Cehennem Savaşları

Par HunHanTurkey

109K 7.7K 1.3K

Çivi gibi sert ateş kadar yakıcıydı Luhan. Babasının intikamını almaya kararlıydı Luhan. Öyle ki asla yapmama... Plus

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm (M)
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm M
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
FİNAL

5. Bölüm

3.6K 323 68
Par HunHanTurkey

Yazar; Özge Meral

Not; Gecikme için üzgünüm :'(

“ Hey, Luhan !”

İçgüdüsel bir tepkiyle arkamı döndüğümde bana doğru koşan Jiwoon'la karşılaştım. 

Jiwoon yakışıklı yüzündeki yamuk gülümsemeyle yanıma yaklaşıp benimle birlikte yürümeye başladı, ardından sol omzunu sertçe omzuma bindirdi. Bu aramızdaki bir selamlaşmaydı.

“ Nasıl gidiyor ?” dedi bakışlarını önümüzdeki patikadan ayırmadan.

Bunun asıl anlamı Minho  seni rahatsız etmeye devam ediyor muydu ?

“ Şimdilik bir sorun görünmüyor.” Dedim ayağımın önüne gelen bir taşı tekmelerken.

Jiwoon’la havadan sudan konuşarak geçen birkaç dakikanın ardından malzeme deposuna vardık. Elimdeki parlatılmış zırhı eski dolabın içine yerleştirdim. Minho  ile kavgamızın üzerinden 5 gün geçmişti. Çürükler ve çizikler canımı çok yakmasa da sırtımdaki ağrı dayanılmazdı. İlk gece karanlık binanın içinde şiltemin üzerinde yatarken acı içinde kıvranıyor, boğazımdan yükselen acı dolu inlemelere engel olamıyordum.

 Nihayet sabah olduğunda şiltemin ucunda bir kavanoz dolusu merhem, sargı bezi ve sırtımı koruması için pamuklu bir içlik duruyordu.

O günden sonra tıpkı Jiwoon’la olduğu gibi birkaç kişiyle daha garip bir arkadaşlık ilişkisine giriştik. Tüm hayatını tek başına geçirmiş biri olarak yalnızlık benim için sorun değildi. Yalnızlığa katlanabilirdim. Ama başımı çevirdiğimde gülümseyen yüzlerle karşılaşmak , işte bu paha biçilmezdi.

Yine de yeni arkadaşlarıma rağmen mutlu olmaktan çok ama çok uzaktım.

“ Luhan, hadi gelmiyor musun?” dedi Jiwoon başını depo kapısından uzatarak.

Yeni cilalanmış zırha son bir kez dokunup ellerimi kısacık dört bir yana dağılan saçlarımın arasından geçirip dışarıya çıktım. Gökyüzü sanki benim çıkmamı bekliyormuş gibi derinden gelen bir kükremeyle kapalı havada cam gibi parladı. Başımı yukarıya kaldırıp kara bulutları kaşlarımı çatarak izledim. Havadaki koku ağırlaşmış, rüzgar şiddetlenmişti.

Yağmur geliyordu.

“ Bu havalardan nefret ediyorum “ dedi Jiwoon açıklığa doğru yürürken. 

Bakışlarımı bir araya gelmiş düzinelerce savaşçının olduğu yere çevirdim. Yüzlerine bakılacak olursa onlarda havadan pek hoşnut değillerdi.

Bakışlarım birkaç metre ileride heybetli cüssesiyle dikilen Donkor’a kaydı. 

Esmer teni kapalı hava da daha karanlık görünüyordu. Gök bir kez daha gürledi ardından hafif ama şiddetini hızla arttıran bir yağmur başladı. Savaşçılardan homurtular yükselirken Donkor’un gür sesi hepsini bastırır nitelikte yükseldi.

“ Eşli dövüş. Şimdi.”

Eşli dövüş mü ? Bu yağmurun altında çamurun içinde ne dövüşünden bahsediyordu bu adam?

Savaşçılar isyankar sesler çıkartırken küfürler havada uçuşuyor, kimse dövüşmek istemiyordu.

“ Demek sızlanacaksınız öyle mi ? Dışarıya , demir kapıların ardına çıktığınızda da birbirinizin eteklerinin altına saklanırsınız o zaman.” Demir kapıların ardındaki karanlık diyarı düşünmek kanımı donduruyor içimdeki intikam ateşini körüklüyordu. Savaşçılardan yükselen homurtular gittikçe azalıyordu.

“ Siz küçük korkak bir kız mısınız ?” diye kükredi Donkor.

Savaşçılardan bir hayır narası yükseldi.

“ O zaman erkek gibi davranın. Uygarlıktaki herkes size gelecekleri gözüyle bakarken korkaklık edeceksiniz, kapı orada. Bana korkak erkekler değil, cesur adamlar lazım.”

“ Eşli dövüş, hemen.” Dedi Donkor yeniden. 

Herkes açıklıkta yerlerini alırken elime kalın sopamı alıp orta boylu esmerce bir savaşçıyla dövüşmeye başladım. Yağmur deli gibi yağıyor, hareket ettikçe ayaklarımızın altındaki toprak yumuşayıp bizi içine çekiyordu. Dövüş ısındıkça eşler değişiyor, açıklık alandaki herkes mümkün olduğu kadar başkalarıyla da dövüşüyordu. Hareket ettikçe ağırlaşan bedenimle yeni bir hamle yaparken Donkor haklı diye geçirdim içimden.

Düşmanla hangi koşulda karşılaşacağını seçemezdin.

Yüzüme yapışan saçlarımdan damlayan sular şakaklarımdan süzülüyor, hareket ettikçe yağmur taneleri bedenimde çılgınca dans ediyordu. Karşımdaki savaşçının hamlesini karşılayıp sopamla ani bir hamle yaparak sopasını kavradım, ardından hızla çekerek yere düşürdüm ve bir savaş narası eşliğinde sopamı hızla yüzüne savurdum.

Son anda burnunun dibinde duran sopaya baka kalan savaşçıya bir baş hareketiyle selam verip diğer savaşçıyla kapışmak için arkamı döndüm. Sopam benden bağımsız arkamdaki savaşçıya savrulurken Sehun çevik bir hareketle hamlemi karşıladı. 

Ardından gözlerimiz birleşti.

“ Bugün formundasın.” Dedi neredeyse aşağılar bir tonda.

Bu 5 gündür aramızda geçen ilk konuşmaydı.

“ Ve sen her zamanki gibi sinir bozucu herifin tekisin.” Dedim eğilerek bacaklarına hamle yaparken.

Sehun bedenine tezat düşen bir zariflikle zıplayarak yeniden çamur deryasının içine daldı.

Kestane kahvesi gözler buz gibiydi. 

Neden bu kadar soğuksun ?

Onu düşünmekten vazgeç !

Yağmur şiddetini bir kat daha arttırırken ancak ona gözlerimi kısarak bakabiliyordum. Yağmur bedenlerimizi baştan aşağıya yıkamış, her hamlede havaya sıçrayan çamur dört bir yanımızı kaplamıştı. Sopamı hızla savurup göğsünü hedef aldım. Atik bir savuşturmayla sopamı uzaklaştırdı. Gözlerime dolan isyankar yaşları savuşturmaya çalışırken ağzımdan dökülen öfke dolu sözlere engel olamadım.

“ Tanrı cezanı versin ! Derdin ne benimle ?!”

Sehun aramızdaki soğukluğu açıkça belirtmemle birlikte az öncekinden daha sert, daha kalın duvarlar çekti aramıza. Sopasını hızla kaldırıp önce ona saldıran sopama vurup, çevik bir bilek hareketiyle sopamı çamurun içine düşürdü. Ardından ıslak silahı boynuma dayandı. Gözlerim kahverengi gözlerine kilitlenmişti.

Yağmur şiddetle yağıyor, kahverengi saçları uçlarından sular damlayarak yanaklarına yapışıyordu. Yüzünden damlayan sicim gibi su damlaları kalın boynuna ve adaleli kollarına dökülüyordu. Yağmurun altında hiç olmadığı kadar güzel hiç olmadığı kadar ulaşılmazdı.

Sopasını boynumdan çekmeden önce hafifçe atar damarımın üzerine bastırdı.

“ Aklın varsa benden uzak durursun.”

Ardından sopasını hışımla çamura saplayıp dövüşen savaşçıların arasında kayboldu. Arkasından bakarken gözlerimi yakan gözyaşlarına , içimde dolaşan sıcaklığa engel olamıyordum.

Sehun ilk kez bana karşılık vermişti. 

İlk kez benimle dövüşmüştü.

***

“ Berbat görünüyorsun adamım.” Dedi Jiwoon yanında sırıtan Sefu’yla yanıma gelirken.

İkisi de tüm gün çamurların içinde debelenmiş yaramaz erkek çocuklarına benziyorlardı.

“ Sizinde benden aşağı kalır yanınız yok. Tüm gladyatörler çamurlar içinde “ dedim sırıtarak.

“ Gevezelik yapmayı bırak da peşimize düş, Luhan. Yoksa banyoda sıra beklemek zorunda kalacaksın.”

Ardına kadar açtığım gözlerimle dehşet içinde Jiwoon'a bakıyordum.

Doğru mu duymuştum ? Banyo mu demişti o ?

“ Gözlerini biraz daha pörtletirsen yerlerinden çıkacaklar” dedi Sefu kocaman sırıtışıyla.

“ Bence banyo lafını duyunca sevinçten dili tutuldu.” diye karşılık verdi Jiwoon.

Başımı inanmaz bir tavırla iki yana salladım. Islak perçemler alnıma ve yanaklarıma yapışıyordu.

“ Banyo mu yapacağız ? Yani birlikte mi ?” dedim neredeyse fısıltı halinde.

“ Burayı ne sandın, Kraliyet mi ? Tabi ki birlikte yıkanacağız, her zaman birlikte yıkanırız.”

Jiwoon hareket etmediğimi görüp enseme yapıştığında kendi kendime “ Olamaz.” Diye mırıldanıyordum.

Hayır !

Sefu onun yarı boyunda oluşumdan faydalanmak ister gibi dirseğini omzuma dayayıp hafifçe bastırdı.

“ Gerçekten Luhan, daha kısa olamaz mıydın ? Şu haline bak önüme bakmadan yürüsem seni eziveririm.” Dedi şen bir kahkahayla .

 Jiwoon'da ona eşlik ederken ateş saçan bakışlarımı Sefu’ya çevirecek kadar kendimdeydim.

Nihayet Jiwoon ve Sefu’nun çekiştirmeleriyle banyo dedikleri devasa bir mağara içindeki büyük göletlere ulaştık.

Tanrım, gerçekti !

Bizden önce gelen bir grup çoktan soyunmaya başlamıştı bile. Bakışlarımı çizmelerime çevirirken kızarmamak için dua ediyordum. Tamam, eşcinselseniz ve daha önce hiç bu kadar erkeği çıplak olarak görmediyseniz kızarıyordunuz doğal olarak. Jiwoon üzerindeki keten gömleği tek bir hamlede çıkarıp yere attı.

“ Ne bekliyorsun, Luhan ? Sakın bana utandığını söyleme.” Dedi inanmaz bir tavırla kara gözlerini devirirken.

Ellerimi iki yanımda sımsıkı yumruk yaparken Jiwoon  parmaklarını  pantolonunu indirmek için beline geçirdi. 

Siktir !

Başımı hızla mağaranın çıkışına çevirirken Sefu’nun neşeyle parıldayan gözleriyle karşılaştım. Bana doğru bir adım atıp üzerime doğru eğildi.

“ Ne o Luhan ? Yoksa göğsünde bizden sakladığın bir şey mi var ?”

Bir şey mi? Hayır. Sadece size gösterirsem kafamın koparılacağı koca bir dövme var.

“ Hiçbir şey yok. Sadece anlarsın ya- “ dedim bakışlarımı onun çıplak kıllı göğsüne çevirerek.

“ Ben pek kıllı değilimdir.” Sefu derinden gelen bir kahkaha atarken “ Kösesin demek.” Dedi.

“ Merak etme, olmayan bıyıklarına ve sakallarına bakınca köse olduğunu tahmin etmiştim. Hele şu kaşlarına ne demeli, incecik.”

Yüzümü basan alev alev utanç dalgasıyla mücadele etmeye çalışırken “ Ne halt ediyorsunuz orada ?” diye seslendi Jiwoon. Sefu’da gülerek geriye kalan kıyafetlerini çıkarmak için yanımdan geçerken “ Köse,” diye fısıldadı hafifçe. Ardından gök gürültüsünü andıran kahkahasıyla suya çarpan bedeninin sesini duydum.

“ Hala soyunmadın mı sen ?” dedi Jiwoon tam arkamdan. Başımı çevirip hafifçe yüzüne baktım.

Tanrım ıslaktı. 

Ve fazlasıyla çıplak olmalıydı.

Lütfen , Tanrım. 

Tanrım, bu durumdan kurtulursam bir daha Donkor’un arkasından hiç konuşmayacağım. 

Minho'nun yemeğine tükürmeyeceğim ve ya böcek atmayacağım.  

Ve Sehun'u çıplak hayal etmeyeceğim. 

Tamam son söylediğimi unut.  

Tanrım, beni bu durumdan kurtar. 

Lütfen.

Jinwoon sabırsız bir tavırla ıslak ellerini omuzlarıma koyup beni kendisine çevirmek için hazırlanırken arkamdan gür, tanıdık bir ses yükseldi.

“ Luhan !”

Bu Donkor’un sesiydi. 

Ah, teşekkürler Tanrım.

Kapalı gözkapaklarımı aralayıp temkinli bir sakinlikle yüzüme bakan Donkor’ çevirdim bakışlarımı. Ancak Donkor’un temkinli ifadesinin arkasındaki patlamaya hazır volkanı hissedebiliyordum. Eh arkamda çıplak bir erkek korosu varken ve biri neredeyse tüm hatlarıyla arkama tutunurken farklı bir tepki beklemiyordum.

“ Hemen buraya gel Luhan. Zırhları cilalamayı bir türlü öğretemedim sana, şu pis halinle hepsini yeniden cilalayacaksın !” diye kükredi.

Jiwoon omuzlarımdaki ellerini sıkarken kulağımın dibine eğilip “ Sıkma canını, işimi erken bitirirsem yardıma gelirim.” Diye mırıldandı.

 Ardından alnıma düşen saçlarımı ağabeyce bir tavırla karıştırıp bedenimden uzaklaştı.

Dört nala atan kalbimle hışımla yürüyen Donkor’a yetişmeye çalıştım.

Nihayet savaşçılardan yeterince uzaklaştığımızda “ Ne bok yiyordun sen orda !?” diye kükredi hiddetle.

Sesli bir şekilde yutkunup “ Banyoların birlikte yapıldığını bilmiyordum.” Diye mırıldandım.

“ Ah, beyefendi bilmiyormuş, başından büyük işlere kalkışmayı biliyorsun ama ! Tanrım, Bing Hao  burada olsa oradaki herkesi katlederdi. Oğlu banyoda çıplak savaşçıların arasında… Tanrım, Ulu Tanrım !”

Kucağımdaki mağaradan aldığım temiz çamaşırları sıkıca göğsüme bastırıp “ Teşekkür ederim.” Dedim.

 Başka ne denirdi ki ?

 “ Pekala, pekala.” Dedi kel kafasını sıvazlayarak bana dönerken. “Sen nehre git, herkes banyoda olacağından rahatça yıkanırsın. İşini çabuk tut.” Diye tembihledi.

Koşar adım yanından uzaklaşırken kendi kendime küfür etmeye devam ediyordum.

Gerçekten paçayı kurtarmak dedikleri bu olsa gerek.

Nehir kenarına vardığımda yağmur neredeyse durmuş havayı nemli toprak ve çimen kokusu kaplamıştı. Kokuyu içime çekip ellerimi ıslak saçlarımın arasından geçirdim.

Ardından üzerimdeki ıslak gömleğin düğmelerini açmaya koyuldum.

“ Mahremiyetin anlamını bilir misin sen ?”

 Yüz kızartıcı bir küfür savurup hızla arkamı döndüğümde sinirli bakışları ve çatık kaşlarıyla Sehun’la karşı karşıya geldim.

“ Mahremiyet,” dedi yeniden yüzüme bakarken. “ Bu kelimeyi sen geldiğinden beri özler oldum”.

Bakışlarımı yavaş yavaş haşin çekici yüz hatlarından göğsüne çevirdim. Gömleği üzerinde değildi. Tanrım !

Bakışlarım çıplak adaleli kollarından boğum boğum kasın fışkırdığı göğsüne kitlendi.  Nefes a, nefes al.

Sehun kaşlarından birini kaldırıp “ Kızarıyorsun.” Dedi.

Bakışlarımı çizmelerime indirirken pantolonundaki çıkıntıya takıldı gözlerim.

“ Kızarmıyorum” dedim titrek sesimle.

“ Seni ateşe tutsam bu kadar kızaramazsın.” Dedi yavaş, neredeyse alaycı diyebileceğim bir tonla.

Başını daha çok eğip neredeyse yanağını yüzümün yanına yasladı. Sıcak nefesi kulağımdan içeri girerken içim erotik bir hazla titredi. Tanrım, harika kokuyordu.

“ Kızarıyorsun. Kızlar çıplak erkekleri gördüğünde kızarır.” Dedi usulca. “ Peki sen neden kızarıyorsun, Luhan ?”

Hakikaten, şimdi ne bok yiyecektim ben ?

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

425K 22K 36
Eski sevgilisine içinde kalanları sövmek için yazan Yaren numarayı yanlış yazıp dünyanın en önemli iş insanlarından birine denk gelirse ne olur... Si...
94K 9.5K 25
Baekhyun sonunda 22 yaşında çocukluk hayalini gerçekleştirmiş, Formula 1 yarışçısı olmuştu. 2 yıl gibi çok uzun sayılmayacak bir süre zarfında ard ar...
565 88 5
━ "hayatımız mükemmel, değil mi?" : sherlock, john'a saplantılı bir şekilde aşık ve onun için ne gerekiyorsa yapmaya hazır <3 'fikir ve kurgu annecum...
2.2K 282 15
"Her zaman olmayacaksın, bir gün sende gideceksin" "Söz veriyorum gitmeyeceğim"