kiss me | nammin ✔️

By kjoonietokio

178K 12.8K 4.1K

BTS grubu dağıldığında herkesin bir planı vardı. Park Jimin ve Kim Namjoon hariç. " Cesaretin varsa beni öp... More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
heeeey<3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
promise | nammin
4.2 (final)
twitter

1.6

4.3K 315 84
By kjoonietokio


Jimin'in kahkahası yüksek tavanlı geniş odada yankılanırken Namjoon elindeki raketi masaya bırakmıştı. " Adil değil!" Jimin onun itirazıyla yere çökmüş, nefes bile alamadan kahkaha atarken Namjoon kafasını eğmiş ve onu izlemişti. Beraber geçirdikleri en güzel günlerden biriydi bugün. Sabah kahvaltı yaptıktan sonra birkaç saat boyunca şehiri gezmişlerdi. Bir sürü fotoğraf çekmiş, sokakları talan etmişlerdi. Öğleden sonra dördü geçerken eve geri dönmüşlerdi. İkisi de üzerine rahat bir şey geçirip aşağıya, neredeyse artık kimsenin ziyaret etmediği oyun salonundalardı. Yarım saate aşkın süredir masa tenisi oynuyorlardı ve Jimin Namjoon'u yenip duruyordu. " Ne adil değil hyung? Benim seni altıncı kez yenmem mi?"

    Namjoon kaşlarını çatıp sahte bir kızgınlıkla ona bakıp ellerini göğsünde kavuşturmuştu. Jimin gülerek ona yaklaşmış, kollarıyla Namjoon'un bedenini kucaklamaya çalışmıştı. Namjoon gülümseyip kollarını onun sırtına dolamıştı. " Bugün çok güzel bir gündü hyung. Her şey için tekrar teşekkür ederim."

" İkimiz de çok eğlendik Jiminie." Bu sırada telefonunu alıp cebine atmıştı. İkisi de odadan çıkıp asansörün düğmesine basarken Namjoon ellerini cebine sokmuş ve sırıtmıştı. " Bugünü burada bitirmeyiz sanıyordum."

" Nasıl yani?" demişti Jimin açılan kapıdan içeriye girip Namjoon'a dönerken. Namjoon omuz silkmişti. " Bugün oyun oynamak için güzel bir gün." Jimin kaşlarını kaldırmış, kıstığı gözleriyle Namjoon'u süzmüştü. Oldukça ciddi ve rekabetçi bakıyordu onun gözleri de. Elini uzatmış ve kafasını sallamıştı. " Kabul." Namjoon memnuniyetle gülümseyip elini sıkmıştı.

" Sakın hakkını boşa harcama hyung." Açılan asansörden çıkıp dairelerine doğru yürüdüklerinde Namjoon nereye gidebileceklerini düşünüyordu. İsteyeceği şeyle uyumlu olmasını istediğinden, kafasında çok seçenek yoktu. Bir gece kulübüne gideceklerdi. " Nereye gideceğiz?"

" Ona göre giyineceğim yani." demişti Jimin açıklama yapmak istercesine. Namjoon dudağının kenarıyla sırıtmış ve kafasını yana eğmişti. " Aslında bunu ben seçeceğim." Koridorda olduklarından odasının kapısını hızlıca aralamış, dolaba astığı siyah, transparan ve işlemeli gömleği askısından çekmiş ve onu izleyen Jimin'e dönmüştü. " Cesaretin varsa Park Jimin, bu gece bu gömleği giyersin."

     Jimin birkaç saniye öylece durmuş, yüzündeki gülümseme silinmiş ve uzanıp gömleği eline almıştı. " Neden bunu aldın ki?" Namjoon iç geçirip kapıya yaslanmıştı. " Çünkü sana çok yakıştı Jimin. Sadece kendine güvenmediğin için bunu almadın."

    Jimin o sırada neredeyse Namjoon'u inandıracak bir kahkaha atmış ve gömleği omuzuna atmıştı. " Ben Park Jiminim, tabii ki de kendime güveniyorum." Daha sonra arkasını dönüp odasına doğru yürümeye başlamıştı. Aşmaları gereken bir sürü şey olacaktı. Namjoon biliyordu. Hastalıklı bir zihne sahip bir çocuğa aşık olacağının çok da farkındaydı ama geçer diyordu. Birbirimize yardım edersek yeteriz birbirimize diyordu. Yetemeyeceğini bilmeden.

    Bir saat sonra, Jimin yüksek dar kotunun içine sokuşturduğu gömleği inceliyor, taktığı korsenin fazla olup olmadığını düşünüyordu. Göğsünün biraz altında bitiyordu, deriydi ve hafif transparan gömleğine çok yakışmıştı. Kulağında ona çok yakışan piercinglerinden biri vardı, saçlarını hafifçe dağıtmış ve alnını açık bırakmıştı. Aynada birkaç dakikadır kendini süzse de bir türlü güvenli hissetmiyor, kapıyı açıp onu bekleyen Namjoon'un yanına gitmek istemiyordu. Sadece bol bir kotla tişört giymek, yüzünü şapkayla kapatmak istiyordu. İyi görünüyordu iyi görünmesine fakat bir şeyler eksikti. Tamamlanmamış, eksik gibi görünüyordu.

Kapı çalıp hafifçe aralandığında kapıya dönüp karşısında duran adamı süzmüştü. Aldığı nefesi vermeyi unutmuş gibi, karşısındaki onu görmüyormuş gibi kafasını hafifçe eğmiş, onu baştan aşağıya süzmüştü. Saçlarını geriye atmış, yakası açık bir tişörtün üzerine hafif parlak kumaşlı bir gömlek giymişti. Uzun zamandır onu böylesine dar kotların içinde görmemişti ve bunun ona ne kadar seksi geldiğini unutmuş olmalıydı. Dudağını ısırıp bakışlarını aynada kendine çevirmiş ve gözlerini hafifçe kapatıp iç geçirmişti. Namjoon Jimin'in ona böylesine düşmesini görmemişti çünkü o da meşguldü. Gördüğü vişne kırmızısı dudakları, sarı saçları, göğsünü açıkta bırakan ve belinden oturan gömleği ona Namjoon'un hayal gücündekinden daha fazla yakışmıştı.

Her seferinde, her seferinde bir öncekinden çok daha güzel ve göz alıcı oluyordu. Namjoon artık kalbinin bunu kaldıramayacağını hissediyor, oturup bir soluklanmak istiyordu. " Jimin gömlek sana harika oldu."

" Hyung gönlümü almak için yalan söyleme." Namjoon gözlerini devirip aynada Jimin'in arkasına geçmiş, ikisinin aynada göz göze gelmelerini sağlamıştı. Jimin'in kafası onun önüne geçtiğinden Namjoon'un sadece gözleri görünüyordu ve aralarında boy farkı gözlerine çarpıyordu. " İlla ki
birilerinin sana iltifat etmesi gerekiyor değil mi?" Jimin sessiz kalıp omuz silktiğinde Namjoon omzuna koyduğu elini gömleğinin üzerinden hafifçe sürterek biraz daha ona yaklaşmış ve ona hafifçe sarılmıştı. Jimin aynadan kendilerine bakarken Namjoon kafasını çevirmiş ve birkaç saniye beklemişti. " Harika görünüyorsun, bunu seni tatmin etmek için söylemiyorum. Tanıdığım herkesten daha güzel ve daha büyüleyicisin ve seninle yaşamanın ne kadar zor olduğunu hiç bilmiyorsun."

Jimin'in iyi hissetmesi için içindeki hisleri ele vermeyi riske atarken, işe yararsa buna değeceğini iyi biliyor ve biraz daha az umursuyordu. Ayrıca Jimin herhangi birinin iltifatını istiyordu bu yüzden kimin söylediğinin bir önemi yoktu. Namjoon bunu bilerek aynada göz göze gelebiliyordu onunla. Bu onlar için flört etmek değildi ve bunun son derece farkındaydı.
" Bu gömleği giymeni istedim Jimin çünkü kendini sevmeni öğrenmeyi her şeyden çok istiyorum. Biliyorum zor fakat sen çok daha avantajlısın. İnsanlar seni farklı kıyafetler içinde daha iyi göründüğün için sevmedi. Tartıda eksilen sayı yüzünden sevmedi. Saç rengin için sevmedi." Ardından elini biraz daha aşağıya indirmiş, hızla atan kalbinin üzerine koymuştu. " İnsanlar seni kalbin için seviyor."

Gülümsemişti. " Ben de kalbin için seviyorum. Bunu da bir şekilde yanlış anlayabileceğini biliyorum o yüzden beni dinlememezlik etme. Unutma ben budist bir keşişim, yalan söyleyemem değil mi?" Jimin hafifçe kıkırdarken Namjoon'da gülümsemişti. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra Jimin arkasını dönmüş, kollarını Namjoon'un beline sarmıştı. Kafasını göğsüne yaslarken Namjoon kafasını kaldırmış, iç geçirmiş ve ona sarılmıştı. Bu günler onun için epey zordu ve nasıl atlatacağını bilmiyordu. " Gerçekten." demişti Jimin boğuk sesiyle. " Gerçekten ne yaptım da tanrı beni seninle ödüllendirdi hiç bilmiyorum ama iyi ki yapmış."

Jimin'in kalbi tekledi. Nedenini bilmiyordu fakat bunun üzerine düşünmeye değil karşısındakine daha sıkı sarılmaya devam etti. Belki de Namjoon'un şansı buydu.

Birkaç dakika sonra, yüksek sesle müzik yankılanan arabanın içinde keyfi yerine gelmiş bir şekilde arabayı süren Park Jimin'i izliyordu Namjoon. Buranın oldukça ünlü, girişi bile oldukça pahalı olan bir kulübe gitmeyi seçmişlerdi. Jimin burayı biliyordu çünkü ilk gelişinde arkadaşları onu oraya götürmüşlerdi, fazla sorun çıkaracak bir yer olmadığını düşünüyorlardı her ikisi de. Namjoon birkaç dakika önce yaşadıkları anı düşünüyor, Jimin'in camdan yansımasına bakıyordu. Ona söylemek istiyordu aslında, sadece bunun ilişkilerini kötüye etkilemesinden ve eskisi kadar yakın olamamaktan korkuyordu. Güzel bir hayata başlamışlardı ve mahvolsun istemiyordu. Bir yandan da her şeyin daha güzel olabileceğini biliyor ve kesinlikle fazlasını istiyordu. " Buralar epey kalabalık." Jimin arabayı park etmek için kapalı otoparka girerken fark etmişti bunu. Burası gece hayatının epey ünlü olduğu bir yerdi ve epey eğlenceli görünüyordu. " Lütfen." demişti arabayı park edip kemerini açarken. " Bu gece beraber eğlenelim, bana bakıcılık yapma. O zaman sen de geriliyorsun ben de çünkü."

Namjoon kafasını rahatlıkla sallayıp kemerini açmıştı. Jimin ısrar etmemesi üzerine bir konuşma yapmaya hazırlanacakken böyle olması onu şaşırtmıştı fakat şaşırtılacak bir şey yoktu. Namjoon'un tuttuğu korumalar tam olarak o günün sabahı işe başlamışlardı, artık bunu kendilerinin yapmasına gerek yoktu. Aslına bakılırsa Namjoon biraz da olsa haklıydı. İşini şansa bırakmak istemiyordu çünkü gerçekten zarar alabilirlerdi. Jimin'in bu fikre ısrarla karşı çıkmasını da anlıyordu fakat böyle devam edemezdi. Sadece bir şey olursa diye, etrafta onları koruyacak insanların olması iyi hissettiriyordu her zaman. " Keşke arabayı almasaydık." Jimin söylemişti bunu. " Şimdi ikimizde sarhoş olursak ne olacak? Burası şehrin epey doğusunda. Ehliyetimi kaybetmek istemiyorum."

" Sorun değil, buraya bırakıp bir taksiyle geri döneriz. Sonra da arabayı almaya geliriz, bir sorun olmaz." Birkaç metre ötedeki gösterişli kapıdan içeriye girdiklerinde Jimin girişin oldukça güzel tasarlandığını fark etmiş, etrafına bakınıyordu. " Hep Gangnamdaki bu gösterişli yerlere gitmek isterdik. Hatırlıyor musun Jungkook hep böyle eğlenemediğimizden yakınırdı." Namjoon kafasını sallamıştı. " Siz ikiniz asla yerinizde duramazdınız."

İçeriye girdiklerinde, giriş ücretinin pahalılığından dolayı bir sakinlik bekleseler bile her yer tamamen doluydu ve son ses müzik çalıyordu. Jimin gülümseyip el çırparken geçen garsonların birinden iki tane shot bardağı almış, diğerini Namjoon'a uzatmıştı. " Neye içiyoruz bugün?"

" Park Jimin'in güzelliğine içelim." İkisi de kıkırdayıp shotları attıklarında, gece başlamıştı. Başta Namjoon yüksek masalardan birinde dikiliyor, içkisini yudumlarken Jimin onun kulağına insanlarla ilgili komik şeyler söylüyor, ikisinin de kahkahalar atmasını sağlıyordu. Birkaç içkiden sonra, Jimin dans pistinin tam olarak Namjoon'a bakan kısmında dans ediyordu. Namjoon ilk önce hafifçe yutkunmuş, dirseğini masaya yaslayarak onu izlemeye devam etmişti. Vücudu dans için yaratılmıştı, her hareketinde ortaya çıkan kıvrımları Namjoon'un her seferinde daha derin bir nefes almasını gerektiriyordu.

Saat durmadan akıyordu, ikisinin kadehleri sürekli boşalıyor yerine daha güçlüleri geliyordu. Jimin olanları unutmak istiyor, mutlu olmak için sarhoş olmayı istiyordu. Sarhoş olduğunda toz pembe gözlüklerini takar gibi oluyor, çirkin olan hiçbir şeyi görmüyordu. Namjoon'sa sadece Jimin'i izliyor, arada ona ayak uydurmaya çalışıyordu.

Saat ikiyi geçerken, Jimin Namjoon'un yanına dönmüştü. Alnında biriken terleri bir peçete yardımıyla silerken onu rahatsız eden yüzüğü parmağından çıkartmış, nereye koyacağını bilememişti. " Ben alayım." demişti Namjoon yüzüğü alıp işaret parmağına geçirirken.

" Sen hakkını kullandın." demişti Jimin, aklına gelen fikirle sırıtıp Namjoon'a dönerken. " Sıra bende."

" Lütfen bunu güzel bir şey için kullandığımı unutma." Jimin kıkırdayarak etrafına bakınmış ve birkaç saniyeliğine düşünmüştü. Bu sırada dans pistinde kenarda arkadaşlarıyla birlikte dans eden genç kadına bakmıştı. Esmerdi, güzel ve uzun siyah saçları vardı. İnce vücuduna sıkı sıkı saran beyaz bir elbise giymişti. " Şuradaki kızı görüyor musun?"

Namjoon sarışının gösterdiği yere bakmış, esmer kızı görmüştü. Diğerlerinin yanında kesinlikle dikkat çekiyor, onlardan çok daha çekici olduğunu fark edebiliyordu. Kafasını salladı. " Gidip o kızla flört et." Daha sonra bir kaşını kaldırmış ve sırıtmıştı. " Eğer cesaretin varsa tabii."

Namjoon ilk önce biraz hayal kırıklığına uğrasa da, yanındakinin Jimin olduğunun bilincindeydi ve karşı çıkacak değildi. İçkisini kafasına dikmiş, derin bir nefes alıp eğlenmeye bakmıştı. " O zaman gidiyorum. Sakın beni özleme."

Bu sefer masaya yaslanıp, diğerini izleyen Park Jimin olmuştu. Namjoon kendinden emin adımlarla kızın yanına yaklaşmış ve ondan biraz daha kısa olduğu için kafasını eğmiş ve kulağına bir şeyler fısıldamıştı. Jimin ne dediğini duymayı o kadar çok istiyordu ki dudağını ısırmış ve sırıtarak yutkunmuştu.

Birkaç saniye sonra kız bir kahkaha atmış, elini Namjoon'un göğsüne koyarak ona yaklaşmıştı. Jimin'in yüzü düşmüştü. Eğlenceli değildi. Kesinlikle hiç eğlenceli gelmiyordu. Kızın uzun tırnakları Namjoon'un göğsünde geziyor, ona gülümsüyor ve dibinde durarak onunla konuşuyordu. " Hay sikeyim." demişti içkisini bitirip yenisini istemek için elini kaldırırken. Kadının eli yukarı çıkmış,Namjoon'un boynunda gezinmiş ve yanağına çıkmıştı. Jimin bunun olmamasını istediğini bilmiyor, kafa karışıklığıyla birlikte orada duruyordu.

Kendini asıl kötü hissettiğini, Namjoon'da kızın beline elini sarıp ona bir adım daha yaklaştığında anlamıştı. Elini beline sarmıştı.

Birkaç saat onun belinde olan eller şimdi ondan daha güzel ve ince olan bele dolanması ulaşabileceği en kötü noktaya ulaşmasını sağlamıştı. Kıskançlığı on metre öteden görünüyordu. Gözlerini kısmış, elinde içkisi ile onlara odaklanmış ve kaşlarını çatmıştı. " Hey seni az önce orada dans ed-"

" İlgilenmiyorum." demişti yanına yaklaşan kadının yüzüne dahi bakmadan. Martinisinin içinde kalan zeytini sinirle ağzına atmış, sertçe çiğnemişti. Artık yeterdi, cesaretli falan olmasını isteyen yoktu.

Namjoon onun ne kadar daraldığını hissetmişçesine kadının yanından uzaklaşmış, Jimin'e doğru gelmeye başlamıştı. " Bu istediğin gibi oldu herhalde." Jimin kafasını isteksizce sallarken gözleri bir yere dalmış, gitmişti. " Hey Jiminie, bir sorun mu var?" Jimin kafasını sallamış ve bedenini döndürüp Namjoon'la aralarına hafifçe mesafe koymuştu. " Şurada gazeteciler var."

" Sorun olur mu senin için? Dert etmeyeceğimizi düşünüyordum." Jimin kafasını olumsuzca sallayarak arkasını onlara iyice dönmüştü. " LA'den sonra sorun olur. Uzun bir süre sonra bir trajedi daha kaldıramam."

Namjoon etrafa bakınmış, daha sonra da hafifçe Jimin'in kolunu tutup ileriyi göstermişti. " Oradaki arka kapıdan çıkalım." İkisi hareketlendiğinde, arkalarındaki adamların da ayağa kalktıklarını gördüklerinde adımları hızlanmış, koşarcasına oradan çıkmışlardı.

" Koşsak olur mu? Arkamızdan geliyorlardı." Namjoon kıkırdamış ve bir yarışa girercesine öne doğru atılmış, rüzgara karşı koşmaya başlamışlardı. Güzel bir geceydi, hafif bir rüzgar esiyor ve ay ışığı arka sokağı aydınlatıyordu. Önde Namjoon, arkasındaki sarışının elini tutmuş, son hızla koşuyor ve arka sokaklardan dönüp duruyorlardı. İzlerini çoktan kaybettirseler bile, ikisi de kör kütük sarhoştu ve ne yaptıklarını bilmiyorlardı. Jimin kahkaha atmaktan koştuğu yolu bile göremiyor, önündekinin onu yönlendirmesiyle gidiyordu. Ayakları giydiği bottan dolayı rahatsızdı, terleyen bedeni yüzünden gömleği üzerine yapışmıştı. " Dur artık."

İkisi de oldukları yerde eğilip soluklanırken, saniyeler sonra gözleri birbirleriyle buluşmuş ve tekrar kahkaha atmaya başlamışlardı. İkisi de son derece sarhoştu, bilinçleri pek açık sayılmazdı. Üst üste içtikleri içkiler yüzünden birbirlerini bile çok rahat göremiyor, ekstra bir çaba harcıyorlardı.

Jimin kafasını hafifçe kaldırmış, karşısında dikilen Namjoon'a bakmıştı bir saniye için. Gülmeyi bırakmış dudaklarının ne kadar güzel olduğunu, onu gerçekten öpmek istediğini fark etmişti. Sarhoştu, düşüncelerini sorgulayacak kadar bilinci yoktu bile.

Namjoonsa, dibinde nefeslenen çocuğun hızla göğsünün inip kalkmasını izliyor, ne kadar güzel olduğunu düşünüyordu. Üzerine yapışan siyah gömleği, belinin kıvrımını belirten korsesi, dar pantolonu ve geriye kalan bütün özellikleriyle o kadar harikaydı ki, Namjoon sadece durup onu izlemek istiyordu.

    Bu sırada Park Jimin bir adım daha atmış, elini karşısındaki adamın çenesine yerleştirmişti. "Ben.." diye mırıldansa bile, devamını getirememişti. Dudaklarını birbirine bastırmış, Namjoon'un dudaklarına bakmıştı. Konuşacak bir şey bulamıyor, sadece onu öpmek istiyordu. İkisinin arasındaki en büyük fark birinin düşünmeden hareket etmesi, diğerinin de düşünmekten hareket edememesiydi.

     " Jimin." diye mırıldanmıştı Namjoon, Jimin'in yüzündeki elini tutup baş parmağıyla tenini okşarken. " Çok sarhoşsun, seni eve götürelim." Sarışın hayal kırıklığıyla kolunu indirmiş ve çoktan ilerlemeye başlayan Namjoon'un arkasından yürümeye başlamıştı. " O kızı az kalsın öpecektin. Ondan hoşlandın mı?"

" Tabii ki de hoşlanmadım." demişti Namjoon geriye dönüp Jimin'e bakarken. Daha sonra onun çok da düzgün yürüyemediğini görmüş, adrenalin de tamamıyla gittiği için yalpalıyor gibi görünüyordu. " Gel buraya." Onu çekip kolunun altına almıştı. Beraber ana yola doğru yürüyorlardı şimdi. " Neden öyle dedin?"

" Beş dakikada birinden hoşlanmazsın Jimin." Sarışın kafasını yere eğmiş, düzensiz adımlarını izlerken memnuniyetsizce iç geçirmişti. " Benim gibi olmadığını biliyorum. Özür dilerim o kadınla flört etmeni istediğim için. Belki de bunu istemiyorsundur."

" Jimin." Namjoon durdu ve ona döndü. " Sen de bu gömleği giymek istemiyordun ama giydin. Ne kadar güzel göründüğünün farkında bile değilsin. Bu bir oyun ve bu oyunun bir parçası. Benim flört yeteneklerimin çok da solmadığını gördük ha?"

Yürümeye devam etmişlerdi. " Kim bilir belki de daha değerli biri için kullanırım bunları. Ayrıca, senin gibi olmamak da ne demek? Senin eksik ya da kötü bir tarafın yok. Seni bu halinle çok seviyorum bile."

Birkaç dakika sonra Jimin takside, Namjoon'un kucağında uyuyakalmıştı bile. Namjoonsa parmaklarını sarışının saçlarından geçiriyor, dışarıyı izliyordu.

Onu her şeyden çok istiyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

1.7K 193 8
[yoonkook] 'Min Yoongi bir kilisede piyano çalardı ve Jeon Jeongguk her pazar onu dinlemeye gelirdi. _________________________ Başlama tarihi•07/05/2...
247K 9.3K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
6.7K 385 3
Kim Taehyung, Jeon Jeongguk'un hayatıydı.
8.7K 974 11
Toprakla taşın hikayesi. [TAMAMLANDI]