İki Sıfır Sonsuz Eder

By antided

34.9K 3.4K 1.5K

Atlas'ın çok sevdiği dostlarıyla sürdürdüğü yaşantısı aşkın hayatına toslamasıyla değişir ve güzelleşir. Her... More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5 (Final)
5.6(Özel bölüm)
5.7 Geçmişten bir kesit

5.0

434 52 25
By antided

2011 Aralık

Öksürerek gözlerimi etrafta gezdirirken bakışlarım bana doğru sinirli adımlarla gelen Ilgım'daydı. Fakültenin kantininde oturuyordum. Ilgım öfkeyle bana doğru yürürken gözlerim kış soğuğunda savrulan saçlarındaydı. Tam karşıma geçip sandalyeyi hışımla çekti ve oturdu. Deyim yerindeyse burnundan soluyordu. "İyi misin?" diye sordum bu halinin verdiği şaşkınlıkla.

"Değilim!" dedi homurtuyla. "Kafayı yedirtir bu yönetim insana!"

Elimi elinin üstüne koydum. "Sakin olup ne olduğunu anlatacak mısın güzelim?"

Ilgım derin bir nefes aldı. "Giremediğim bir sınav için sabahtan beri koşturup duruyorum Atlas." derken elini okşadım.

"Canını sıkmaya bile değmez," dedim tebessümle. Sandalyemi itip kalktım. "Hadi gel, biraz yürüyelim." Başını salladı. Beraber kantinden çıkıp el ele kampüsten ayrıldığımızda Ilgım iç çekti.

Dudaklarının arasından sızan buhar havaya karışıp yok oluyordu. "Bu aralar çok sinirliyim değil mi?" dedi dudağını kıvırarak. "Neden böyle agresifleştiğimi anlamıyorum. Sanki damarlarımda kan yerine asabiyet akıyor."

Benzetmesine gülerek "Arada olur böyle şeyler," dedim. "Dert etme." Ilgım kolunu belime sardı.

"Yarın yılbaşı," dedi sonra. "Evli gireceğimiz ilk yıl olacak."

Gülümsedim. "Öyle."

Ilgım başını omzuma yasladı ve adımlarını yavaşlattı. "Atlas, acaba diyorum... Bizimkileri eksek de baş başa mı kalsak?"

"Ne o, bıktın mı bizimkilerden?"

"Elbette hayır ama bilmem farkında mısın, biz evliyiz ve bu zamana kadar hiç yalnız kalmadık." Kolumu ona sardım ben de. "Evlendik ama hayatımızda hiçbir şey değişmemiş gibi. Evliler böyle olmaz ki, biraz yalnız kalmaya ihtiyaç duyar. Mesela yalnızca ikimiz tiyatroya gitmeliyiz ara sıra, ikimiz çıkıp bir yerde oturmalı ya da genel deyişle birbirimize zaman ayırmalıyız. Biz ise aylardır tüm zamanımızı sekiz kişilik bir ekip olarak geçiriyoruz." Güldü. "Seninle değil de yedi kişiyle evlenmiş gibiyim."

Bir yere geçip oturduğumuzda "Seni ihmal mi ediyorum?" diye sordum. "Sadece daha mutlu olduğunu düşünüyordum. Yani bir aile sıcaklığı hissetmen..."

"Benim ilk ailem sensin," diye elini uzatıp benimkileri kavradı. "Onlar da benim ailem ama artık sen ve ben, zaten bir aileyiz." Elini kaldırıp avcunu öptüğümde huzurla mırıldandı. "Atlas, benden kaçtığını görebiliyorum. Çekiniyorsun, utanç duygunu yitirmeyecek kadar masumsun ve bu benim hoşuma gidiyor ancak ben senin hayat arkadaşınım. Topluluk içinde bana bakarken rahatsın ama yalnız kaldığımızda gözlerini benden kaçırıyorsun sık sık, tam şimdi yaptığın gibi." İç çekti. "Kendimi sapık gibi hissediyorum."

Sırıtarak baktım önce ona. Ardından ciddileştim ben de. "Dürüst olmamı mı istersin iyimser davranmamı mı?" diye sorduğumda dürüstlüğü seçti. "Ilgım," dedim. "Ben seni incitmekten o kadar korkuyorum ki sürekli senden kaçmak zorunda hissediyorum kendimi. Evet arkadaşlarımın yanında daha rahatım çünkü orada seni ben üzsem çenemi kapatacak insanlar görüyorum. Sınırımı aştığımda beni uyaracak insanlara ihtiyaç duyuyorum belki gözünde koca bir bebeğe döneceğim ama ben seni kendimden bile sakınacak kadar çok sevdiğim için böyle davranıyorum." Parmaklarımızı kenetledim. "Fakat istersen yarın sadece ikimizin olur. Eminim bizimkiler bunu anlayacaktır. İstersen bir kitap alır okuruz, istersen sinemaya gideriz ya da istersen sadece böyle durup birbirimize bakarız. Ben, seninle her şeye varım."

"Seni hak edecek ne yaptım ki?" diye mırıldandı. Birer çay içip bizimkilerin yanına durumu izah etmek amacıyla gitmek için kalktığımızda Ilgım yine elimi tuttu. Caddede yürürken günlerdir yağmaya devam eden karlar birikmiş, ayaklarımızın altında eziliyordu.

Ilgım beresini düzeltirken gözleri bir yere takıldı ve duraksadı. Ben neden durduğunu soracakken bir anda eli elimden çekildi. Ilgım "Anne!" diye bağırarak demin baktığı tarafa koşmaya başladığında şaşkınca arkasında kaldım. O, sırtı bize dönük olan bir kadını kolundan tutarak durdururken ben dde yanına ulaştım kendime gelip. Kadın korkmuş bir halde bize bakarken Ilgım "A-afedersiniz." diye mırıldandı. "Sizi... Birine benzettim."

Kadın "Önemli değil." dedi garipsercesine baktıktan sonra. O yoluna devam ederken Ilgım hüzünlü gözlerle bana baktı ve omuzlarını indirdi. Deminki neşesinden eser kalmamıştı. Zaten sık sık duyguları değişir olmuştu birkaç aydır.

"Ilgım," dedim mani olamadığım bir hayretle. "Senin annen... Vefat etmemiş miydi?"

Ilgım başını salladı. "Ö-öyleydi. Bilmiyorum, bir anlık gafletime denk geldi." Eliyle başını tuttu. Ne olduğunu anlamaya çalışarak yüzüne baksam da yalvarırcasına üstelemememi isteyen bakışlarına karşı koyamadım. Yeniden yürümeye başlarken "Son zamanlarda kabuslarım nüksetti." diye mırıldandı. "Olur olmadık şeyler görüyorum, uyanınca da etkisinden çıkmam uzun sürüyor."

"Ilgım," dedim dayanamayıp. Ara sıra onun evinde kaldığım gecelerde sesini duymuyor değildim. Çoğu zaman bağırarak uyanıyor, uyanmasa da ben ona sarılmayıncaya kadar inlemelerine son vermiyordu. Sanki uykular zehir olmuştu ona. "Eğer önyargılı yaklaşmayacaksan bir psikiyatriste görünmeye ne dersin? Eminim senin için yapabileceği bir şeyler vardır."

Ilgım kaşlarını çattı. "Sakın Atlas," diye dişlerinin arasından konuşurken bakışları kararmıştı. "Sakın bir daha bunu söyleme. Benim yolum bir daha asla oradan geçmez. Bana kimse bir daha lüzumsuz yere ilaç içiremez." Önüne döndüğünde üstelemesem de bu haline göz yumamayacağımın verdiği farkındalıkla iç çektim. Ilgım birine danışmak istemiyordu ama aylardır bu halinin düzelmiyor olması da benim içime sinmiyordu. Bir şekilde onu ikna etmem gerekiyordu.

O her ne kadar bir daha bunu benden duymak istemese de yarın konuyu tekrar açacağımı kafama not ederek apartmana girdim. Ilgım ile üst kata çıkıp eve girdiğimizde Tuna şişirdiği balonla oynuyordu. Etrafta birkaç uyduruk süs gördüğümde "Hayırdır?" diye sorarak çantasını koltuğa bıraktı Ilgım.

"Hayır hayır," dedi Tuna gülerek. Ekim ve Deniz de ona yardım ediyor, yeni balonlar şişiriyordu. "Yarın için hazırlık yapıyoruz."

Güldüm. "Bu nereden çıktı? Normalde bir tombala oynayıp yatma taraftarıydın sen?"

Tuna munzurca "O sen bekarkendi," dedi. "Bu evli gireceğin ilk yılbaşı olduğuna göre fiyakalı bir şeyler olsun dedim."

Ilgım ile kısa bir bakışma yaşarken kapı açıldı ve Efe içeri girdi. Elinde iki poşet vardı. "Bunlar ne?" diye sordum o poşetleri salona bırakırken.

"Çerezler ve birkaç abur cubur," dedi Efe. "Çerezleri Fuat amca yolladı, diğerlerini de sizin için aldık." Göz kırptı. "Gücümüz buna yetti ama maksat birlikte olmak zaten."

Yan odadan Devrim çıktığında "Size konser vereceğim," dedi coşkuyla. "Hem de bedava!" Gülerek ona baktı Atakan. O da kapının eşiğine yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmişti.

"Şey," dedim saçlarımı dağıtarak. "Çocuklar... Biz aslında size bir şey söylemeye gelmiştik." Hepsi ne diyeceğimizi bekleyerek bize baktı. Bu çabaları beni mahçup etmişti ama bir yandan da Ilgım varken arkadaşlarımı kırmaktan korksam da bunu söylemem gerekiyordu. "Biz... Yarın yılbaşına birlikte girmek istiyoruz."

"Ee, birlikte gireceğiz ya zaten," dedi Tuna saf saf. "Kızların babalarını bile ikna ettik. Eklemek isterim ki bunu yapana kadar canım çıktı."

"Öyle değil," dedi Ilgım. O da üzülmüştü bu duruma besbelli ama ikimiz de önce geri adım atmaya niyetli değildik. "Baş başa."

Tuna'nın yüzü bir an düşse de çabuk toparlandı. "Anladım," derken elindeki balonu kenara fırlattı. Kızlar da balon şişirmeye son vermişti. "Haklısınız tabi, yeni evli çiftin başından bir türlü ayrılmadık biz de." Gülümsemeye çalıştı. "Gençler, yarınki partiden iki boğaz eksildi."

Ilgım bozuntuya vermedi. Koltuklardan birine yerleşirken o, ben de yanına oturdum. Her zamanki gibi beraber biraz zaman geçirdikten sonra akşam kızları eve bıraktık ve odalarımıza çekildik. "Atlas," dedi Tuna. Karanlıktaydık. "Tanıştığımızdan beri ilk kez yılbaşında beraber olmayacağız. Sence seni bizden aldığı için Ilgım'ı kıskanmalı mıyım?"

Sorusuyla güldüm. Yine şebeklik peşindeydi. "Bence o da epey gönüllü karısıyla takılmaya." dedi Devrim. "O da haklı, bizim mendebur suratımıza mı kaldı, bugüne bugün evli."

"Nasıl bir duygu?" diye sordu Atakan da. Siluetini yanımda görsem de yüzündeki ifadeyi okuyamıyordum bu karanlıkta.

"Evli olmak mı, Ilgım ile evli olmak mı?" diye sordum.

"İkisi de." dedi iç çekerek. Anladığım kadarıyla kollarını başının altında birleştirmişti. Sırt üstü uzanıp tavana çevirdim yüzümü. Ardından gözlerimi yumarak tebessüm ettim.

"Muhteşem bir duygu," dedim sonra. "Evli olmak biraz garip çocuklar. İnsan sırtında sorumluluklar hissediyor, belki şimdi değil ama ileride beraber yaşamaya başladığımızda bu sorumluluklar artacak biliyorum ama yine de insan hayatına doğru kişiyi aldı mı bunları bir şekilde halledeceğine inanıyor." Dudağımı ıslattım. Ilgım'ı düşünmek beni gülümsetmişti. "Ilgım ile evli olmaksa bambaşka. Hayal gibi. Sevdiğin insanlasın, düşünsene. Onun elini tutuyor, bazen güne onunla başlıyorsun. Geleceğe dair bir sürü hayal kuruyorsun mesela onunla. Sonra Ilgım'ı biliyorsunuz, cesur ve deli dolu biri. Bazen hiç beklemediğim anlarda öyle ani tepkiler veriyor ki... Mesela kahkaha atıyor, insan hayran hayran bakmadan edemiyor. Sonra diyor, hayatımın sonuna kadar bu gülüşü görebilirim. Her gece yattığımda ya da her sabah uyandığımda, o gamzesine dokunabilirim. Öyle yakın, öyle kusursuz." Göğsümü şişirdim. "Arada atışıyoruz ama her günün sonunda barışabiliyoruz. Ben onunla öğrendiğim büyüdüğümü beyler. Hayatım ikiye bölünmüş adeta. Ondan öncesi ve onunla olduğum zamanlar. İnan bana, öncesini hatırlayamıyorum bile." Burnumu kırıştırdım. "Bu yaz birlikte Mersin'e gideceğiz. Annemlere götüreceğim gelinlerini. Kulağa çok garip gelmiyor mu? Yalnız bir çocuk olarak geldiğim bu şehirden evli bir adam olarak karımla döneceğim. Bir peri masalında gibiyim, bulutların üstünde yürüyorum adeta. Ama korkuyorum da."

Sustuğumda "Neyden korkuyorsun?" diye sordu Efe. Sesinden anladığım kadarıyla o da güzel hayallerine yelken açmıştı.

"Bulutların üstünde yürüyor olmaktan," dedim. "Çok güzel bir his ama her an çakılabileceğini düşünüyor insan. Daima sol yanında bir tedirginlik taşıyor. Çok sevmenin ve kavuşmanın da bedeli bu sanırım. Mutluluğun bozulmasından korkmak."

Tuna derin bir nefes aldı. "Ben aşka hala inanmıyorum ama sana bir şey söyleyeyim mi Atlas? Siz birbirinizi öyle seviyorsunuz ki bu mutluluğun bitmesine asla izin vermezsiniz. Hiçbir güç, hiç kimse sizi ayıramaz. Ölüm bile."

"Neden öyle diyorsun?" dedi Atakan. "İnsanlar ayrılır Tuna. Bir şey girer araya, biri girer olmadı. Mutlaka her aşk biter. İsteyerek ya da zorla."

"Zorla mı?" Güldüm. "Neden zorla bitsin ki Atakan? Tamam çok hayalperest olmak iyi değil ama bence insan bu kadar da karamsar olmamalı."

Atakan "Belki biri sizi ayırmaya çalışıyordur," dedi mırıltıyla. "Belki siz mutluluktan delirirken biri mutsuzluktan kafayı yiyordur Atlas. Hayat bu, ne zaman başımıza ne geleceğini hiçbirimiz bilmiyoruz. Belki... Belki o kişi de acı çekmenizi istemiyordur ama artık hakim olamıyordur kendine."

"Amma yaptın ha," dedi Devrim. "Film çekmiyoruz burada kardeşim, hem gördüğün üzere her şey gayet yolunda. O ikisi de birbirini çok seviyor ve sevenler asla ayrılmaz. Bedenleri ayrılsa kalpleri sever birbirlerini."

"Ve birbirleri için atar o kalpleri," dedi Efe. "Değil bir insan, ölüm bile ayıramaz gerçekten sevenleri."

Gülümsedim.

Ertesi sabah Ilgım erkenden bize gelip kahvaltı yaparken "Ee," dedi Devrim. "Ne yapacaksınız bugün?"

"Ben burada oturmayı düşünüyorum." diye omuz silkti Ilgım.

"Ne oldu sizin şu romantik planlarınıza?" diye alayla sordu Tuna.

Ilgım ağzına bir zeytin attı. "Düşündüm de akşamki eğlenceyi sana kaptıramam, Tunahan." Bana göz kırptı. "İki boğaz eksiltme hayallerini suya düşürsek daha iyi bence." Mutlulukla onu onayladım. Ilgım, arkadaşlarımızı üzmeye kıyamamıştı.

Akşam üstüne kadar beraber vakit geçirirken gözlerimi ondan ayıramıyordum. Onun o güzel kalbi her geçen gün biraz daha bağlıyordu beni kendine. Ilgım de sırıtıyordu bakışlarımı yakaladığında. Birbirimize bakarken "Ilgım," diye mırıldandım. Çocuklar kendi alemindeydi ve bizi duymuyordu. "Sana bir şey söyleyeceğim ama kızmadan önce biraz düşünmeni istiyorum."

Kaşları kalktı. "Seni dinliyorum."

"Şu psikiyatrist işini diyorum," dedim tereddütle. "Bir kere daha düşünsen sence de iyi olmaz mı? Acı çekiyorsun."

Ilgım'ın tebessümü kayboldu. "Atlas, bu konuyu açma demiştim."

"Hayır açacağım," dedim ben de kaşlarımı çatarak. "Ilgım, ne hale geldiğini görmedim mi sanıyorsun? Gözlerinin altı mosmor, dün gece gözüne uyku girmediğine bahse varım." Ilgım ayağa kalktı. Mutfağa gittiğinde ben de peşinden gittim. "Ilgım, kaçınca sorunlarından kurtulamazsın."

Ilgım bir anda bana döndü ve hiddetle sordu. "Ya nasıl kurtulurum, beni uyuşturan ilaçlar içerek mi?" Sesi sinirden titrerken yine duygu değişimlerinden birini yaşadığını görerek sakin olmaya çalıştım ama Ilgım hiç de sakin durmuyordu. "Bana karışamazsın Atlas, bana karışamazsın!"

"Tam tersine!" dedim ben de sabrımın sınırlarını zorlayarak. "Sana karışabilirim. Ben senin kocanım Ilgım!"

"Öyle mi?" dedi alayla gülerek. "Kocam olunca benim hayatıma karışma hakkın olduğunu mu sanıyorsun sen?" Elini saçlarından geçirdi. Gözleri acıyla dolmuştu ama bakışlarında öfke vardı. "Dinle Atlas. Ben, asla doktora gitmeyeceğim."

Mutfaktan çıkmak için bir hamle yaptığında kolunu tutarak onu durdurdum. "Ilgım, o doktora gitmek zorundasın! Çocuk musun sen, gün geçtikçe eriyorsun gözümün önünde. Neden inat edip duruyorsun söylesene? Amacın ne, ölmek mi?" Ilgım'ın elleri sinirden titremeye başladı. "Ayrıca bana düşmanınmışım gibi bakma."

Ilgım aniden sesini yükseltti. "O zaman sen de düşmanımmışsın gibi davranma!" Titreyişi arttı. "Öleceksem de ben öleceğim duyuyor musun beni? Hatta gerekirse ölürüm ama hiçbir kuvvet bana yeniden o ilaçları aldırtamaz!"

"Bana sesini yükseltme!" diye bağırdım ben de. Kendimi tutuşum buraya kadardı. "Kendine gel artık Ilgım, aklını kaçırmış gibi davranıyorsun! Görmüyorum mu zannediyorsun ha? Son bir haftada kaç kez ne dediğimi anlamadığın halde bunu geçiştirdin, kaç kez bir şeyleri unuttun görmüyorum mu sanıyorsun? Daha dün bir kadını annene benzeten sen değil miydin? Üç gün önce ağlama krizine giren, beş dakika sonrasında kahkaha atmaya başlayan sen değil miydin? Birilerini gördüğünü sanmıyor musun arada? Korkuyorum kızım anlasana, senin düşmanın değilim ama sana bir şey olacak diye köpek gibi korkuyorum."

"Korkuyorsun öyle mi?" Ilgım alayla güldü. "Bence sen deli bir kadının kocası olmaktan korkuyorsun! Ama ne düşünürsen düşün Atlas beni ikna edemezsin! Bilmediğin şeyler var tamam mı?"

"Bilmediğim mi yoksa anlatmadığın mı?" diye soludum. "Ben hep hazır olup anlatmanı bekledim ama sen susmayı seçtin. Şimdi gelip bana bilmediğin şeyler var diyerek işin içinden sıyrılamazsın. Anlatsaydın bilirdim!"

"Sordun mu hiç?" diye beni göğsümden ittirdi Ilgım. "Sen gerçekten geçmişimi önemsedin mi Atlas? Madem eteğimizdeki taşları döküyoruz sen söyle, geçmişimi duymak istedin mi?" Cıkladı. "Bence istemedin çünkü duyacaklarından korkuyordun. İstemedin çünkü yaralarımı öğrenirsen onları sarmak zorunda kalacaktın ve sen bunu istemiyorsun!"

"Ne?" Çocuklar aramıza girmeye çalışarak koluma dokunduğunda "Bırak Devrim!" diye haykırdım. "Böyle mi düşünüyorsun sen?" diye Ilgım'a döndüm. "Ben senin saçının teline zarar gelmesin diye uğraşırken, canın yanmasın diye her şeyi içime atarken sen sahiden böyle mi düşünüyorsun? Hiç mi tanımadın sen beni?"

"Belki de yanlış tanıdım seni!" diye bağırdı o da aynı şekilde. "Baksana, bu gördüğüm adam benim aşık olduğum adam mı? Benim tanıdığım Atlas bana zorla bir şey yaptırmaya çalışmaz. Benim tanıdığım Atlas bana sesini asla yükseltmez!"

"Sen başlattın!" Elimi saçlarımdan geçirdim. "Atlas..." Efe araya girdiğinde ona dönerek "Karışma Efe!" diye ona da bağırdım. Sinirlerim bozulmuştu. "Ben senin iyiliğini düşünüyorum sense gelmiş burada abuk subuk konuşuyorsun!"

"Senin iyilik anlayışın bu mu?" Ilgım ateş saçan gözlerle yüzüme baktı. "Beni iyileştirmek için tımarhaneye mi sokacaksın?" Başını iki yana salladı. "Asıl deli sensin tamam mı? Ben deli değilim, ben deli değilim!"

"Sana deli diyen de yok zaten!" dedim. Kafayı yiyecektim. Ne ara konu buraya gelmişti, anlamamıştım. "Kafanda yarattığın o düşünceyi bırak artık! Buradaki kimse seni falan sanmıyor! Her insanın doktora danışmaya ihtiyacı olabilir bunu anlamayacak kadar aptal mısın?"

Ilgım'ın gözleri büyüdü. "Asıl aptal sensin!" derken bana doğru yürüdü. "Sen var ya, ahmağın tekisin. Kendini yüce gönüllü bir dahi mi sanıyorsun? Söylesene, beni oraa götürdükten sonra ne olacağını biliyor musun? Bence bilmiyorsun. Ve inan bana bilmek de istemezsin." Burun kemerini sıktı. "O ilaçlar beni delirtiyor duydun mu? Kolumu bile kıpırdatamayacak hale gelmek, diplomasına güvenerek bana deli damgası yapıştıran adamların karşısında olmak beni delirtiyor! İlaç içtiğimde gördüğüm hayaller, kafamdan çıkmayan o görüntüler beni çıldırtıyor! Sen beni tedaviye değil ölüme sürüklüyorsun, farkında değilsin!"

Çenemi sıvazladım ve sakin olmak için derin bir nefes aldım. Onun da gözleri yaşarmıştı sinirden. Birbirimizi bu kadar yıpratmamız o kadar saçmaydı ki anlatamazdım ama yine de onun ağır sözlerinin altında kalmaya da hiç niyetim yoktu. "Böyle daha mı iyisin sanki? Kendini herkese iyiymiş gibi gösteriyorsun ama içten içe çürüyorsun. Bir dediğin bir dediğini tutmuyor, bazen ayakta bile duramıyorsun yalan mı!"

Ilgım'a birkaç adım da ben yaklaştım. Şimdi neredeyse burun burunaydık. "Öyleyse bile madem kocamsın yanımda dur, beni bu cehennemden çıkarıp daha büyük ateşe atma!"

"Sen de güven bana o zaman! Ben zaten senin yanındayım, bunu o kalın kafana sok!"

"Kalın kafalı olan da sensin!" dedi. "Ben sana güvenmeseydim seninle zaten evlenmezdim aptal herif!"

"Benimle doğru konuş!"

"Asıl sen benimle doğru konuş!" Ilgım yeniden işaret parmağını kaldırdı. "Karşında zavallı biri yok tamam mı? Sen beni sindiremezsin!"

"Deli misin Ilgım sen?" dedim. "Ne sindirmesi? Ne zaman böyle bir şey denedim ben?"

"Deli olduğumu düşündüğün için beni götürmüyor musun zaten doktora?" diye konuştu. "Tamam ben de deliyim ve delilere karışamazsın! Çünkü sen bay akıl sağlığı yerinde olan şahıs, delileri anlayamazsın. Tıpkı beni anlamadığın gibi!"

"Ben mi seni anlamıyorum? Asıl sen beni anlamıyorsun!" Saç diplerimi acıtacak kadar çok çektim saçlarımı. "Sen kendinden başka kimseyi düşünmeyen bencilin tekisin! Şimdi sakın gelip bana hayat dersi vermeye kalkma!"

"Ne bencilliğimi gördün ha? Hadi ben deliyim uyduruyorum, ya sen ne bencilliğimi gördün?"

"Bu yaptığın bencillik değil mi? Sırf bir şeylerle yüzleşmemek için kendini de bizi de perişan etmen bencillik değil de ne? Herkes korkuyor senin için, sadece ben değil hepimiz bir şey olacak diye yanından ayrılmamaya çalışıyoruz!"

"Size ne?" dedi. "Ben hayatım boyunca tek başıma ayaklarımın üstünde durdum, yine başımın çaresine bakarım kime ne?"

"Ama artık yalnız değilsin!" Nefeslerimiz birbirine karışırken ikimizin de göğsü sinirle inip kalkıyordu. "Sen artık yalnız değilsin, sok şunu kafana! Senin tırnağın kırılsa canı yanacak insanlar var artık hayatında! Madem o insanların fikirleri umrunda değil neden aldın bizi hayatına? Madem senin için çabalamamız sana göre düşmanlık, neden sevdirdin kendini bize?"

Ilgım konuşacakken "Yeter artık!" diye bağıran Devrim ile irkildik. Bir rüyadan uyanıyormuş gibi gözlerimizi kırpıştırıp ona döndüğümüzde genel itibariyle sakin olan Devrim bile burnundan soluyordu. "Kesin artık şunu! Tüm apartmanı ayağa kaldırdınız!" Gözlerim kapıda dikilen Ekim ve Deniz'i buldu önce. Ne ara geldiklerini bilmiyordum ama bizi bu halde görmek onları şaşkına uğratmıştı. Herkes mutfağa toplanmışken Devrim devam etti azarına."Sesiniz binanın dışından bile duyuluyor! Anlaşamıyorsanız boşanın arkadaş, kimse sizin kavganızı çekmek zorunda değil! Yan dairedeki kadının bebeği uyanmış korkudan, üst komşu sabahtan beri yere vuruyor sesinizi kesin diye!" Sesini kıstı. "Bugün yılbaşı ve sizin bu saçma kavganızla bugünü zehretmenize izin vermiyorum. Şimdi derhal salona gidip oturuyorsunuz." Ilgım ile kararsızca bakışırken Devrim gür bir sesle uyardı. "Derhal!"

Hepimiz gidip salona oturduğumuzda gözlerimi halıya diktim. Karımın yüzüne bakmak istemiyordum. Birkaç dakika geçtikten sonra öfkem yerini sükuta bıraktığında gerçekten çok sert konuştuğumu idrak etsem de gururumdan dönüp bakmadım ona. Ilgım da oralı değildi zaten.

Tüm gece herkes eğlenirken ikimiz de asık suratla oturduk. Zaman geçtikçe pişmanlığım artmıştı ve hatamı görmüştüm ama yine de gururumdan ona ilk adımı atmayı düşünmüyordum. Gece yarısı olduğunda ve yeni yıla girdiğimizde de sürdü bu. Eğer yeni yıla nasıl girersen tüm senen öyle geçer, kuralı doğruysa tüm yıl Ilgım ile kavgalı olacaktık muhtemelen.

Ilgım homurdanarak kalktığında ben de kalktım. "Seni eve bırakayım." diye soğuk bir sesle konuştuğumda o da aynı soğuklukla cevap verdi.

"Gerek yok."

"Geç oldu." diye direttim. Israr etmedi. Montumuzu alıp sokağa çıktığımızda insanlar dışardaydı. Kalabalık coşkuyla yeni yılı kutlarken "Senin yüzünden berbat girdij bu yıla." dedim.

"Önce kendine bak." dedi. Asla altta kalmıyordu. Ellerimi cebime koyarak olası bir kavgayı sessizliğimle engelledim. Arada kaçamak bakışlarla ona bakıyordum. Onunla ilk atışmamız birkaç ay önce olmuştu. Adamın biri arayıp bana onun geçmişi hakkında saçma sapan sözler söylemiş, onu engelledikçe farklı numaralardan aramıştı. Karım hakkında kullandığı onur kırıcı sözler öyle sinirimi bozmuştu ki o Atakan'ın üstüne çay döktüğünde tüm hırsımla sesimi yükseltmiştim ona. O zamanlar Ilgım daha sakindi ve alttan alabiliyordu. Şimdi ise psikolojisinin de etkisiyle tersliyordu herkesi olur olmaz ve bugün de nasibi alan bendim. Bu yüzden doktora gitmesini istiyordum zaten, kendine gelmesi için ama onun damarıma basması beni de sinirlendirmiş ve kötü bir tartışmaya yol açmıştı.

Derin bir nefes alarak yürürken ona bakmamaya çalışarak "Özür dilerim." dedim. "Çok kırıcı laflar kullandım."

Benimle alay etmesini beklerken "Ben de özür dilerim." dedi. "Anlayışsız biri gibi davrandım." Apartmanının önüne gelmiştik.

"Ilgım," dedim bundan cesaret alarak. Ellerimle onun üşümüş ellerini tuttum. Gözlerimi kaldırıp gözlerine diktiğimde bedenlerimiz karşı karşıyaydı. "Seni zorlamak değildi niyetim."

"Biliyorum." dedi. "Bana neler olduğunu bilmiyorum Atlas. Kendimi kontrol edemiyorum, sinirlerimi zaptedemiyorum artık."

"Beraber aşarız," dedim. "Tamam, doktora gitmeyelim. Ben senin yanında olurum."

"Sana çok haksızlık ediyorum," dedi. "Seni resmen benden bıkmakla suçladım." Masumca kirpiklerinin altından baktı bana.

"Kendimden bıkarım, senden bıkmam." dedim. Gülümsedi. Uysalken de sinirliyken de ayrı güzeldi. "Ben de seni güvensizlikle suçladım. Bu hayatta bir bana güvendiğini bildiğim halde."

Ellerimizi ayırdı. Parmakları yanağıma tırmandığında dokunuşuyla gözlerimi yumdum. Sanki ruhumdaki tüm buzlar erimişti bu dokunuşla ve sanki birkaç saat önce ölesiye kavga edenler biz değildik. "Sakın aynı davada karşılaşmayalım," diye güldü. "Birbirimizi yeriz."

"Seni seviyorum," dedim. "Ne kadar tartışırsak tartışalım bu gerçeği hiçbir şey değiştirmeyecek. Bunu unutma, tamam mı?"

"Ben de sana güveniyorum," dedi. "Ve deliler gibi aşığım."

Güldüm. "Ne kadar aşıksın?"

Ellerini iki yana açtı. "Bu kadar." diyerek. İşlerin tatlıya bağlanmasıyla ben de ellerimi açtım.

"Ben daha çok seviyorum o zaman."

"Bu adaletsizlik!" diye isyan etti. "Senin kolların daha büyük."

Kollarımı ona sardım. Belinden tutarak onu kendime yaklaştırırken "Sana daha iyi sarılmam için böyle yaratmıştır tanrı belki de, ne dersin?" diye takıldım ona.

Gözleri yüzümde dolaşırken kollarını boynuma sardı o da. "Hikmetinden sual olunmaz derim." Gülümsedi. Gözlerinin kenarı kırışmış, yanağındaki gamzesi ortaya çıkmıştı.

"Hadi," dedim. "İçeri geç, üşüyeceksin."

"Atlas," dedi ellerimi çekmemi engelleyerek. Parmakları parmaklarımın üstündeydi. "Gitmesen," dedi. "Bu gece..." Yutkundu. "Benimle olsan?"

Gözlerini indirdi. Gözlerimi indirdim. Sonra başımı salladım. Ellerimiz kenetlenirken beraberce yukarı çıktık.

Biz de böyle bir çifttik işte.

Kavga eder, bağırıp çağırır, hatta arada ağza alınmayacak laflar kullanırdık.

Ama günün sonunda ellerimiz hep birlikte olurdu.

Çünkü Efe'nin de dediği gibi biz birbirimizi seviyorduk ve sevenleri ölüm bile ayıramazdı.

Continue Reading

You'll Also Like

765 509 7
Ailesinin normal birer ebeveyn olmadığını fark eden Güneş gece yarısı evden kaçarak tehlikeli bir kasabaya ulaşır. Kasaba da karşılaştığı gelenekler...
14.9M 602K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
27.4K 5.1K 34
Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya on...
990 412 4
aşık olan kız kendini platonik sanar ama oğlan da kızı seviyordur ve söylemiyordur.