İki Sıfır Sonsuz Eder

By antided

34.9K 3.4K 1.5K

Atlas'ın çok sevdiği dostlarıyla sürdürdüğü yaşantısı aşkın hayatına toslamasıyla değişir ve güzelleşir. Her... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5 (Final)
5.6(Özel bölüm)
5.7 Geçmişten bir kesit

0.0

3.8K 148 42
By antided

Aralık 2019

İnsanların çoğu, zamanın yaralara merhem olacağına inanır. Bir zamanlar çektiği ya da şu an çekiyor olduğu acıların üstünden takvimler geçerse iyileşeceği sanır. Hayatı anlamlandırmak herkes için kolaydır aslında ama bunu yaparken herkes bir şey unutur: hayat anlamlandırılmaya değil yaşanmaya ihtiyaç duyar. Nefes aldığımız sürece geçmişimizden kalan yaralar daima içimizde bir yerlerde bizimle solur havayı, bizimle birlikte uyur ve hatta bizimle birlikte uyanır oysa. Herkesin bir hikayesi, kanayan veya kabuk tutan bir yarası vardır. Sadece bazıları daha iyi gizler bunu. Öyle gizler ki hem de, kendisi bile unuttuğunu zanneder. Sonra zaman, der. Zaman her şeyin ilacıdır. Öyle değildir, zaman hiçbir şeye derman olmaz aslında. Alıştırır insanı sadece, zaten insan da alışmaya meyilli bir varlıktır neticede. Ama bir gün, kaçtığı şeyler insanın karşısına mutlaka çıkar. Ve o gün, zafer geçmişindir.

Gözlerim yıllar sonra yolumun düştüğü şehrin sokaklarında gezinirken geçmişin silikleşmiş, o sancılı izlerinin yeniden belirginleştiğini hissettim. Ellerim hırkamın cebindeydi. Bugünde, 31 Aralık 2019 tarihinde, burada ne işim olduğunu ben bile bilmiyordum doğrusu. Trene atlayıp gelmiştim ansızın. Hayatın beni kopardığı bir şehre, yıllardır adım atmaya cesaret edemediğim bir yere gelmiştim. Bu beni en az geçmişimdeki kadar özgür kılmıştı fakat bu his kısa sürmüştü. Zira Eskişehir, bana koca bir esaretten başka hiçbir şey vermemişti.

Gökyüzünden düşen karların saçımı ıslattığını fark ettim irkilerek. Evet, esirdim bu şehirde. Çünkü ruhumun yarısı burada kalmış, bu şehrin sokaklarında kaybolmuştu. Ben bir daha kendimi bulamamıştım. Kendimi de, birkaç yıl önce hayatımdayken şimdi yokluğa karışanları da. Ne tuhaftı, yıllar önce buradan giden bedenim ruhunu ardında bırakmıştı ve şimdi, seneler sonra yine buradaydım.

Fakat ben, eski ben değildim. Tıpkı bu şehir gibi.

İnsanlar yeni yılın verdiği telaşla yanımdan geçip giderken iç geçirdim. Bundan tam on sene önce, böyle bir günde hayatımın sıradanlığını düşünüyordum. Şimdiyse o günlerde ne kadar mutlu olduğumu.

Birinin omzuna çarptığımda "Pardon," diye mırıldandım. Adımlarım bir zamanlar okuduğum üniversiteye yaklaştıkça hızlanıyordu. Kendimi o üniversitenin karşısında bulana dek bu sürdü ama o kapının önüne geldiğimde ileri bir adım daha atmaya cesaret edemedim.

Gözlerim tabelada gezinirken ellerim cebimden çıkmış, iki yanımda öylece duruyordu. Saniyede zihnimden o kadar şey geçiyordu ki bunun usulca beni yutacağını düşündüm. Güzel günlerim, kahkahalarım ve hüzünlerim. Her şey bu kapının arkasında, o bahçenin ilk adımlarında kalmıştı. Bisikletimin tekerleklerinin zemine nasıl değdiğini, arkamdan belime sarılarak neşeli kahkahalar atan sesin sahibini dün gibi hatırlıyordum.

Boğazımdaki yumruyla yutkunma ihtiyacım baskın geldi. Ademelmam benden bağımsız inip kalkarken gözlerimi kırpıştırdım.

Ben; Atlas, yirmi sekizinci yaşına girmiş koca adam, gençlik rüzgarımın beni savurduğu geçmişimle yıllar sonra yüzleştiğimde bir çocuk gibi titrediğimi hissettim. Parmağımdaki pranga fikirlerimi daha da talan ederken yutkundum yeniden. Kafamı iki yana sallayarak hatıralar silsilesinden çıkmayı denedim. Ardından yönümü değiştirerek kendimi on dakikalık bir yürüyüşün ardından yıllarca kaldığım eski binanın önüne attım.

Mahallemin bıraktığım gibi kalmayan sokağını incelerken büyüdüğümü ilk defa bu kadar net hissetmiştim. On sekiz yaşımda, elimde bavulumla buraya ilk geldiğimde kaldırımlar tamamlanmamıştı. Şehrin ortasından geçen tramvay, eskiden bu kadar sık olmayan o marketler... Geçmişin izleri kalbimde taze olsa da şehrin gerçeğinde yok olup gitmişti. Gözlerim eskimiş apartmanın karşısındaki kapalı yeri buldu. Bir zamanlar her gün girdiğim o market kapanmış, kepenkleri inmişti. Dudaklarımı birbirine bastırarak ikinci katın zilini çaldım.

Kapı açılıp da içeri girdiğimde, ayaklarım geri geri gitmek istiyordu. Merdivenlerden tırmanırken elim trabzana değdi istemsizce. Bu merdivenlerde yaşadıklarımı hatırlayınca dudağımın kenarında buruk bir tebessüm oluştu. Eskiden kaldığım dairenin kapısını bir yabancı gibi çaldım nihayet.

Tanıdık bir yüz kapıyı açtığında beni görmesiyle gözleri büyüyen adama tebessüm ettim. "Atlas?" diye sorarcasına konuştu eski dostum Efe. Kendine gelip bana sarıldığında ona karşılık verdim. Ege beni içeri buyur ettiğinde omzunu sıvazlayarak bana yıllarca yuva olmuş bu evin salonuna girdim. Kendimi bej rengi koltuğa bıraktığımda Efe de tam karşıma oturmuştu. "Seni hangi rüzgar attı buraya?" diye sordu dirseklerini dizlerine yaslayıp öne doğru eğilerek.

"Bilmem," dedim dudağımı büküp. Evin tavanında gezdirdim gözlerimi. Duvarlar eskiden krem rengindeyken şimdi salt bir beyaza mahkum edilmişti. Koltuklar değişmiş, öğrencilik hayatının verdiği acemi dağınıklık yerini titiz bir düzene bırakmıştı. "Yeni yıla burada girmek istedim."

"İyi yaptın kardeşim," dedi Efe. "Seninle yeni bir yıla girmeyeli yedi sene olacaktı."

Gözlerim o konuşurken oturduğum koltuğun sağındaki çerçeveyi buldu. Yüzümdeki tüm ifadeler bir bir silinirken elimi uzatıp çerçeveyi elime aldım ve gördüğüm yüzlere dikkatle baktım.

Bu fotoğraf, yıllar öncesine aitti. Sekiz kişi toplanmış, kameraya bakarak gülümsemişti. O sekiz insandan biri bendim. Üniversitenin geniş bahçesinde çektirdiğimiz bir fotoğraftı bu. Birbirinden hiç kopmayacağına inanan, bambaşka idealleri olan sekiz gencin mutluluk dolu gülümsemesi sığmıştı bu çerçeveye. Efe'nin bu resmi hala saklamasına şaşırarak gözlerimi tek tek gezdirdim yüzlerinde.

En önde üç genç duruyordu. Efe ve uzun yıllar ev arkadaşlığı yaptığımız Atakan ortalarına aldıkları Ekim ile poz vermişti. Arkada ise ben, yanımda da iki kız ve iki oğlan daha vardı. Parmaklarım benden bağımsız bir yüzün üstünde durduğunda yanağımın içini dişleyerek o yüze uzun uzun baktım.

Bu sırada parmağımdaki yüzüğü gören Efe hayretle mırıldandı. "Evlendin mi?"

Dikkatimi fotoğraftan çekerek başımı iki yana salladım. "Henüz değil." Yine resme döndüm. Bunun üzerine devam etti.

"Güzel günlerdi, değil mi?"

"Güzeldi," diye onayladım. İç çekerek fotoğrafı yerine bıraktım ve gözümü eski dostumun yüzünde gezdirdim. Efe, yılların etkisiyle olgunlaşmıştı. Yüz hatları keskinleşmiş, bakışları bile gözle görülür bir şekilde netleşmişti. Bir an onunla tanıştığım günü hatırladım. İkimiz de çaresizce ev arıyorken denk gelmiş, birbirimizi hiç tanımadığımız halde bu eve çıkmıştık. Sonra aramızda Atakan, Tunahan ve Devrim da eklenmiş; koca bir aile olmuştuk. Efe, o beş kişilik ekibin en nariniydi. Bal rengi gözleri ve yakışıklı yüzüyle insanların dikkatini hemen çekerdi. Tavırlarındaki bilgelikle harmanlanmış neşe insanları ona hayran bırakırdı çoğunlukla. O ise tek bir kişiye hayrandı. "Ya sen?" diye sordum gözlerimi onun ellerindeki boşluğa indirerek. "Almadın mı hala hayatına birini?"

Sorumla Efe derin bir nefes aldı. Bu nefesin yıllarca birikmiş bir acıdan ibaret olduğunu düşündüm bir an. "Hayır," dedi. "Pek fırsat olmadı." Omzunu silkti. "İş hayatına atılınca..."

Cümlesinin devamını getirmediğinde "Belki de o fırsatı sen yaratmadın." diye konuştum. "Hala onu mu seviyorsun?"

Efe sorumla birlikte "O köprünün üstünden çok sular aktı," dedi. "Hepimizin hayatına mutlaka birileri girmiştir. Hatta belki o da şimdi... Şimdiye evlenmiştir."

Gözlerindeki boşlukla bana bu cümleyi kurduğunda "Ee," diye konuyu değiştirdim. "Bu akşam bir planın var mıydı?"

Efe rahatlamış bir vaziyette "Kardeşim gelmiş," dedi. "Plan mı düşüneceğim?" Birbirimize karşı iki yabancı gibi gülümsedik.

"Tunahan nerelerde?" diye sordum. "Uğruyor mu buralara?"

"Pek değil," Efe güldü. "Yenge görüşmemizi yasakladı."

"Ne?" dedim. "Neden?"

"Sanırım kocasını kötü yola sürükleyeceğimi düşünüyor."

İstemsizce göz devirdim. Efe ile işleri hakkında konuşmaya başlarken gözüm yeniden o çerçeveyle buluştu. O fotoğrafta, benim bakmaya dayanamadığım için paramparça ettiğim o resimdeki biri çift göz geçen bunca yıla rağmen hala dikkatimi çekiyordu.

Bakışlarımı parmağıma çevirdim. Gözlerim alyansıma takıldığında kendime içsel bir tokat atarak soludum ve Efe ile konuşmayı sürdürdüm.

Çünkü o fotoğraf da o mutluluk da geride kalmıştı.

O fotoğraftakilerle birlikte.

Continue Reading

You'll Also Like

391K 12.2K 38
Bebeğine bakamayacağını düşünen bir anne bebeği gizlice babasına bırakıp kaçarsa? Bir kapı zili ile hayatı alt üst olan bir mafya ? Sizce bu ikisini...
Rûhefzâ By elizzzzzz2

General Fiction

1.3K 121 6
"Kimsin sen" dedim. Yüzüne sardığı yeşilimsi bezden dolayı sadece kahverengi gözlerini gördüğüm askere. Yabancı demek istemiyordum çünkü benim için h...
KUZGUN By Filiz Puluç

Mystery / Thriller

667K 46.6K 21
Corvus geceleri, kendi doğrularına ters düşen suçluları avlayan, kendi yöntemleriyle kanıt toplayan, failleri polise teslim eden ve sonuca ulaştırdığ...
653 309 3
"Neden? " Dedi cılız Kırılgan sesle "Niye o da? Ben değilim?" Arin karwan karşısında ki adama tüm kırgınlıklarını gösteriyordu. "Söylesene Agır Çok m...