahat oturuşunu bozup doğruldu sandalyesinde. Gergin ve sinirli görünüyordu. Tıpkı benim gibi. 

"Dakikalardır burada sizi bekliyorum. Ne soracaksanız çabuk sorun, yetişmem gereken bir işim, merak içinde beni bekleyen bir kız arkadaşım var. Daha fazla boşa vakit harcayamayacağım."

Burhan'la göz göze geldiğimde köşede kollarını göğsünde birleştirmiş, adama öfkeyle baktığını gördüm. Onu da delirtmişti demek bu it. 

"Başlatma lan işine de, sevgiline de!" diyerek iki adımda karşısına geçip ellerimi önündeki masaya vurduğumda, az önce bana diklenen herifin özgüveni gevşek bağlanmış bir balon gibi sönmeye başladı. Omuzları çökmüş, gözleri masanın bir köşesine sabitlenmişti. Şişirilmiş özgüvenle erkeklik gösterisi yapmaya çalışan zavallıdan başka bir şey değildi. 

Burhan sinirimin geçmesi için zaman kazandırıp; "Enes Bey, siz ne kadar sakin olursanız sorgunuz o kadar çabuk biter." diyerek adamın karşısındaki sandalyesine oturdu. İçimden ona kadar saymayı tamamladığımda ben de adamın karşısına oturmuş, gözlerimi dikip suratına bakmaya başlamıştım. Daha ilk görüşte kıl olmuştum herife. Pınar'a karşı olan saygısızlığından bahsetmiyorum bile. 

"Ayın 17'sinde neredeydiniz Enes Bey?" dedim en savunmasız halini gördüğüm anında.

"İşteydim." dedi hızlıca. Düşünmemişti bile. Bu da; ya sorulacak soruların cevaplarını çalıştığını ya da doğru söylediğini gösteriyordu.

"Günün yirmi dört saati mi işteydiniz? Belirli bir zaman aralığı vermedim ben size."

"Şey hayır yani, sabahları işte, akşamları evde vakit geçiriyorum iki haftadır."

"Tamam, ayın 19'unda sabah sekiz ile on bir saatleri aralığında ne yapıyordunuz?"  diyerek yeni soruyu yöneltti Burhan. Pınar'ın kutuyu bulduğu zaman aralığını sormuştu.

"İşteydim, öğlen 12' de yemek molamız başlıyor, o saatten önce ofiste çalışıyordum. Şirketteki kamera kayıtlarını incelerseniz görürsünüz zaten." dedi yine anında. Ben mi geçmişteki günleri hatırlamakta zorlanan bir insandım, o mu her günü hatırlayacak keskin bir hafızaya sahipti emin olamadım.

"Yemek molasında nereye gittiniz?" diyerek karşımdakinin kafasını karıştırmaya çalışıyordum. Düşünmek için anlık duraksayacak mı, yoksa hemen cevap mı verecek onu  görmeye çalışıyordum. Eğer hızlı cevaplar vermeye devam ederse gelecek soruları önceden düşünmüş ve bu tarihleri biliyor olabilirdi. Bu da üzerindeki şüpheleri daha da artırırdı.

"Yan sokakta açılan güzel bir mekan var, Bergüzar Kafe, orada yiyorum her zaman."

Burhan'la göz göze geldik. O da benim aklımdakini düşünüyordu. Murat Soysal! Yine karşımıza çıkmıştı. O da gün içinde sorguya geleceklerden bir isim olduğu için sevindim.

"Oranın mutfak şefini tanıyor musunuz?"

"Anlamıyorum, neden bunları soruyorsunuz? Evet Pınar'a bir yanlış yaptım ama kendimi affettirmek için çabaladım da. Ona hediyeler, özür mesajları yolladım bu kadar. Bu tacize giriyor derseniz artık vazgeçtim zaten. Peşini bıraktım. Pınar'a zarar verecek hiçbir şey yapmam. Benim kimseye bir zararım yok zaten. Siz gelmiş bana yemek yediğim mekanı, çalışanlarını soruyorsunuz. Bunun Pınar ile ne alakası var?"

Burhan adamın suratına oflayarak; "Yav sana ne neden sorduğumuzdan, cevapla geç işte." dediğinde adam omuz silkip bana yöneltti bakışlarını.

"Bir tanışıklığımız yok, arada yemek yerken afiyet olsun der, giderdi. İsmini bile bilmiyorum."

Adamın umursamaz tavrı canımı sıkıyordu. Vaktimizi çaldığını düşünmeye başlamıştım ama Burhan soruşturmayı bitirme konusunda ısrarcı görünüyordu. 

"Murat Soysal ismi size tanıdık gelmiyor yani?" diyerek imalı bakışlarla adamın yüzünü yine kendisine çevirmesini sağladı Burhan. Bu kadar tesadüf olacağına o da inanmamıştı benim gibi.

Enes de boşluğa yönelttiği bakışlarla kısa bir süre düşünüp, aynı ses tonuyla Burhan'a "O isimde bir tanıdığım yok, bu kadar önemli bir isimse gidin onu sorguya çekin." dediğinde masadan kalktım. Bu adamın bir bok bildiği yoktu, boşa vakit kaybediyorduk. Burhan'a devam etmesini işaret edip odadan ayrılacağım sırada Burhan sorduğu soruyla duraksamamı sağladı. 

''Babanız bir estetik cerrahmış, onun ofisine ne sıklıkla gidersiniz?''

''Haftada en az bir kez ziyaret ederim. Bakın gerçekten anlamıyorum, önce yemek yediğim yer, şimdi babam. Ne sormak istiyorsunuz açık açık söyler misiniz?''

Sandalyeye usulca geri döndüm ve sorguya dahil oldum.

''Babanızın işyerinden bir şeyler aldığınız oldu mu? İlaçları nerede muhafaza ediyor biliyor musunuz?''

''Elbette biliyorum. Her ay sonu ilaçları stoklarını kontrol edip kayıt altına alır. Sırf bu sebeple yılbaşı yemeğine geciktiği olmuştur.''

Burhan sorusunu yöneltti. ''İlaçlardan birkaçı kaybolsa bunu bildirir miydi yani?''

Başını aşağı yukarı salladığında ben girdim araya. Adamın kafası karışmış gibiydi. Bir Burhan'a bir bana dönüyor, hipnotize olmuş gibi soruları peş peşe yanıtlıyordu. 

''Bu ilaçlardan, özellikle anestezik olanlardan yakın zamanda kaybolan var mı?''

''Bildiğim kadarıyla yok, olduysa da bana söylemedi. Zaten bu gibi bilgileri benimle paylaşmazdı ki babam. Ben ne yapabilirim yani?''

''Siz almış olabilir misiniz? Belki bir kez olsun kafayı bulmak istediniz, ya da paraya ihtiyacınız oldu. Bu tarz ilaçlar piyasada altın değerinde. Size yüklü para ödeyecek pek çok pislik var.''

Herif hemen inkara başvurdu. ''Asla! Böyle bir şeyi yaparsam babam suçlu konumuna düşer. Siz beni salak mı sanıyorsunuz? Para için neden böyle bir şey yapayım ki? Babamdan istesem zaten verir.''

Bu gerzek hiçbir bok yapamazdı. Babasının adını not edip sorgu odasından çıktım. Kapıda birkaç saniye durup düşünmeye çalıştım. En büyük şüphemiz babasının mesleğiydi. İlaçlara kolay ulaşıyor olması büyük bir soru işaretini doğuruyordu ama bu herifin salaklıkla bu kadar süre yaşaması bile mucizeydi.

Sorgudan önce tam katilin Enes olduğunu, yakaladığımızı düşünürken adamın işte olduğunu kanıtlayacak görüntülere sahip olduğunu öğrenmemiz tüm umutlarımızı klozete atıp üstüne sifonu çekmişti. Asıl şüphe konumuz olan ilaçlar hakkında babasına ufak bir telefon açmak gerekiyordu. Sonrasında Enes suçsuzlar listesine giriyordu. Tam bir fiyasko.

Sorgu odasının önünden ayrılıp, seri adımlarla odama girdiğimde, sandalyeme oturdum ve başımı geriye doğru sarkıttım. Her şey başa sarıyor gibiydi. İlk işe başladığım sıralar gizlice babamın katilimi bulmaya çalıştığım zamanki gibi. Her yakaladığım ipucu çürütülüyor, sürekli en başa dönüyordum.

Şu Murat Soysal'dan da bir şey çıkmazsa ciddi anlamda çuvallamıştık.

Yapmam gereken arama aklıma gelince oflayarak Enes'in babasının numarasını buldum. Adamın kendine ait bir websitesi bile olduğundan numarasına ulaşmak zor olmamıştı. Fakat adama ulaşamadık. Enes'in formlarına bakıp acil durumda ulaşılacak kişiye babasını yazdığını gördüm. Numarayı oradan aldım ki bu kişisel cep numarasıydı, kliniğin değil. Telefon üç kere çaldı ve nihayet açıldı.
"Buyrun." Dedi hattın sahibi meraklı bir ses tonuyla.
"Merhaba, Mehmet Öztürk ile mi görüşüyorum." dediğimde evet yanıtını aldım.

"Mehmet bey, ben cinayet bürodan Başkomiser Savaş Keskiner. Size araştırdığım bir cinayet dosyasıyla alakalı birkaç soru sormalıyım."
"Cinayet mi? Tabi tabi buyrun umarım yardımcı olabileceğim bir şeydir."

Ona akıl danışmak için aradığımı düşünmüştü. Fazla uzatmadan direkt sorumu sordum.

"Mehmet Bey, kliniğinizde kullandığınız anestezi maddelerini kayıt altında tutuyor musunuz?"

"Evet elbette, her kullanımımda stoktaki miligramı bile güncellerim ki sayımda sorun yaşamayayım. Bu konudaki hassasiyetimi siz daha iyi biliyorsunuzdur."

"Evet, bunlar ağır anestezikler, yanlış ellere geçmemesi gerek. Yakın zamanda hiç stoğunuzda bir farklılık, azalma gördünüz mü?"

"Hayır elbette, çalışanlarımın bu dolaba erişimi yok. Stoğum da milimi milimine tutuyor. Dilerseniz gelip inceleyebilirsiniz."

"Siz öyle diyorsanız kontrole gerek yok. Rahatsızlık için kusura bakmayın, iyi günler." diyerek telefonu kapattım. Bu kapı da boş çıkmıştı.

Başımı ellerimin arasına almış düşünmeye çalışırken kapım sertçe vuruldu.

"Hay ben böyle işin!" diyerek Burhan odaya girmiş, öfkeyle duvara bir tekme atmış, sonra bacağını tutup zıplayarak acıyla inlemeye başlamıştı.

"Oğlum yavaş ol azıcık, kendine zarar vereceksin."

"Verdim zaten başkomiserim." 

Sekerek karşımdaki masasına geçti. Birkaç inlemesinin ardından çalan telefonu eline alıp; "Komiser Burhan." diyerek yanıtladı aramayı. Az önce acıyla buruşturduğu yüzü mutlulukla aydınlanıverdi karşımda.

"Tabii, sorgu odasına alın, geliyoruz." diyerek telefonu kapattı ve bana döndü. "Ünlü şef Murat Soysal merkezimize giriş yapmış."

"Gidip ününü bir görelim bakalım." diyerek ayaklandım ve Burhan'la sorgu odasına geçtik.

Kapıyı açıp içeri girdiğimizde takım elbiseli adam ayağa kalkıp önünü ilikledi. Az önceki heriften sonra en azından işimize saygı duyan birini sorguya çekeceğimiz için rahatlamıştım. Burhan kısaca ikimizi de tanıtıp adama oturmasını işaret edince biz de oturduk. Ses kaydına gerekli açıklamalar kaydedildi ve sorguya başladık.

"Murat Bey, Pınar Ferah'ı tanıyor musunuz?" dedi Burhan. Tanıdığını biliyorduk tabii ki, bu soruyla adam doğruyu söylerken ne hareketler yapıyor onu bulmaktı amacımız. Adam yalan söylediğinde diğer odadan bizi izleyen Selma yalanını bu sorularla yakalayacaktı.
"Evet tanıyorum, aynı okula gidiyorduk." dedi adam kendinden emin bir ses tonuyla.

"Bir restoran açmışsınız. Bergüzar isimli?" diyerek ben girdim araya. Bu ismin bende mazisi vardı. Ayça Bergüzar Özhayat, yani babamın metresi... Onun uğruna ailesini hiçe sayıp canını verdiği kadın!

"Evet, sözlümün adı. Yıl dönümü hediyesi olarak mekanıma onun ismini verdim. Bu neden ilginizi çekti anlamadım?" dedi kaşlarını hafifçe çatıp, alnını kırıştırarak.

Kadının soy ismini de öğrenip, araştırmak üzere önümüzdeki deftere "Bergüzar Yolcu?" diye not aldım.

Burhan, Sercan Derin'in öldürüldüğü tarihi ve Pınar'ın kapısına kutunun bırakıldığı tarihi adama sorup cevap aldığında yine bir şüpheli daha kaybettik.

Adam 17'sinde bir fuardaki Gastronomi Festivali'ne katılmış, akşamını da sözlüsüyle yemekte geçirmişti. Diğer gün ise hastaneye gitmişti, harika (!)  Yine de bunları araştırmak için not alıp adamı serbest bıraktık.

Elimizdeki notları araştırmak üzere bilgisayar başında saatler geçirmiştik. Neredeyse akşam olmak üzereydi ve Pınar'ın babasını sorguya alacaktık. Adamın olaydan haberi bile olmadığını gördüğümüzde kısa kesip evine yolladık.

Pınar'ın bize verdiği listedeki diğer isimlerin sorgularında bulunamamıştım. O kadar çoktu ki, sadece şüpheli olabileceklere katılmış, yine elimiz boş dönmüştük. Komşularından biri olan Ferhat Hancı'nın sorgusundan çıkınca oflayarak birbirimize baktık. Bu adam da katil olamazdı. Topaldı bir kere zaten. Bırakın tıp deneyimini, neşter kullanmayı, meyve soyacağını bile doğru tutamazdı bu herif. Alkoliğin tekiydi.

Sorgu odasından çıktıktan sonra Burhan, çalan telefonunu açtığında, gergin yüzünde gülücükler belirmeye başladı. Kim aradı da bu böyle aniden pişmiş kelle gibi sırıtmaya başladı diye düşünürken, Burhan;
"Merhaba Buse Hanım, evet evet hatırladım tabii ki." dediğinde kız meselesi olduğunu anlamam gerekirdi diyerek odama girip, önümdeki dosyalara döndüm.

Adli tıp raporu çıkmış, son kurbanın tırnak altındaki DNA örneği kurbanın kendisine ait çıkmıştı. Ne kadar bu durumu garipsesem de şaşırmamıştım. Hiçbir delil bize bir ipucu vermiyordu ki zaten.

Uyuşturucu satıcısına ait telefonun kayıtları da hazırdı. Tekrar onları inceleyip gözümden kaçan bir şey var mı diye sayfaya yöneldiğimde Burhan "Ne!" diye bağırarak tüm dikkatimi dağıttı.

"Ne demek Pınar'a ulaşamıyorsunuz? Ailesiyle görüştünüz mü, oradadır belki?" dediğinde kapımız çalındı ve genç bir polis memuru başını kapıdan içeri uzatıp doğruca bana döndü.

"Savaş Başkomiser'im sizin dosyanızdan Pınar Ferah'ın ailesi burada. Kızlarına ulaşamıyorlarmış."

Burhan'ın verdiği tepkinin aynısını verdiğimin farkına bile varamadım o an.
"Ne!" diyerek yerimden fırladığımda Burhan da kıza oraya geleceğini söyleyip telefonu kapattı.

Odadan apar topar çıkıp, Pınar'ın ailesinin yanına koştuk. Akşam üstü sorguya çektiğimiz adam şimdi daha bitkin görünüyordu. Bizi görünce göz göze geldik ve gözlerindeki endişeyle sarsıldığını hissettim.

"Bekir Bey neler oluyor, Pınar nerede?"

"Biz de size soracaktık." dedi annesi iğneleyici bir ses tonuyla. Bu kadına daha ilk görüşte ısınamamıştım zaten. Bekir Bey'e göre çok daha soğukkanlı ve sert görünüyordu.

Oturmalarını rica edip neler olduğunu sordum. Yanımıza otuzlu yaşlarında bir tip gelip Pınar'ı tanıdığını söyleyince Burhan'la göz göze geldik. Adamı da Burhan sıkıştırmaya başladığında Pınar'ı en son gören kişinin yanında aramak üzere aileyi merkezde bırakıp arabaya atladık.

"Kimmiş şu dallama? Pınar'ı nereden tanıyormuş?" dedim Burhan'a arabaya biner binmez.

Burhan da endişeli görünüyordu. Anahtarı çevirip motoru gazlarken "Çocukluktan beri tanışıyorlarmış, beraber büyümüşler. Babası Pınar'ın babasıyla ortakmış, o da Pınar'ın babasının sağ koluymuş falan filan."

"Cinayetler olduğunda neredeymiş? Şahidi var mı?"

"Evet, Bursa'daymış."

Bir şüpheliyi daha elemiştik. Delirmek üzereydim. Pınarın verdiği listedeki pek çok adamla konuşmuş ama hiçbirinde şüpheli bir duruma rastlamamıştık. Bu da tüm bunları yapan kişinin Pınar'ın sevgililerinden biri olmadığını düşünmeme sebep oluyordu.

Buse'lerin evinin önüne geldiğimizde, kapıyı bize abisi Burak açtı. İkisi de panik halinde görünüyordu. Buse pencerenin önünde durmuş gözlerinden yaşlar süzülürken dışarıyı izliyordu. Seslendiğimde kızarmış gözlerle bize döndü.

"Ona bir şey olmayacak değil mi?" dedi hıçkırmaya başlarken. Sakinleşmesi için Buse'yi mutfağa doğru götürdüm. O sırada da Burhan abisine neler olduğunu soruyordu.

Tezgahta bulduğum sürahiyi alıp kıza bir bardak su koydum. Titreyen ellerle bardağı tutup sudan bir yudum aldı. Kısa bir süre kendisine gelmesini bekledim. Her geçen dakika Pınar için daha riskli bir hale getiriyordu durumu. En son dayanamayıp konuya girdim.

"Pınar tek başına mı ayrıldı evden?"
Kız başını onaylarcasına salladı.

"Burak bırakmak istedi ama ailesi çok endişelenmişti. Nişanlın da ilk beni bırakacaksın, diye diretince Pınar taksiyle gideceğini söyleyip çıktı."

"Nişanlım mı?" Kaşlarımı çatmış gelecek cevaba hazırlıyordum kendimi. Pelin ne bok yemeye buraya gelmişti ki? Hem de Pınar ile aynı ortamda ne arıyordu?

"Abime dişlerini beyazlatmak için randevu istemeye gelmiş. Pınar onu görünce fazla kalmak istemedi zaten. Kendini suçlu hissediyordu sanırım."

"Neden?"

Buse boş bakışlarla bir süre beni izledi ve konuşmaya başladı.

"Pınar nişanlısından aldatıldığını öğrendiği için ayrıldı. Aynılarını bir başka kadına yaşatmak istememesi yeterli bir sebep bence. Nişanlın ne kadar gıcık olsa da aldatılmayı hak etmiyor, değil mi komiserim?" diyerek kollarını göğsünde birleştirdi ve tek kaşı havada dik bakışlarla bana bakmaya başladı. Aldatılma mevzusu ne alaka diye düşünürken gördüğüm rüya canlandı gözümde. Pınar'ı öptüğüm rüya!

"Gerçekten bu olmuş olamaz! Hass*ktir!" diyerek bu sefer ben odadan fırlamıştım. Burhan telefonda Pınar'ın telefonunu takip etmelerini söyleyip bana döndü.

"Telefondan en son buralardan sinyal almışlar. Çocuklar konumu yollayacak." derken telefonuna gelen bildirim sesi herkesin bakışlarını üzerine toplamıştı. Burhan mesajı açıp kapıya yöneldiğinde peşinden ben de çıktım. Belki de sadece hırsızlıktı, Pınar kendi dairesine gitmek zorunda kalmıştı. Telefonunu da çaldırdığı için haber verememişti. Kendimi iyiyi düşünmeye yönlendiriyordum.

Burhan'la hedefe vardığımızda kaldırımda su birikintisinin hemen yanına düşmüş telefonu bulduk. Etrafa hızlıca göz gezdirirken Burhan'ın seslenmesiyle yanına koştum.

"Çantası burada." dedi yerdeki siyah çantayı gösterirken.

Cebimden eksik etmediğim eldivenlerden birini çıkartıp çantayı karıştırdığımda cüzdanının da dolu bir şekilde içinde olmasını görmemle tüm umutlarım tuzla buz olmuştu.

Bu bir hırsızlık vakası değildi. Korktuğumuz başımıza gelmiş, katil Pınar'ı kaçırmıştı!

"Burhan, buraya arama ekibi iste, sen de Pınar'ın evine git. Ben  gidip Pelin ile konuşacağım." diyerek Burhan'ı orada bırakıp arabaya bindim.
Çok öfkeliydim. Kendime, hayata, adalete, her şeye...

Pelin'e bana gelmesini, Pınar ile ilgili konuşmamız gerektiğini söyleyip gaza bastım. Kısa bir sürede eve vardığımda bana kapıyı Pelin açtı.

"Anahtarı Bade Anne vermişti." dedi gülümseyerek. Gülümsemesinde gizli endişe kırıntılarını fark ettiğimde direkt konuya girmem gerektiğini anladım.

O yavaş adımlarla koltuğa otururken, ben arkasında dikiliyordum. Her hareketini izlediğimi anlamış, stres olduğunda yaptığı gibi tırnaklarını kemirmeye başlamıştı. Kesinlikle bir haltlar karıştırmıştı. Derin bir iç çekip ses tonumu ayarladım. Akşam akşam Burak denilen herifin evinde ne aradığını sormayacaktım. Bundan daha ciddi meseleler vardı. Pelin başını arkaya çevirmiş meraklı ve ürkek gözlerle bana bakıyordu. Başladım.

"Pınar kayıp. Burak seni bırakırken şüpheli bir araç, ya da birini gördün mü?"

"Hayır." dedi rahatladığını belli eden derin nefesini dışarı verirken. Bir şeyler gizliyordu. Yavaşça yanına geçip oturdum.

"Pınar ile ilgili bir şey mi oldu? Neden bu kadar gergindin kapıyı açarken?"

Gözlerini kaçırıp saç uçlarıyla oynamaya başladı. Kesinlikle bir şey gizliyordu. Öpücüğü mü öğrenmişti acaba!

"Önemli bir şey değil. Yani o kadına ısınamadım bir türlü. Sana yakın olmasını istemiyorum. Gerçi evleneceğimizi duyunca ortalıktan kaybolduğuna göre şüphelerimde haklıymışım demektir." diyerek gözlerini üzerime dikti.

"Ne saçmalıyorsun Pelin, kadın manyak bir katil tarafından kaçırılmış olabilir, sen evleniyoruz diye çekip gittiğini mi düşünüyorsun?"

"Kaçırıldığı kesin değil öyle değil mi? O kadının sana bakışlarını gördüm Savaş, evleneceğimizi söylediğimde yüzünün nasıl şekil değiştirdiğini de gördüm. Belki de seni kendine yakın tutmak için her şey numaraydı. Belki kadın delidir." dedi gayet ciddi ve küçümseyici bir şekilde.
Bu aptalca cümleler gerilmeme sebep oluyordu. Onun iğneleyici ses tonu, aşağılayıcı bakışları. Bir kadının hayatı söz konusuyken Pelin yine her şeyi kendine çeviriyor, tüm dünya onun etrafında dönüyor sanıyordu.
Sessizliğimi fırsat bilip devam etti.

"Seni gözüne kestirmiş olmalı, dikkatini çekmek için de böyle bir masal uydurdu. Hediye kutusunda kalp! Akıl işi mi Allah aşkına. Dikkat çekmek için başka bir şey mi kalmamış."

Pelin dosyanın detaylarını Burak'tan öğrenmiş olmalıydı. Bunları öğrenip olayın ciddiyetine varacağına hâlâ nasıl üste çıkarım bunu düşünüyordu.

"Demedi deme, bu kadın delinin teki!" Deyince tüm şalterlerim attı.

"Burada deli olan biri varsa o da sensin. Şu haline bak, paranoyaklık boyutunda aptal teoriler üretiyorsun artık Pelin!"

Öfkem giderek şiddetlenirken ayağa kalkıp pencereyi açtım. Tek isteğim bir an önce bu kadının buradan gitmesiydi. Derin nefesler almaya çalışırken Pelin de ayağa kalkıp arkama geçti. Tartışma burada bitmeyecek demekti bu.

"Ne yani, evleneceğin kadını değil de, o kaçığı mı savunuyorsun artık Savaş?"

Buz gibi sesi kulaklarımdan geçip, beynimde dolanırken, sinirden titreyen ellerim yumruk haline geldi. Tırnaklarım etimi delip geçerken arkamdaki kadına döndüğümde artık tanımadığım biri vardı karşımda. Bakışlarında ne sevgi ne aşk, hiçbir güzel şey yoktu. Tamamen nefret kaplı buz gibi bakışlara son kez bakıp "Artık seni tanıyamıyorum Pelin, senden neden uzaklaştığıma şaşmamak gerek."

"Benden uzaklaşmanın tek sebebi korkak olman. Evlenmekten, sadakatten korkuyorsun. Sonun baban gibi olacak diye korkuyorsun. Tıpkı baban gibi, sen de korkaksın!"

Damarımı iyi biliyordu bu kadın ve onun üzerine basmaktan, bir an olsun çekinmemişti. Geçmişimi böyle acımasızca yüzüme vurması öfkemi uç noktalara taşımış, sinirden gözlerimin önünde karartılar uçuşmaya başlamıştı.

"Babam hakkında böyle konuşamazsın.O cesur bir adamdı. Beni korumak için kendini kurşunun önüne attı, bu mu korkaklık?!"

"Seni değil, o kadını korumak için yaptığını söylemiştin. Metresini. Üstelik bir korkak olmasaydı polise gider, tehdit edildiğini anlatırdı. Gerçi düşündüm de, sen ona benzemiyorsun.  En azından o ailesine bağlı bir insandı. Başkasına aşık olsa da anneni ve seni terk etmedi. Oysa sen herkesi yarı yolda bırakabilirsin. Orada ben de vardım. Pınar yerine benim de başıma bir şey gelebilirdi ama sen benden önce onun iyiliğini düşünüyorsun. Neden acaba?"

İğneleyici ses tonu ve imalı bakışları zaten sinirli olan vücudumda öyle büyük bir nefrete döndü ki sözlerime engel olamadım.

"Çünkü o senin gibi değil, çünkü o sen üzülürsün diye kendisinin suçlu bile olmadığı basit bir hatadan pişmanlık duyabiliyor. Çünkü o yalanlarla beslenmeyecek kadar iyi ve korunmasız."

"Ne hatasından bahsediyorsun?"

Kadınlarda tipik bir huy bu galiba. Siz onlarca cümle kuruyorsunuz, o içlerinden tek bir kelimeyi cımbızla seçip, onu sorguluyor.

Derin bir nefes alıp gerçekleri ortaya dökmeye hazırlandım. O öpücüğün bir rüyadan ibaret olmadığını öğrendiğim an Pelin'e söylemem gerektiğini biliyordum. Af dileyecektim, yeminler edecektim. Bunu ona yaşatmak istemediğim için nasıl pişman olduğumu hatırladım. Bu kadın için...

"Geçen tartıştığımız o gece, ben Pınar'ı öptüm Pelin. Sana haksızlık ettiğimi düşünüyordum ta ki şu ana kadar. Şimdi ise, gram pişmanlık duymuyorum. Senin de gram üzüldüğünü sanmıyorum. Sen beni sevmiyorsun bile, tek isteğin parmağında çevirebileceğin bir erkekle evlenmek. Bir korkak olduğum konusunda haklısın. Sırf insanları kırmak korkusuyla seninle bir ömür yaşamayı göze alıp istemediğim bir düğünü gerçekleştirecektim az kalsın." Cümlem bitmeden yüzüme yediğim tokat öyle iyi hissettirmişti ki...

Pelin tek kelime etmeden kapıyı çarpıp çıktığında evimde bana kollarını açan huzura teslim oldum. Bitmişti, tüm bu esaret son bulmuştu sonunda.

Şimdi tek yapmam gereken özel hayatımı bir kenara atıp, Pınar'a odaklanmaktı. Katil ona zarar vermeden onu bulmak zorundaydık. Onu bulup ondan özür dilemem gerekiyordu. Öpücük için, kendisini suçlu hissettirdiğim için. Her şey için...

Evvet bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Pınar'ı merak ettiğinizi biliyorum sonraki bölümde gelecek, katilimizle yüzleşicez bakalım 😊

Pelin'den kurtulduk sanırım bu sefer. Yaşadığı duruma biraz üzülmedim değil ama hak etti bence. İnsan hayatındaki adamı bu kadar bunaltmamalı.

Continue Reading

You'll Also Like

1.4K 424 15
Bir kelebeğin ömrü kadar kısaydı geçirdikleri vakit. Peki ya unutmaları, o ne kadar sürecekti? Adam sevecek kadın bilmeyecek, adam her bedende kadın...
TUTSAK By Elsa

Mystery / Thriller

79.1K 2.8K 38
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"
2.4K 248 11
'Ah Mine'l-Aşk' Mem ile Zin'in öyküsü tanıdık bir macera. Leyla ile Mecnun'un, Yusuf ile Züleyha'nın, Arzu ile Kamber'in, aşk ateşiyle birbirini y...
ELIYS (+18) By Duru

Mystery / Thriller

163K 9.8K 54
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...