İntikam

By revolutioner

227K 8.9K 796

Bölümleri tekrardan güncelliyorum. More

Tanıtım
-1-
-2-
-3-
-4-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
Duyuru
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
Duyuru
-FİNAL-
Güncelleme

-5-

7.1K 406 31
By revolutioner

Tekin'in kolunun sıcaklığını belimde hissedebiliyordum. Bir an giydiğim elbiseye küfrettim. Tekin abim gibiydi ve onun yanında böyle giyinmek kendimi...


Kötü hissettirmişti.


Silkelenerek rahatsız olduğumu dile getirdim ve kolunu çekti. Hafif bir suçluluk duygusuyla çevreme göz gezdirdim. Parti çok klasik ve sakindi. Tabi gençlik partisi olmasını bekleyemezdiniz. Bir vakfın bağış amacıyla potansiyel sponsorları topladığı davetlerden biriydi. Bu tür davetleri hiç sevmezdim. Tabi dağıtmalı partilerin insanı da değildim ama burada yaşlı kadınların arasına atılmış yavru kedi gibi hissediyordum.


Tekin hala yanındayım dercesine yanımda duruyordu. Nazlı da bizimle gelmişti ama o da tanıdığı insanlara selam vermekle meşguldü. Partide kendimi belli etmem gerekiyordu. Özkaya şirketinin sembolü olarak ilişkilerimizi iyi tutmalıydım. Amcam bu işi yeterince iyi yapıyordu ama Murat Özkaya'nın biricik kızı olarak boy göstermem gereken yerler vardı. Uzun zamandır ortalıkta da görünmediğimden bir taşla iki üç kuş vurmuş olurdum herhalde.


Salih amcam kenarda iş yaptığımız bir şirketin müdürüyle gülüşürken etrafıma göz gezdirdim. İbrahim Bey'in geleceğini duymasam asla bu partiye gelmezdim. Bir an kalabalığın ortasında vücuduyla kendini belli eden arkası dönük sarı bir kafa gördüm. Daha nefesimi tutmama ramak kalmadan Tekin beni çekiştiriyordu.


Hızlı hızlı atan kalbimle önüme döndüğüm an tüm bakışlar bendeydi.


"Aman Allah'ım... Büyüdükçe güzelleşmişsin." Kim olduğunu bilmediğim kadın hafifçe sarıldıktan sonra geri çekildi. Sarışındı fakat yüzündeki kırışıklıklar ellili yaşlarının ortasında olduğunu söylüyordu. Hafifçe gülümseyerek başımı öne eğdim.


"Cidden annesine benziyor."


Kafamı kaldırdım ve bana hüzünlü bir tebessümle bakan adama baktım. Duymadığım bir iltifat değildi, bende anneme benzediğimi düşünüyordum fakat ne zaman biri bu cümleyi söylese içimden bir şeyler kopuyordu.


Tekin bendeki değişimi fark etmiş olmalıydı ki özür dileyerek ayrılmamız gerektiğini söyledi. Birkaç kişiyle daha selamlaştık. Konuşmak zorunda olduğumuz kimse kalmadığında kolundan sıyrılarak terasa doğru yürüdüm. Gelmek istediğinde elimle onu durdurarak yalnız kalmak istediğimi dile getirdim. Terasa çıkarken arkamda bakışlarının ağırlığını hissediyordum. Manzaraya doğru yürürken rahatladım. Kalabalığı çok sevmiyordum ve bulunduğum konum kişiliğime tersti.


Ben hep arka planda kalan kızdım. Annem ve ablam Neşe hep kendine hayran bırakan taraftı. Babam ise karizmatik ve sempatik tavırlarıyla karşısındaki insanları rahatlatırdı.


Şimdi hiçbiri yoktu ve ben onların yerlerini doldurmak zorundaydım.


Her an baskı altındaydım, bununla daha ne kadar baş edebilirdim onu da bilmiyordum ama uzun sürmeyeceği kesindi.


Kollarımı göğsümde kavuşturarak ısınmaya çalıştım. Ceketimi vestiyerdeki kıza vermiştim ve acısını şimdi çekiyordum.


Soğuğu düşünmemeye çalışırken üstüme örtülen kumaşın ağırlığını hissettim.


Arkamı döndüğümde Selim gülümseyerek bana bakıyordu. Her zamanki gibi şıktı. Kötü gözüktüğü zamanı olduğunu bile sanmıyordum.


"Donmaya kararlı gibi duruyordun."


"Kararımdan vazgeçirdin sayılır." Gülümseyerek manzaraya döndüm. Denize bayılıyor sayılmazdım ama manzarasından nefret eden insanın olduğunu da sanmıyordum. Selim bana bir kadeh şarap uzattı. Bugün içmeyi düşünmüyordum, aklımın tamamen yerinde olması gerekiyordu. Aradığımı da bulamamak iyice moralimi bozmuştu. Selim işle ilgili bir şeyler anlatırken bir yandan onu dinleyip bir yandan da etrafı gözetliyordum.


Artık bu işte usta olmuştum.


İbrahim Bey terasa birkaç arkadaşıyla girdiğinde kaskatı kesildim. Selim bile bendeki bu değişikliği fark etmiş olacak ki baktığım yere döndü.


"İbrahim Bey'in geleceğini sanmıyordum. Böyle yerlerden uzak dururdu."


Başımı sallayarak elimdeki kadehi mermerin üstüne koyup ceketi Selim'e verip İbrahim Bey'e doğru yürüdüm. Bir adamın omzunu tutarak gülüyordu. Birkaç metre kala durdum. Beni fark ettiğinde gülüşü soldu.


Bu adamı bir zamanlar babamın yerine koymuştum.


İfademi bozmayarak terasın kuytu köşesine doğru yürüdüm. Peşimden geleceğini biliyordum. Eğer gelmezse ben onun peşinden giderdim ve istediğim zaman sinir bozucu olabiliyordum. Bunun farkındaydı.


Çok geçmeden elinde iki kadehle yanıma geldi. Birini bana uzattı ama bu gece daha içemeyecektim. İçmeyeceğimi anladığında elindeki yarım kadehi bir dikişte bitirip benimkine başladı. Bir süre denizi sessizce izledik.


"Sıraç ona Yekta dememe izin vermedi, biliyor musun?"


Cevap vermediğimde devam etti. "Ne düşünüyorsun bilmiyorum. Aklında ne senaryolar var. Sana yaptıklarımızı isteyerek yapmadık. Benim özür dilememi bekleme ama zorunda kalmasam sana asla zarar vermezdim Tuna."


"Her şekilde bana zarar verirdin. Vücudum hiç geçmeyecek izlerle dolu. Hayatım boyunca benimle kalacak izlerle. Amacının ne olduğunu bile bilmiyorum. Şirket mi?"


Belli etmemeye çalışarak soluklanıp sakinleşmeye çalışırdım. Tepeden bakan bakışlarımla onu göz hapsinde tutuyordum ve ilk defa benim karşımda bocaladığını hissediyordum. Uzun bir sessizlikten sonra kadehinden bir yudum aldı. Cevap vermeyeceğini anladığımda tamamen ona döndüm ve gözlerimi gözlerine sabitledim.


"Benim yerimde olsan ne yapardın?"


Cevap vermekle vermemek arasında kaldı. Yalan söyleyen biri olmadığını biliyordum. İş ortamında dahi, yalan söylemesi gereken zamanlarda bile gerçekleri söyleyerek ağırlığını koyan adamlardandı. Bu tür karakteristik özellikler hiç değişmezdi.


Onu bu kadar iyi tanımamın iyi mi kötü mü olduğuna karar veremiyordum.


En sonunda benim için aldığı kadehi de yavaş yudumlarla bitirip mermere koydu. Bana dönerek boğazını temizledi ve gözlerimin içine bakarak konuştu.


"İntikamımı alırdım. Ölümüme sebep olsa dahi."



-

Sıraç

Terasın en ucundan konuşmalarını izlerken yumruklarımı sıkmıştım. Ne hakkında konuşuyorlardı bilmiyordum bile. İyi mi kötü mü olduğunu bile anlayamıyordum. Beni ondan uzak tutmaya çalışıyordu, yoksa planları suya düşerdi. Onu suçlayamazdım. Babam kurallara bağlı biriydi, hayatını düzene göre yaşardı. Kardeşini bile gözünü kırpmadan vuran şerefsizin tekiydi.


Yine de beni eğiten, bu kadar iyi olmamı sağlayan oydu. Nefret etsem dahi bana verdiği emekleri bir kenara atamazdım. Hayatım boyunca ona ayak uydurmak zorundaydım, ikimiz de bunun farkındaydık.


Ama umutluydum. Bir gün bana vurduğu zinciri kıracaktım. Şu an gücüm ona yetmiyordu.Bir de Tuna'ya.


Gözlerimi yeniden ona çevirdim. Gecenin başından beri öldüreceğim adamların listesini uzatan bir elbise giymişti. Saçlarıyla çok uğraşmamıştı, büyük ihtimal Nazlı'nın isteğiyle gelmişti. Onun hakkında düşünmemeliydim. Hala pişmanlık kırıntıları içimdeydi ve ben asla pişman olmazdım. İlk defa hissettiğim duygularımın şokundayken bir de onun gibi birini kendime dert edemezdim.


Sinirliydim, kendime hakim olamama sorunum vardı ve tam o anda önüme bir yem gibi Tuna'yı atmışlardı.


Ben o yemi yedim. Lanet olsun ki yedim.


Uzaktan bile fark ediliyordu, eski Tuna yoktu.


Bedenindeki morlukları düşündüm. Yüzüne atılan tokada sesimi çıkarmayışımı, döktüğü gözyaşlarının yere damlayışını.


Tuna'yı tanıdığım andan itibaren ona kimsenin zarar vermemesi için kendimi öne koymuştum. Oyun olarak başlayan şey gerçeğe dönmüştü. Haksızlığa uğradığımı biliyordum ama kendimi ondan çekemiyordum. Onu üzen ben olmasam da dudaklarını büktüğünde, bana bakan çakmak gözlerinin rengi solduğunda benim içim acıyordu. Bu yüzden canının yanmaması için elimden geleni yapmıştım. Hem ruhsal hem fiziksel açıdan. İlk zamanlar amacım farklıydı. Onun bana güvenmesi için bunu yapıyordum fakat zaman geçtikçe, gerçekten de onun zarar görmemesi için kendimi öne koyduğumu anladım.


Ve bu yaptığımın yanlış olduğunu anlamam zaman aldı. Hem içimde kimsenin uyandıramadığı hislerim artık hayatımı yönetiyordu hem de Tuna'nın yirmi üç senedir inşa ettiği kabuğu bir yıldan kısa sürede yıkmıştım. Tadilat yapılamayacak kadar kötü bir durumdaydı. En son güvenmesi gereken kişiye güvenmişti, bana.


Kendi yarattığımı kendi ellerimle yıkmıştım.


İkimiz de farkındaydık. Onu tanıyordum. Artık kimseyi uzak tutamadığını bilse dahi duvarlarını yıkmazdı. O duvarlar onu yaratan şeydi.


Ama onun içini bildiğimin de bilincindeydi. Şu an benden nefret etse dahi o içindeki koridorlarda, evinde, market alışverişi yaptığı yerde, nefes aldığı, uyup uyandığı yerlerde beni arıyordu. Varlığımı özlüyordu ve bunu bilmem işi daha da zorlaştırıyordu. Ona bu kadar yakın olup da uzak olmak gerçekten zordu.


Babam ona arkasını dönüp uzaklaştığında tekrar duruşunu inceledim. Gözle görülür bir biçimde gevşemişti. Elleri sımsıkı kenarlarda yumruk olmuştu ama duruşundan rahatladığı belliydi. Şu an kabuğun içindeki hassas Tuna'ya bakıyordum. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan, daha çocuk Tuna'ya.


Duvarlarını kırdığı an, beni gerçekten öldürmeye karar vereceği andı. Bunun olması için dua ettiğimi fark ettim. Beni öldürebilecek tek insandı. Günahlarımdan bu şekilde kurtulamazdım belki ama onun silahından çıkan bir silahla son nefesimi verip bu iğrenç dünyadan göç edebilirdim. En azından iyi bir ölüm şekli olurdu.


Ama Tuna beni hala severken öldüremezdi.


Beni görmemesi için ses çıkarmadan hızlıca içeri sıvıştım. Çevreme bakınırken babamla göz göze geldim ve durdum. Onları izlediğimin farkındaydı. Yüzüme her zamanki maskemi takıp kalabalığın içine daldım. İlk defa bu kadar plansız ve programsız hareket ediyordum ama en kısa zamanda kendime gelmem lazımdı. Bu şekilde hiçbir işe yaramazdım.


Dünya üzerinde en sevdiğim ve en nefret ettiğim kadını kendini öldürmekten korumam gerekiyordu.



-


Saat daha iki bile olmamıştı.


Yazın ortasında üşüyordum. Yatağın tam ortasına oturmuş, dizlerimi kendime çekmiştim. Gözyaşlarımın kurumasıyla yanaklarımdaki soğukluk arttırıyordu. Mümkünmüş gibi dizlerime daha da sıkı sarıldım.


Üstüm hala o kokuyordu.


Ona ne kadar çok bağlansam da sandığı kadar gurursuz değildim. Sandığından daha çok taviz vermiştim ve bu tavizler ilişkimizi baltalıyordu.


Gözlerimden bir damla yaş daha pantolonuma düştü. Aramızda bir ilişki var mıydı ki?


Dişlerimi sıktım. Yalnızken bile ağlamaya korkuyordum. Acizliğimi kendime itiraf edemezdim, bunun için çok erkendi.


Açık camdan gelen soğuk esinti parmaklarımın uçlarını hissedememe neden oldu. Yavaşça sağa doğru kayarak başımı yastığa koydum. Bu soğukta uyuyamazdım belki ama ayağa kalkamayacak kadar güçsüz hissediyordum.


Sıcacık bir eli boynumda hissettiğimde gözlerimi araladım. Dünyanın en zor işini yapmış gibi hissettiğimde tekrar kapadım. Nazlı uyuyor muyum diye kontrol ediyordu büyük ihtimal.


Kısık bir sesle küfür edildiğinde refleks olarak tamamen gözlerimi açtım. Sağımda bir gölge vardı. O devasa bedeniyle kim olduğu çabucak anlaşılıyordu. Camı kapattıktan sonra dolabı açıp bir battaniye çıkardı. Hala gözlerimi tamamen açamamışken doğruldum. Battaniyeyi yatağa atarak yüzüme baktı. Yatağın kenarına oturup gözlerini gözlerime dikti.


Sinirliydi. Bana o kadar lafı saydıktan sonra bu hakkı kendinde nasıl bulabiliyordu? Çenemi kasarak yüzümü sola çevirdim ve kollarımı etrafıma doladım. Başım ağrıyor ve hala donuyordum. Bu halde onunla tartışmaya girmek en son yapmam gereken şeydi.


Doğrularak beni kucağına aldı. Banyoya götürüp kenara oturtup kapıyı kapadı.

 Konuşmuyordum, yüzüne bakmıyordum. Gözlerim kendiliğinden kapanmıştı.

Asiliğim ve hazır cevaplılığım buraya kadardı sanırım.


Tamamen çıplak kalana kadar beni soydu ve küvete soktu. Bana karşı olan genel tavrını düşünürsek şu an çok yumuşak davranıyordu. Bitince bornozu giydirip beni yatak odasına götürdü. Yatağa oturdum. Dolaptan kıyafetlerimi çıkarıp yatağa atarken sadece onu izliyordum. Sonra önümde eğildi ve gözlerimin içine baktı.


Bu zamanlarda hep korkuyordum. İçimi görebiliyor gibi bakıyordu. Pişmanlıklarımı, üzüntülerimi, sevinçlerimi, yaşadıklarımı... Sandığı kadar iyi bir insan olmadığımı öğrense ne düşünürdü acaba?


İki elini de yanağıma koyup yüzümü yüzüne çevirdi.


"Geri geleceksin derken tahmin etmiyordum, yapman gerekeni söylüyordum. Bensiz ne kadar kötü haldesin gördün mü? Bana ihtiyacın var çünkü. Bak bir etrafına. Arkadaşların nerede? Ben varım anlıyor musun? Burada ateşin 39 dereceyken sana ben bakıyorum. Benden uzaklaşmaya çalışma. Sen zararlı çıkarsın."


Gözlerimi zor da olsa gözlerinden ayırıp kucağımdaki ellerime diktim. "Daha ne kadar zarar görebilirim ki?"


Başını salladı. "Sana en büyük zararı ben veriyorum sanıyorsun. Ama seni kırdığım her an aslında sana iyilik yapıyorum. Seni daha güçlü yapıyorum. Sevdiğin insanların çoğu böyle olacak Tuna. Seni hazırlıyorum. Gerçek hayat böyle. Anlaman lazım."


Maalesef ki biliyorum Sıraç. Sen onlardan biri olma diye dua ediyorum. Sana sarılırken sımsıkı tutuyorum gitme diye. Yüzünün her çizgisini beynime kazıyorum ki asla unutmayayım bana bu hayatta sevginin var olabileceğini hatırlatan biri olsun diye.


Yutkunarak başımı ona çevirip son gurur zerrelerimi de yutarak alnımı omzuna yasladım.


"Lütfen sen o çoğu kişiden biri olma."

Continue Reading

You'll Also Like

55K 3K 15
28 yıl önce karıştırılmış bir binbaşının hikayesi.Ben Asena Doğu namı değer Kızıl Dağların Kızılı ismini duyanların korkudan titrediği kadın Bu ben...
1.2M 113K 47
~Bu kitap tüm zorluklara inat aşkından vazgeçmeyip aşkı için savaşanlara ithaf edilmiştir.~ -------------------------- "Aşk mıdır beni,sana bu kadar...
278K 14.7K 48
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.
867K 44.7K 33
Bir ailem olmamıştı benim. Anne,baba,abinin ne olduğunu bilmiyordum. Kendi kendime yetinmeyi öğrenmeyi öğrendim. Ileride her şey güzel olacak diye av...