Tehlikeli Güzel (TAMAMLANDI)

By Darkparadise168

83.3K 4.9K 1K

Tam bir baş belası olan Şebnem'e rastlayıp, onun etkisine kapılan Selim'in hayatı bir anda sakinlikten, hiç d... More

Kaçak
Kimlik
Hırsızlar
Av
Kötü Kız
Acaba
Gergin
Gürsoy
Şeytan'ın Tohumu
Yalanın Yuvası
Kan Gölü
Plan
Çıkmaz Yol
-Duyuru-
Travma
Dejavu
Kabus
Geçmişin Sancıları
Ten Kokusu
Derin Korkular
Masa
Lucifer'in Gölgesi
-Bir Küçük Final Meselesi-
Mesaj Sendromu
-Ruhsuz Tren Makinisti-
Zafer Sarhoşluğu
Tehlikeli Güzel
Aşk Kafası
İstenemeyen Kız
Sonsuzluğa Yolculuk (Final)
"Sonsuzluk ve Ötesi I"

Yanlışlık

6.1K 275 20
By Darkparadise168

ŞEBNEM

O anda geri dönmek istedim. Bu resmen tükürdüğünü yalamaktı ve ben daha önce böyle bu şeyi hiç yapmamıştım.

"Seni dinliyorum."

Donup kalmıştım ama Selim'in sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.

"Yani, şey. Benim sana bir şey söylemem gerek. Aslında, benin senden özür dilemem gerek."

"Özür mü?"

Bana olan bakışı küçümseyici değildi, şaşkındı. Bu beni cesaretlendirmişti çünkü eğer benimle dalga geçmeye başlasaydı, kafasını masadan masaya vurmaya hazırdım.

"Seni dinliyorum."

"Ben düşündüm ve sanırım bugün sana haddimden fazla ağır konuştum. Oysa seni kışkırtan bendim, yaptığın şeyi kendi sözlerimi dikkate almadan yargıladım. Ben-"

"Özür dilemene gerek yok çünkü hayvanlık benimdi. Ben- Şey, bunu nasıl söylesem bilmiyorum ama daha önce hiç-"

"Bir kızı öpmedim, dersen düşer bayılırım."

Hafifçe gülümsedi. Utangaç bir gülümsemeye benziyordu.

"Hayır ama daha önce hiç bi kızı zorla öpmemiştim. Beni o tür bir adama dönüştürecek kimse olmamıştı."

"Bu bir iltifat mıydı?"

"Emin değilim, belkide senden korkmam gerektiğinin kanıtıdır."

Ciddi bir ses tonu takındım.

"Korkmalısın zaten."

Bunda ciddiydim ama o bunu bir espiri olarak almış ve gülmüştü. O gülünce bende uzatmadım. Eliyle koltuğu işaret etti.

"Kısa kalmayı planlamadıysan otur lütfen."

"Ben hiç rahatsızlık vermesem daha iyi."

Öne bir adım attım ama kolunu önüme doğru uzattı ve bana baktı.

"Bir daha senin yüzüne utancımdan nasıl bakarım diye bu gece içmeyi planlıyordum."

"Aaah."

Yavaşça kafamı salladım ve kulağına doğru eğildim.

"Üzerinde bu kadar çabuk mu etki yarattım. Ben neymişim öyle."

"Çok ama çok..."

Beni süzdü.

"Aptal bir kızsın. Bu soğukta bu şekilde dolaştığına göre. Gerçi özellikle bu an için giydiysen bir şey diyemem tabii."

Ellerimi elbisemde gezdirdim. Bunu kontrol amaçlı yapmıştım ama Selim'in bakışlarındaki inceleyişi hissediyordum. Siyah ve düzdü. Üstümde deri bir ceket vardı, boynumda ise bir fular. Etek boyuna gelirsek biraz kısaydı kabul ama ben üşümüyordum. Şimdi açık dalgalı saçlarımı da düşününce gerçekten çok çekici olmalıydım.

"Üstüne alınma canım, planlarıma dahil sadece."

"Plan? Haah, bu gece bir randevun mu var? Nasıl tuhaf bir kız randevuya gitmeden önce sabah öpüştüğü çocuğun evine gelir ki?"

SELİM

Bunu meraktan soruyordum ama dalga geçen bir ifade takındım.

"İşle ilgili."

Omuz silkti, sanki burnumu sokmamı istemiyor gibiydi. Her neyse ne. Bu haliyle onu dışarı göndermek istemiyordum. Sadece benim için hazırlanmış olmasını dilerdim. Bu tuhaf bir duyguydu ama açıklaması vardı elbette. Onu kolundan tuttuğum gibi yatağa atmak istiyordum. Beynimi s....im gerçekten çok çekiciydi. Gülümsemeye çalışırken bile çok gergindim ama yapacak bir şeyim de yoktu. Kapı çaldı.

"Birini mi bekliyordun?"

"İçmek için arkadaşımı çağırmıştım. Can'dır."

Kapıyı açtığımda Can'ın yalnız olmadığını gördüm, yanında iki tane kız da getirmişti. İçeri girerken etrafa bakmadan konuştu.

"O kızı aklından atamadığını söyledin, bende sana yardımı dokunacak tek şeyi getirdim. Başka kızlar-"

İkinci kez utancımdan yerin dibine girmeyi düşünüyordum, Can Şebnem'e baktı.

"Ama sen zaten başka bir kız numarasını düşünmüşsün."

Ağzına s....ım senin Can. G.. beyinli, sıfatsız p.....k.

Kulağına eğildim.

"Aklımdan çıkmayan kız var ya hani Can?"

"Hı?"

"Şu anda ona bakıyosun işte."

"Oha! Yok artık! Uf be."

Can'ın orda ağzını burnunu dağıtsam kimse beni bunun için suçlayamazdı. Kızlar içeri geçip koltuğa yayılınca Şebnem rahatsız oldu ve kalktı.

"Can ben."

"Şebnem, memnun oldum. Iı, şey. Ben sizi eğlencenizle başbaşa bırakayım."

Bunu söylerken gülmesine engel olmaya çalışıyordu. Koluma dokundu.

"İyi atışlar."

Hay sıvayayım ya. Bıyık altından gülerek çıktı ve kapıyı da kendi çekti. Bu rezaletten sonra ben Can'ı daha fazla yaşatamazdım.

Fırtınanın öncesi olduğu belli olan bir sakinlikle konuşmaya başladım.

"Can."

"Efendim abi."

"Beyin hücrelerini s...im abi."

"Teşekkürler."

Sesim artık yükselmeyi hak etmişti.

"Lan oğlum sen sperm ziyanı mısın lan? Kız gitti, senin yüzünden."

"Ne bileyim söylemedin ki geleceğini."

"Bende bilmediğim için olabilir mi acaba?! Şimdi nasıl bakıcam bu kızın yüzüne ben?"

"Az önce nasıl baktıysan öyle. Yalnız bir şey söyliyim mi gerçekten çok güzel kızdı."

"Ben anladım seni ya. Sen Kainat'ın acısını çıkarıyosun etraftan. Sen böyle biri misin ya kendine gel. Şu an yaptığın şey var ya benim tanıdığım adamın tam tersi resmen."

"Eski Can yeterli değildi ama."

"Benim arkadaşım olan Can eski Can'dı ama. Bu ne hal ya? Az topla lan kendini iki ay oldu nerdeyse."

"Evet abi evlenme teklifi ettiğim kadının kariyerini seçmesi üzerinden iki ay geçti ama hala aklımda. Çıkmıyor da, zaten nasıl çıkabilir ki? Ben bu olayı bir tek dizilerde olur sanıyordum ama insanın başına gelince şaftı kayıyor resmen!"

Kafamla kızlara gitmelerini işaret ettim. Onlar hemen çıkıp, kapıyı kapatırken, Can içini dökmeye devam ediyordu.

"İki ayda geçer mi sanıyorsun, benim o kızla iki yılım geçmişken iki ay nedir abi? Unutturur mu bunu? Elimde yüzük ben yüzüne gülerken o 'Ben daha fazla burda kalamam' diyip beni o masada öylece bırakıp gitti lan! Gözlerinin içine baktım, yalvardım gitme diye, her türlü bahaneyi önüme koyup s..r olup gitti!"

Güldü.

"Ama tabii sende haklısın! Sen nerden bilebilirsin ki daha önce kimseyi sevmedin! Birine bağlanıp onu kaybetmenin ne demek olduğunu bilemezsin!"

Yavaşça kafamı salladıktan sonra yüzüne yumruğu geçirdim.

"Anladık senin benden daha çok içmeye ihtiyacın var. Ama bunu kendinde olduğun bir zamanda yap ve bir dahaki sefere, eski sen olana kadar da düşünmeden konuşma."

Kapıyı çekip çıkmak planlamadığım bir şeydi ama yapmıştım. O anda da pişman olmuştum. Geri dönüp Can'a sarılmak istedim ama bir türlü ayaklarım geri gitmedi. Özgür'ü aramak dahi saçmaydı çünkü adam buram buram mutluluk kokuyordu.

Kaldım mı gecenin karanlığında tek başıma? Ne yapsam yoksa bende mi bir saatliğine saklanacak bir ev arasam?

ŞEBNEM

Kızları görünce bir anda ordan kaçmak istemiştim ve bana çok komik gelmişti. Özellikle Selim'in beni aklından atamama kısmı çok hoşuma gitmişti ve gülerek çıkmıştım. Ama kapıdan çıktığım anda gülümsemem durgunlaşmıştı. Kızlar çok güzeldi gerçektende. Eminim bu gece beni unutturacak kadar eğlendirirler onu. Ama bunun içimi acıttığı gerçeğini inkar edemem.

Bu kıyafetlerle sokakta yalnız dolaşmam hoş olmazdı. İş falan da yoktu, evden çıkarken güzel görünme isteğiyle dolmuştum sadece.

Yalnız yalnız sokaklarda dolaşmak istemiyordum ama eve de gitmek istemiyordum. Bora'yı aramaya karar verdim.

"Bora, buluşsana benimle."

"Bu yalvaran ses tonunu kıracak değilim herhalde."

Adresi vermemden bi yarım saat sonra yanımdaydı.

"Hallettin mi?"

"Aramızı düzelttim dediğin gibi, bir dahaki görüşmemizde de birbirimizi tanıyalım ayağıyla iş olayına girerim."

"İyiymiş. Neden eve gelmedin, soğuk değil mi, bu haldesin?"

Durakladı. Evden nasıl çıktığımı görmemişti.

"Neden bu haldesin?"

"İş ile ilgili bir şeylere katılacaktım ama iptal olmuş, bende biraz gecenin tadını çıkarayım dedim."

"Tamam, yürüyelim hadi."

Yürürken çocuklardan bahsetmek istedim.

"Aileleri açıklama yapmış mı?"

"Kimlerin?"

"Çocukların."

"Kundaktaki bebeğin nereye gidebileceği konusunda şaşkınlar hepsi. Şebnem... Susup, önemsemiyormuş gibi davranmaya çalışıyorum çünkü birinin soğuk kanlılığını koruyup, etrafındakilere cesaret vermesi gerekiyor ama-"

"Ama korkuyorsun."

"On beş sene önceki başarılarını tekrar edemezler, buna pabuç bırakamayız. Bu uğurda çok şey kaybettik, çok..."

Anlık bir duraklamadan sonra kelimenin üstüne basarak konuştu.

"Kişi kaybettik, daha fazlasına izin veremeyiz."

"Elimden gelenin daha fazlasını yapmaya hazırım."

SELİM

Boşuna biriyle kavga edeceksen kendi evinde etme dememişler. Kapıyı çarpıp çıktığında geri dönmek için kara kara düşünmen gerekiyor çünkü.

Ama yapacak bir şey yoktu. Eve geldiğimde kimse de yoktu iyi ki, bende vurup kafayı yattım. Sabaha ise Şebnem'in mesajıyla başladım.

'İyi bir akşam geçirdin mi?'

Hı, çok eğlencendim. Bir eğlendim, bir eğlendim sorma.

Bu kıza karşı ben itibarımı nasıl temizleyecektim acaba çok merak ediyorum gerçekten.

Tarihe baktım. O gün bugündü. Babamla yıllardır yaptığımız tartışmanın aynısını yapma zamanıydı. Hiçbir zaman galip gelememekten nefret ediyordum ama her seferinde umutsuzca deniyordum.

Takım elbisemi üzerime geçirip, evden çıktım ve şirkete doğru sürmeye başladım.

İçeri girdiğim anda herkes başıma toplanmıştı. Ne zamandır uğramadığımdan işler birikmişti tabii ama benim için bir saatlik işlerdi. Babamın odasının kapısını tıklattım.

"Gel."

"Baba."

"Selim, hoşgeldin. Geç olsun güç olmasın dimi?"

"Eh, öyle tabii."

"Ayarlamaları hallettik yeni bir tanıtımcıyla anlaşıp, katalog olayına giricez, reklamları düzenliycez. Fotoğrafçılar bugün gelecek."

Karta baktım.

"Baba ya, sen bu adamları arayıp iptal etsen. Benim bildiğim çok iyi başka bir fotoğrafçı varda."

"İlk defa kendi fikrini ortaya koyduğuna göre sende ilerleme var."

"Yoo sadece yakın olmak istediğim biri var."

"Aa, kız meselesi yani."

"Daha çok itibar meselesi. Birinin gözünde bıraktığım imajımı düzeltmem gerekde."

"Sen nasıl istersen."

Telefonla çocuklara iptal etmelerini söyledi ve benim verdiğim şirketi arayıp özellikle Şebnem'i istedi. Sonra telefonu kapatıp bana döndü."

"Bize döneceklermiş. Büyük ihtimalle hayır diyemeyeceklerdir."

Ayaklanıyordu.

"Madem senin rızan yerine geldi, seninle baba oğul bir yemek yiyelim."

"Baba, aslında buraya iş konuşmak için gelmedim."

İç çekti ve yerine oturdu.

"Bugün bunu es geçtiğimizi sanmıştım."

"Neden sadece ne olduğunu söylemiyorsun? Belki söylersen sana sormayı bırakıp sana hak vermeye başlarım."

"Bunu yapamam."

"O zaman buna katlanmaya devam etmek zorundasın. Baba... Annem nerde?"

"Sana söyleyemeyeceğimi daha önce defalarca belirttim. Hala da bunda kararlıyım."

"Bak senden hergün bunu istemiyorum ama bugün onun doğumgünü. En azından bir telefon açmam için bana bir numara ver. Ne bileyim kart göndermem ya da mektup yazmam için bi adres bir şey ver baba."

"Selim, sana bunun olmayacağını söyledim. Bir daha o kadını görmeyeceksin."

"Tıpkı beş yaşımdan beri görmediğim gibi mi? Hem o kadın dediğin benim annem! Ondan bu kadar nefret etme sebebini anlamıyorum! Eğer gerçekten haklıysan neden benimle paylaşmaktan kaçınıyorsun? Artık beş yaşında değilim ben!"

"Selim, bu tartışma her zamanki gibi sonuçsuz kalacak, bunu biliyorsun."

"Biliyorum ama yinede annem için savaşmak istiyorum."

"O zaman bu savaşı kaybedeceksin."

Masasından kalktı ve ofisinden çıktı. Bu çok sinir bozucuydu. O benim annemdi! Bunca yıldır onunla görüşmememin bir sebebi olmak zorunda! O söylemiyor olabilir ama benim bunu bulmaya ihtiyacım var.

ŞEBNEM

"Şebnem Hanım, bir şirket işi. Katalog ve reklam için resim çekimi, özellikle sizi istediler."

"Beni mi? Ben ne alaka ya? Benim burda bi ton işim var, Serpil. Sende görüyosun, bi de onunla uğraşamam. Bırak, üç beş kuruş da eksik kalsın. Başkasını öner, olur mu?"

"Peki, Şebnem Hanım."

Serpil işi iptal etmeye çalışıyordu ama benimle konuşmak istediklerini söyledi ve telefonu uzattı.

"Bakın. Benim işim başımdan aşkın başka biri ilgilenirse de aynı kalitede olacaktır."

"Belki olacaktır ama diğer fotoğrafçılar ilgimi çekmeyecektir."

"Siz? Selim miydi?"

"Bu gerçekten kırıcı oldu."

"Emin olmak istedim. Seni dinliyorum."

"Bu işi alırsan bana çok büyük bir iyiliğin dokunur."

Güldüm.

"Hayırdır şirket senin falan mı?"

"Aslında evet. Yani babamın ama varisi benim."

"İyiymi-"

Bu çocuk polis değil miydi? Ben mi yanlış duydum.

"Selim şey diycem-"

"İtiraz istemiyorum kabul ediyorsun ve eşyalarını alıp geliyorsun. Cüzdanımdaki harcamalarını bir şekilde geri ödemek zorundasın."

Telefonu kapatınca neye uğradığımı şaşırdım. Eğer polis değilse o kimlik de neyin nesiydi? Belkide polislik mesleğidir, babasının şirketinde de formalite gereği bulunuyordur.

Umut fakirin ekmeği tabii. Benim polis olan Selim'e ihtiyacım var. Aksi halde o hiçbir işime yaramaz ki.

"Arayan bi tanıdıkmış. Rica etti, bende kıramadım. Eşyaları hazırlayın, gidelim."

Şirkete geldiğimde buranın gerçekten ünlü bi yer olduğunu fark ettim. Bizi Selim karşıladı. Takım elbiseyle bir İngiliz'i andırıyordu.

"Hoşgeldin."

"Hemen başlıyor muyum?"

"Ne kadar çabuk biterse bize o kadar vakit kalır."

Güldüm ama kafamda bir sürü düşünce ve soru vardı. Bir an önce bu işi halletmeliydim.

Çalışanların, binanın ve bir kaç ofisin fotoğrafını çektim. Bir de düzenlemeleri hallettim. Daha sonra Selim yanıma geldi.

"Her şey mükemmel görünüyor, emeğine sağlık."

Arkama döndüm.

"Serpil, toparlamaları ve son rütüşleri siz halledersiniz, ben çıkıyorum."

Onay aldıktan sonra Selim'e döndüm ve kısık bir sesle sordum.

"Burda dikilmeyeceğiz umarım."

"Seni yemeğe çıkarmak istiyorum."

Kafa salladım.

"İddialı. Ama."

"Ama?"

"Olmaz."

"Neden? Yoksa sen yemek yemiyor musun?"

"Hayır, olmaz çünkü sen çok şıksın bense çok günlük. Bu şekilde senin yanında gezmeyi bırak durmam bile acınası."

Onu çözdüm sayılır, yani sanırım. Bazen biraz pohpohlanmaya ihtiyaç duyuyordu ve bende ona bunu verdim.

"Gözünde iyi bir izlenim çizmem, içimi rahatlattı."

Kolumu labalice omzuna attım.

"Dünkü kızlarla nasıl gitti?"

Gülümsemeye çalıştı ama hoşnut olmadığı belliydi.

"Onları gönderdim. Can'ın sinirleri bozuktu, normalde böyle şeyler yapacak biri değildir zaten."

Kolumu indirip onun en sinir olduğunu bildiğim tavrı takındım. Umursamazlık.

"Olabilir. Neyse ya, ben çok bunaldım burda."

"O zaman önden lütfen."

"Selim?"

"Efendim?"

"Kabul edelim, nezaket sana yakışmıyor. Zorlama olur mu?"

Tek elimi göğsüne hafifçe vurup kaldırdım ve önden yürümeye başladım.

Arabayla nereye gittiğimizi bilmiyordum. Yolun ortasında durdu.

"Etrafta ne bir kafe var ne de bir fastfood durağı, biz burda yemeğin gökten inmesini mi bekliyoruz?"

"İn arabadan önce de."

Ukala bir bakış attım.

"Bu külüstürün bozulacağını tahmin etmeliydim."

"Pardon? Senin külüstür dediğin bu araba son model bir Porche farkındaysan."

İnerken söylendim.

"Ne olmuş?"

Cevap vermesini beklemeden arabanın kapısını sertçe kapatmıştım. Suratını hayal edebiliyordum, sıkkın ve sinir olmuş.

SELİM

Bu kızla bir kaç gün daha geçirirsem sinir hastası olmam muhtemel. Ona olan merakımın beni bu noktaya getireceğini bilseydim belkide o kimliği hiç almazdım.

Porche du bu ya Porche, boru mu?! Deliricem.

Arabadan inince sıkkın ve sinir olmuş suratımı düzelttim.

O beni umursamazlıkla yenebileceğini düşünüyorsa benim onu yenmek için kullanacağım sabırdan sonra bakalım ne kadar dayanabilecek?

Kolundan tuttum ve mağazadan içeri soktum.

"Umarım, dalga geçiyorsundur."

"İstediğini seçebilirsin."

"Bu çok saçma, ben burdan gidiyorum. Sana bana elbise al demedim, sana seninle yemek yiyemem dedim."

"Bende benimle yemek yememek için öne sürdüğün bahaneyi ortadan kaldırmaya çalışıyorum zaten."

Kaşlarımı kaldırdım ve kararlılığımı göstermeye çalıştım.

Pes etmiş olmalıydı ki bir kaç elbise seçmeye başladı.

Koltuğa oturup onu bekledim. Seçtikleriyle kabine girmişti ve ben tam karşısında oturmuş onu bekliyordum.

Aaah! Düşünmek istemiyorum ama gerçekten geçen geceki görüntüsü aklımdan çıkmıyor. Bu beni öldürecek.

Kabinden çıktı ve aynanın karşısında kendini incelemeye başladı, o kendini incelerken ben de onu inceliyordum tabii ki. Bordo renginde omuzları açık, alt tarafı beline kadar düz, belinden sonra düz pileli mini etek birleşimi bu kızı bir Tanrıça gibi göstermeye yetmişti.

"Bana döndü."

"Nasıl olmuş?"

Şöyle bir döndü.

"Fena değil."

"Fena değil mi? Kavanoz gözlük taksana sen."

"Beğenmedim dediysem, beğenmedim."

Dudak büzdü ve tekrar kabine girdi. Bende şöyle bir etrafa baktım. İşte o anda mağazadaki bütün erkeklerin Şebnem'in kabinine gözüne diktiğini fark ettim.

Milletin işi gücü yok muydu? Aldırmamaya çalıştım ve kabinden çıkan Şebnem'e döndüm.

Bu kez bol bir şeydi. Kısa şortlu bir tulum ve içinde uzun kollu ince bir kazak. Bu vücut hatlarını o kadar belli etmiyordu ama buna rağmen hala çekiciydi.

Tekrar bana döndü.

"Peki ya bu?"

Bu kıyafet diğerlerine nazaran daha kapalıydı, o yüzden bunu alsa fena olmazdı.

"Çok güzel hatta en iyisi bence."

Bana dik dik baktı.

"Sen cidden bir doktora git, Selim. Zaten kısayım bununla çok daha kısa gözüktüm."

"Kısa mı? Sen kısa görmemişsin bence. Gayet güzel, güven bana."

"Bu konuda asla!"

Hırçın bir şekilde tekrar kabine girdi. Sersem bu kız. Ne giyse yakıştığının farkında değil.

Bu sefer siyahı tercih etmişti, bu rengin ona ait olduğu bir gerçekti.

Siyah yarım kollu dar bir elbiseydi. Belinde kırmızı bir kemer vardı. Gerçekten harikaydı. Buna uygun bir topuklu ayakkabı isteyip giydi ve aynanın karşında bir kaç tur attı. Bunu beğendiği belliydi. Tekrar bana döndü.

"Bu da fena değil."

"Sana fikrini soran kim?"

Görevliye seslendi.

"Bakar mısınız? Bunları alıyorum."

Kıyafeti çıkarmadan almakla ilgili görevliyle konuştu ve onunla sanırım biraz da flört etti.

Kasaya ilerledim ve Şebnem'i gösterip elbiselerin parasını ödedim. Şebnem kasaya geldiğinde ödenmiş olduğunu öğrendi. Gururla ona dönüyordum ki saydırdı.

"Hangi egoist manyak böyle bir şey yapar ki, sormadan etmeden? Kibarlık içinse hiç nezaket görmüş hissettmedim, bildiğin aşağılama!"

Bana döndü.

"Bana bak. Sen ödemedin dimi?"

"Yok daha neler? Borcunu ödemeyen birinin bana tekrar borç takmasına müsade edecek değilim herhalde."

"Hı iyi yani, bileyim de. Çünkü bu kızları parayla etkilemeye çalışan ucuz erkek numarasıdır."

Gülmeye çalıştım.

"Bilmem mi bilmem mi? Bende hiç sevmem zaten. Ne öyle sormadan etmeden, emrivaki. Hiç yani."

"Selim Bey buyrun fişiniz."

Kasadaki görevliyle attığım bakışı düşmanıma bile atmamışımdır. Şebnem'in bana olan bakışından bahsetmiyorum bile. Kızları gördüğünde gülmemek için kendini zor tutmuştu ama bu sefer kendini tutmadı.

"Merak etme borcumu en kısa zamanda ödemeyeceğim. Hem nasıl olsa senin ihtiyacın da yok, dimi yani?"

Elinde tuttuğu ceketini giydi ve göz kırparak ilerledi. Bende peşinden gittim. Bu evrenin bana küfür ediş şekli olmalıydı.
ŞEBNEM

Nedenini bilmiyorum ama bu çocuğun yanında tam bir huysuza dönüşüyorum. Sürekli gülme isteğimi bastırmak zor olsada böylesi daha ilgi çekici. Onun sinirli hali gerçekten çok çekici.

Beni güzel bir restorana götürmeye kararlıydı ama ben bu tür olaylara girmek istemiyordum, o yüzden sıradan bir yere gitmeye zar zor ikna ettim. Onu ara sokaklardan birinde olan küçük samimi bir yere getirdim. Oturup sipariş verdik. Bir süre havadan sudan, işten güçten konuştuktan sonra sorma gereği duydum.

"Ee, bu yemeği neye borçluyuz? Birbirlerinden bir şeyler çalan insanlar genelde yemeğe çıkmazlar."

"Kalp çalan insanlar hariç."

Şaşkınlıkla kaldım, oysa o kendinden emindi.

"Ve de alacak verecek meselesi olanlar tabii. Borçları ödemek için her zaman bir yerlerde buluşulur."

"Aaa, anladım ama kusura bakma şu anda yanımda o kadar para yok. Başka bi zaman ödeşmemiz gerekecek."

"Bunu bir söz olarak alıyorum ve o gün hesabı sana kitliyceğimi de şimdiden üstüne basa basa söylüyorum."

Güldüm. Artık asıl konuya gelmem gerekiyordu. Saate bakmak için Telefonumu masaya koydum.

"Aaa şey, peki sen tam olarak ne iş yapıyorsun?"

"Dediğim gibi babamın şirketinde çalışıyorum ama bunun dışında-"

"Polissin dimi?"

Ciddice sormuştum ama güldü.

"Haha, klasik Amerikan filmleri klişesi. Hırsız ve polis diyorsun. Ama hayır, tekneyle uğraşıyorum."

Gülmeye ve bozuntuya vermemeye çalışıyordum.

"Ama nasıl olur? Cüzdanında bir kimlik vardı. Polis kimliği ve kesinlikle sana aitti."

"Aaa, sen benim ağzımı arıyorsun. O kimlik sahte. Özgür hazırlattı onu, yakın bir arkadaşım kendisi. Sevgilisine bir süpriz yapacaktı, bizim bir yere girmemiz gerekiyordu, o da bu yönteme başvurdu."

"Ama- Ama gerçek-"

"Gerçek gibi dimi? Tanıdıkları var, mühür bile basılı. Bende hatıra olarak sakladım yani sonuçta bayağı bi para bayıldı onlara."

Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. O zaman boşuna zaman harcamıştım.

"Ben bi lavaboya gitsem iyi olacak."

"Tamam, bekliyorum."

Kendimi lavaboya atıp derin derin nefes almaya başladım. Tüm umudum buna bağlıydı. On çocuk. On bebek! Selim'le vakit geçirmeyi kendimden nefret edecek kadar hoş bulmam da cabasıydı. Bunu nasıl düzeltebilirdim ki?
SELİM

Ufak bir moral bozukluğu yaşıyor gibiydi. Sebebini anlamadım ama bu geceyi de bu merakla bozmaya niyetli değildim.

Şebnem'in telefonu çalmaya başladı. Bakmadım ama çalmaya devam etti. Bende elime aldım. Ekranda 'Bestie' yazıyordu, ısrarla çalınca açmak zorunda kaldım.

"Şebnem nerdesin sen ya? Kaç kere aradım sağır mısın kızım sen?!"

"Aa, Şebnem lavaboya kadar gitti."

"Sen kimsin peki?"

"Selim ben, onun bir-"

"Şu anda nerdesiniz?"

"Sizin kim olduğunuzu sorabilir miyim?"

"Hayır, soramazsın. Sen- Şebnem gelince acilen beni aramasını söyle. Acil olduğunu da vurgula mümkünse."

"Tamam da-"

Suratıma kapanmıştı. Bir de 'Bestie' diye kaydetmiş Allah'ın dağ ayısını. Hangi konuda senin için en iyi bilmem ama nezaket konusunda olmadığı kesin yani.

Bir kaç saniye sonra Şebnem alnını ovuşturarak geldi. Gülümsemeye çalışıyordu ama canı sıkılmış gibiydi.

"Bir sorun mu var?"

"Kendimi iyi hissetmiyorum, kalkalım mı artık?"

"Tamam, sen nasıl istersen."

Arabaya binmek üzereyken aklıma geldi.

"Ben sana söylemeyi unuttum kusura bakma, seni biri aradı ve acilen onu araman gerektiğini söyledi."

Telefonuna baktı.

"Allah Allah, ne oldu ki acaba?"

Şebnem aradığı kişiye ulaşamamıştı ve tedirgin gibiydi.

"Yolunda olmayan bir şeyler mi var?"

"Henüz emin değilim. Bora önemli dediyse gerçekten önemli bir şeydir ama telefonunu açmaması şüphe uyandırıcı."

O anda bi el silah atışı duyuldu. Şebnem'in koluna yapıştım ve onu aşağı çektim. Arabanın arkasına eğilmiş vaziyetteydik ama Şebnem bakınmak için kalkınca bir el ateş sesi daha duyduldu.

O anda Şebnem'in gözüne yerleşen korkuyu görmüştüm. O güzel ve korku dolu gözlerini bana dikti.

"Benden uzak durmalıydın."

Continue Reading

You'll Also Like

UFUK ÜLKESİ By nfesss

Science Fiction

6.7K 1.3K 61
Aleda; adamın başının arkasına geçti. Ellerinden çıkan ışınlar bu kez tamamen ateş renginde ve çok daha yoğundu. Beş saniye sonra zavallı inlemeye ba...
4.7M 261K 94
Benim ruhum delik delikti. Biri benim anahtarımı bulup açsa ve o ruhu çıkarsa , ruhumun üzerindeki yanık izlerinden , hayal kırıklığı izlerinden , ac...
150K 13.5K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
94.1K 7.1K 51
Bir hevesle başlayan yolculuğumun neler getireceğini bilmeden adım attım yola. Farklı yer, farklı zamanda olan bizler şimdi çıktığım yolculuğun son...